20 Haziran 2007’de Ergenekon’un kasası olduğu gerekçesiyle tutuklanan Kuddusi Okkır, tutuklu bulunduğu hapishanede, yakalandığı akciğer kanseri hastalığı sonucu 2008 yılında hayatını kaybetti. Okkır’ın Ergenekon’un finansörü olduğunu iddia eden savcı Zekeriya Öz’dü, ayrıca FETÖ üyeliği ile yargılanan Ali Fuat Yılmazer için de Okkır Ergenekon’un kilit isimlerindendi. Kuddusi Okkır’ın ölümünün ardından eşi Sabriye Okkır, Türkiye’nin gelişmesini istemeyenlerin eşine kumpas kurduğunu açıkladı.
Sabriye Okkır, eşine kurulan kumpasın sebebinin, o dönemde Okkır’ın Kırım’da bir proje hazırlaması ve hazırlanan projenin Sanayi Bakanlığı tarafından da kabul edilmesi olduğunu dile getirdi. Sabriye Okkır’ın açıklamalarına göre, yerli KOBİ’lerin Kırım’dan sipariş almasının önünü açacak projenin ülke ekonomisine yapacağı katkıdan rahatsızlık duyanlar Kuddusi Okkır’ın ismini Ergenekon Davaları ile bir araya getirdi. Böylece kendisine hazırlanan kumpasla bu ticarî hamle engellenmiş oldu.
2007 yılında cezaevine giren Okkır’ın hastaneye yatırılması için yapılan müracaatlar kabul edilmedi. Mahkeme kararını, bilinci kapalı olmasına rağmen “delilleri karartabileceği şüphesini” gerekçe göstererek Okkır’ın serbest bırakılmaması yönünde verdi.
Ergenekon Davaları sürecinin ilk hakimlerinden olan Köksal Şengün, Kuddusi Okkır’ın hastalığı ortaya çıktıktan sonra kendisini rapor almaya gönderemediklerini dile getirdi. Şengün buna sebep olarak, FETÖ’nün sadece yargıda değil, Adlî Tıp’ta da etkili olmasını gösterdi.FETÖ’ye bağlı Zaman Gazetesi, Kuddusî Okkır’a yönelik karalayıcı haberlerini Okkır’ın ölümünden sonra da devam ettirdi. Okkır’ın ölümünden sonra gazete Kuddusi Okkır tartışmaları sürüyor” başlıklı haberinde şu ifadelere yer verdi: “Okkır’ın evinde yapılan aramalarda bulunan belgelerde ilginç projeleri var. “Ayrıkotu/Master Plan” isimli dosyada “Görünenler” ve “Görünmeyenler” şeklinde bir yapı oluşturulacağından söz ediliyor. Eğer Ergenekon terör örgütüne operasyon yapılmasaydı, Okkır’ın evinde ele geçen belgelere göre ‘istihbarat servisi’ ve ‘sanal hükümet’ kurulacaktı ve Silahlı Kuvvetler’e sızılacaktı.”
Sabah Gazetesi’nin 15 Temmuz 2015 tarihli haberine göre, Ergenekon Davası hakimlerinden Sedat Şami Haşıloğlu ve Fatih Mehmet Uslu FETÖ ile mücadele kapsamında açığa alındı. Milliyet Gazetesi’nin 12 Ağustos 2015 tarihli haberine göre ise Kuddusî Okkır’ın ölümünden iki ay önce Nöbetçi Mahkeme’ye yapılan tahliye başvurusunun “kaçma şüphesinin olması ve örgütün stratejik yönetici kadrosundan olması” gerekçesi ile reddedilmesi talebinde bulunan isim, FETÖ üyeliği dolayısıyla hakkında yakalama kararı çıkarılan Zekeriya Öz’dü.
Eşinin büyük sağlık sorunlarına rağmen ölümünden sadece 5 gün önce tahliye kararı verildiğini hatırlatan Okkır, “Eşim benden çok devlete güvenirdi. Bir özür bekliyoruz. Ayrıca kimsenin sağlık nedeniyle cezaevinden cesedinin çıkmamasını istiyorum. Bizim başımıza gelen başkasının başına gelmesin” dedi.
