‘Türk hükümeti, yıllarca ABD’nin dış politikasını baltaladı, korkunç Amerikan karşıtı söylemlerde bulundu ve Amerikalıları tehdit etti hatta tutukladı.... Bizimle ortak olmadıktan sonra, ABD neden Ankara’ya yardım etmek için Suriye’deki çatışmaya doğrudan müdahale etme riskini göze alsın?’
Foreign Policy: Ankara kendi ettiğini buluyor

ABD dış politikasına yön veren yayınlardan Foreign Policy’de Steven Cook imzasıyla ABD’nin İdlib’de neden Türkiye’ye yardım etmediği ve etmeyeceğini anlatan “Suriye’deki savaş Türkiye’nin sorunu, Amerika’nın değil” başlıklı bir yazı yayınlandı.

Makalede özetle şu ifadeler kullanıldı:

“30 Türk askerinin öldürüldüğü saldırıdan önce, Ankara’da ABD’nin ve Batı’nın Türkiye’ye Suriye konusunda yardım etme noktasındaki eksiklikleri; endişeleri/tepkileri ortaya çıkardı.

NATO sözde desteğini açıkladı fakat Türkiye’nin Patriot talebini önemsemedi. Sonrasında Türkiye ile Suriye arasındaki dişe diş saldırılar arttığında Türk eleştirmenleri bu konuda yüklendiler. İyi tanınan bir analist Sinan Ülgen tivitinde eğer ‘Batı NATO müttefiki Türkiye’yi kendiden uzaklaştırmak istemiyorsa desteğini artırmalı’ dedi. Erdoğan’ın sözcüsü Fahrettin Altun (İletişim Başkanı) Twitterda Batı’ya uzun bir eleştiri yazdı ve tavrını “ümit kırıcı/moral bozucu” olarak nitelendirdi. Erdoğan medyası da bu olayı şişirdi ve olayı ‘Türkiye’nin davasının doğruluğuna ve ABD ve Batının Ankara’nın yanında durmadığına’ çevirdi.”

“Ancak en az iki nedenden ötürü bu destek büyük bir zaman ve enerji israfı gibi görünüyor. Bunların birincisi, tüm bunların hiç tutarlı gözükmemesidir. Türk hükümeti son on yılın büyük bir kısmında, ABD’nin dış politikasını baltaladı, korkunç Amerikan karşıtı söylemlerde bulundu ve Amerikalıları tehdit etti hatta tutukladı. Hatırlamak biraz zor, ama 2011 ve 2012 yıllarında Washington’da Türkiye’yi, Erdoğan’ı ve Adalet ve Kalkınma Partisi’ni eleştiren birilerini bulmak oldukça zordu.

‘ANKARA’NIN WASHINGTON’DA MÜTTEFİKİ YOK’

“Şimdilerde ise Ankara’nın Washington’da bir müttefikini bulmak zor, parayla tutulmuş veya ısrarla güvenmeye devam eden birkaç kişi haricinde. Belki de Erdoğan’ın baş karşıtı, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman, Türkiye Cumhurbaşkanından daha fazla iyi niyetini Washington’a sunmuştur. Sonuç olarak, işin iç yüzüne bakılınca, bugün Türkiye’ye yardım etmekte çok fazla bir fayda yoktur. Aslında, bir yandan kendi ettiğini buluyor: Bırakın Erdoğan kendi yarattığı pisliği çözsün. Bizimle ortak olmadıktan sonra, ABD neden Ankara’ya yardım etmek için Suriye’deki çatışmaya doğrudan müdahale etme riskini göze alsın? Bir avuç destekleyicisiyle ve Amerika’yı Orta Doğu’dan çekerek yeniden büyük yapmaya çalışan bir başkanla, Türkler Washington’dan çok fazla şey beklememelidirler.”

‘TÜRKİYE SIZLANMAK YERİNE...’

“İkincisi ve belki daha da önemlisi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çok da fazla yardıma ihtiyacı yok gibi görünüyor. Bahar Kalkanı Harekatı’nın başlamasından bu yana Türkler, Suriye lideri Beşar Esad’ın güçlerine çok önemli zararlar verdi. Türk ordusu, Suriye’nin ön cephe kuvvetlerinin büyük bir kısmını yardı, uçaklarını ve helikopterlerini vurdu, topçu bataryalarını imha etti ve çok sayıda personeli öldürürken, sadece çok mütevazı kayıplar verdi. ABD’nin, Türkiye’ye yardımcı olabilecek muazzam bir askeri kapasitesi olabilir, ancak Türklerin buna ihtiyacı yok gibi görünüyor. Aynı durum Avrupa için de geçerlidir: Erdoğan mültecileri sınırlarına yönlendirerek Avrupa’nın canını yakabileceğini kanıtlamış olmasına rağmen, Avrupa’nın yetersiz kaynaklarının, Türkiye’nin bu savaşına nasıl bir fayda sağlayacağı da belirsizdir. Suriye. Bu yüzden Türk yetkililer, ABD’nin ve Avrupa’nın desteğinin olmaması konusunda sızlanmak yerine, basit bir şekilde ‘Biz kendimiz hallederiz’ de diyebilirler.

‘ABD YARDIM ETMEYECEK’

ABD ve Avrupa’nın Suriye’deki sivilleri askeri güçle savunmaya istekli olmadığını anlatan Cook, makalesinde Türkiye’nin Rusya ile neden anlaştığıyla ilgili şu değerlendirmede bulunuyor: “Erdoğan bir zamanlar Şam’da bir rejim değişikliğini, bu oyunun sonu olarak hayal etmişti, ancak Kürt milliyetçiliğini engellemek için Putin’e tahammül etmesi gerektiğini fark etti. Bu nedenle Erdoğan, Eylül 2018’de Putin’le ve İranlılarla (Suriye’deki aşırıcı grupların silahsızlandırılması gibi şartlar içeren), koşulların yerine getirilmesinde hiç umudunun olmadığı, adil olmayan bir ateşkes anlaşması imzalamak zorunda kaldı. Anlaşma, Erdoğan’ın yararına bir şekilde, bu anlaşma felaketin birkaç yıl engellenmesini de sağladı.”

Ancak 2019’un sonlarına doğru Rusya ve Suriye’nin İdlib’e yönelmesiyle insani felaketin ortaya çıktığını anlatan makaleye göre, milyonlarca Suriye’nin Türkiye’ye yönelme riski Türkiye’yi İdlib’e girmeye zorladı. 5 Mart’ta imzalanan ateşkesin kısa vadeli bir çözüm olduğunu ifade eden yazar,uzun vadede Türkiye’nin yine sığınmacı krizi ile karşı karşıya kalacağını iddia etti ve ekledi: “Ancak kimse Türklerin bu krizin temel sebebini çözmeye çalışmasını engellemeyecek olsa da hiç kimse, en azından ABD, onlara bu konuda yardım etmeyecek.”