Yargıtay’ın ‘Bozma’ kararından sonra İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülmeye başlanan Ergenekon davasında mahkeme 1 Temmuz 2019’da kararını açıkladı, tüm sanıklara ‘Örgüt’ suçundan beraat verildi.
Ergenekon sürecinde hayatını kaybedenler arasından ilk akla gelen isimlerden biri Kuddusi Okkır. Kumpas sürecinde hayatını ilk kaybeden de o olmuştu. Ümraniye soruşturması kapsamında 23 Haziran 2007 tarihinde tutuklanan Okkır, tutuklu bulunduğu cezaevinde kansere yakalanmış, ancak ölümünden sadece 5 gün önce, 1 Temmuz 2008 tarihinde tedavisi hastanede devam ettiği sırada hakkında tahliye kararı verilmişti.
‘DÜZMECE OLDUĞUNU HALK DA BİLİYORDU’
Kuddusi Okkır’ın eşi Sabriye Okkır, Ergenekon davasında çıkan kararın çok gecikmeli verilmiş bir karar olduğunu söyledi. Okkır, şöyle konuştu: “Bu olayın bir düzmece olduğu en başından belliydi. Bunu biz zaten biliyorduk ancak halk da biliyordu. Bugün ise suçlu olmayan insanları beraat ettirdiler. Geç gelmiş bir adaletten bahsediyoruz. Boşuna bu kadar zaman kaybedildi. Bu süreçteki ilk kaybı ben vermiştim. Aileler dağıldı, düzenler bozuldu. Bugün ‘örgüt yok’ demekle ne değişti. Önce özür dilemesini bilsinler. Zamanında, ‘Türkiye bağırsaklarını temizliyor’ diyenlerden özür bekliyoruz.”
Bir savaşa giren kişinin bu savaşta yaralandığı zaman gazilik unvanı aldığını kaydeden Okkır, şöyle sürdürdü: “Biz de yaşanan mağduriyetlerin telafi edilmesini bekliyoruz. Kumpas davalarında mahkumiyet kararı verenlerin önemli bir kısmı yurtdışına kaçtı. Onların gıyabında duruşmalar yapılıyor. Bu adalet düzeninin baştan ele alınması gerekir. Ben dokuz sene mücadele ettim. Verdiğim mücadeleye rağmen bu süreçte ilk hayatını kaybeden eşim oldu.”
‘TEK MAĞDUR BEN DEĞİLİM’
Eşinin ölümü erken olduğu için hakkındaki bazı davaların erken sonuçlandığını belirten Okkır, “Bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurma imkanımız olmuştu” dedi, “AİHM bizi haklı buldu. Bunun sonucunda devletimiz bizimle masaya oturdu ve hatasını kabul etti. Buna karşılık olarak da manevi tazminat ödedi. Ancak bu süreçte tek mağdur olan kişi ben değilim.”
‘BAŞKASININ BAŞINA GELMESİN’
Kuddusi Okkır, kumpasa uğrayıp cezaevine girdikten sonra, her ziyaretinde eşi Sabriye Okkır’a uğradığı haksızlığı dile getirip şöyle diyormuş: “Ben Allah’ın huzurunda suçsuzum. Bir yanlış anlaşılma var. İddianame çıkınca her şey anlaşılır. Ben devlet güvencesindeyim.” Sabriye Okkır, şöyle devam ediyor: “Benden çok devlete güvenirdi. Ancak onu cezaevinden koma halinde alabildik. Biz bu faturayı ağır ödedik. Çocuklarımız da çok ağır şeyler yaşadık. Özür bekliyoruz.”
Sabriye Okkır ayrıca, “Bundan sonra tutuklu ve hükümlülerin, hastalık nedeniyle cezaevinden cesetleri çıkmasın. Kimse bu nedenle cezaevinde ölmesin. Bizim başımıza gelenler başkasının başına gelmesin” dileğinde bulundu.