“Erbakan’ın  sarıklı  Mercedes’lilerden  oluşan  tarikat  şeyhlerine  verdiği  iftar  yemeğine  katılmayan  Fethullah  Gülen’in,  kendi  iftar  yemeği  medyada  geniş  yer  aldı…   İftara  Hıristiyan  ve  Mûsevî  cemaatleri  liderleri  de  katıldılar…

Ayrıca  tiyatro  sanatçıları,  gazeteciler,  kimi  sosyalistler,  yabancı  elçiliklerden  temsilciler,  Alevî  dedeleri...

İftardan  önceki  dualar  ise,  konuklara  saygı  olarak  önce  Türkçe,  sonra  İngilizce..

Haremlik – selâmlık   ise   yok…

Bunlara  karşı  çıkan  var  mı ?..

Ki  kimi  gazeteler,  Fethullah  Gülen  Hoca’nın  iftar  sofrasını  “Hoşgörü  ziyafeti”  olarak  isimlendirdiler…   Özellikle  bu  içinde  bulunduğumuz  günlerde  hangimizin  bu hoşgörüye  ve  barışa  gereksinimi  yok ?…

Bendeniz  zaten  gözü  sulu  birisi  olarak,  Fethullah  Gülen’in  niye  çok  ağladığını  şimdi  daha  iyi  anlayabilirim…   Hoşgörü  ve  barış..
.  Belki  de  bu  sihirli  iki  kelimede  düğümlenen  ulusumuzun  geleceği,  sicim  sicim  gözyaşları  ile  çözülebilir…   En  azından ;   ağlamak,  en  yoğun  düşünmektir…   Bence  asıl :  Akıllı  İslâm,  akılsızına  başkaldırmalıdır… ”

Bu   yazı   dizisine   bir   “bilmece”yle   başlayalım :

Türkiye Cumhuriyetinin “Anadolu Ilımlı İslam Federasyonu”na dönüştürülmesi (metamorfozu) sürecinde küresel güç odakları tarafından koçbaşı rolü verilen bir cemaat lideriyle ilgili övgü dolu bu satırları hangi yazar kaleme almıştır ?

Fehmi Koru’mu, Hüseyin Gülerce’mi, Abdurrahman Dilipak mıı, Hekimoğlu İsmail’mi, Nazlı Ilıcak’mı, Mehmet Barlas’mı, Mehmet/Ahmet Altan kardeşler mi, Mehmet Ali Birand’ mı, Taha Akyol’ mu, Cengiz Çandar’mı, Hasan Cemal’ mi, Toktamış Ateş’ mi?…

Bilmecenin  yanıtında  yukarıdaki  isimlerin  hiçbiri  yok.

Dahası hiç ummadığınız bir yazar tarafından kaleme alınmış bu satırlar.

Hürriyet  gazetesinde  30  Ocak  1997′de  “Ağlayan  Adam”  başlıklı  bir  köşe  yazısı  bu.

Yazarıysa  Bekir  Çoşkun‘dan  başkası  değil.

Bekir Çoşkun’un Fethullah Gülen’in “hoşgörü ve barış” atağından etkilenerek ulusumuzun geleceğinin sicim sicim gözyaşlarıyla çözüleceği, en yoğun düşünce tarzı olan ağlayarak akıllı İslam’ın akılsızına başkaldıracağını dile getirdiği bu yazısı cehenneme giden yolların nasıl iyi niyet taşlarıyla döşendiğinin ibretlik bir belgesi olarak yerini aldı ne yazık ki..
http://tr.fgulen.com/content/view/2451/12/

Bekir Coşkun‘un Hürriyet gazetesindeki Ağlayan Adam yazısından iki buçuk yıl sonra ATV’de “hoşgörü ve barış” ın altını kazıdığınızda ortaya çıkan Fethullah Gülen gerçeği kamuoyunun gündemine adeta bir bomba gibi düşürüverdi. Sağlık sorunlarını gerekçe göstererek ABD’ye gidişinin ardından 18 Haziran 1999′da patlayan bu kaset Gülen’in Türkiye’den apar topar Atlantik ötesine hicret etmesine neden olan sürecin en önemli dönemeciydi. İşte Fethullah Gülen’in gerçek amacını ortaya çıkaran sözleri:

“Arkadaşlarınızın mevcudiyeti, İslam’ın geleceği adına bu işin garantisidir yani. Bu açıdan Adliye’de, Mülkiye’de veya başka bir hayati müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti, öyle ferdi mecburiyetler şeklinde ele alınıp öyle değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. İstikbale yürümek için, sistemin püf noktalarını keşfedin. Hálá bu sistem devam ediyor. Bu sistem içinde arkadaşlarımız istikbale yürüyeceklerdir. Öyleyse o sistemin püf noktalarını bilmeleri lazım, keşfetmeleri lazım. Aşmaları lazım. Bu da meselenin diğer bir yanıdır.””Kuvvet dengesi olmadığı bir yerde kuvvete başvurmayacaksınız. Tekniktaktik yerinde sizin kalbiniz önemli. Dıştan bizi bazıları korkaklıkla itham edecekler. Fırsat bulup, hep yolunuza devam ediyorsanız, yine orada o esnekliği gösterecek, o eksantriği kullanacak, geriye çekiliyor gibi yapacak, fakat adımlarınızı daha açıp ileriye gideceksiniz. İster Mülkiye’de çalışan arkadaşlarımız olsun, ister Adliye’de çalışan arkadaşlarımız olsun herkes için sözkonusudur bu.”

“Bazı arkadaşlar birtakım cesaretli ruhları cesaretlendirmek, secaatlendirmek, birtakım ruhları heyecanlandırmak için belki kahramanca tavırlara da ihtiyaç vardır, diye düşünebilirler. Fakat ben kuvvet dengesi olmadığım için şahsen o yol yerine, böyle kendi düşüncemi yayma, kendi düşünce sistemim adına varlığı, her tarafı fethetme, ele geçirme yolunu şahsen tercih ederim. Hususiyetle öyle devlet memuru olarak arkadaşlarımız kahramanlık yapamazlar, fuzuli kahramanlık olur. Gereği yoktur o tür şeylerin. O sahada daha verimli nasıl olacaklarsa dinimiz adına, islami düşüncemiz adına. Ne yapabiliyorlarsa, ben ve onları yapmalıdırlar. “

Anayasal müesseselerdeki kuvveti cephenize çekmeden her adım erken. Kıvama ereceğiniz ana kadar dünyayı sırtınıza alıp, taşıyabilecek güce ulaşacak ana kadar, o kuvveti temsil edeceğiniz şeyler elinizde olacağı ana kadar, Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki kuvveti cephenize çekeceğiz ana kadar her adım erken sayılır. Biliyorumki elinizdeki meyva sularının boş kutularını dışarı çıkarken çöp kutusuna attığınız gibi bu düşünceleri de açık olma yanıyla çöp kutusuna atıp gideceksiniz… “

Şimdi  yine  doksanlı  yıllara  dönelim.

Fethullah Gülen’in Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı‘nın 4 Ocak 1996 akşamı Çırağan Sarayındaki ödül törenine.

Aralarında milletvekilleri ve sanatçılar da olmak üzere değişik kesimlerden birçok kişinin katıldığı gecede en çok ilgi gören kişi Fethullah Gülen‘di.

İçlerinde Rıza Akçalı (Çevre eski Bakanı), Melih Gökçek (Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı), Ertuğrul Günay (CHP eski milletvekili), Nail Güreli (Gazeteciler Cemiyeti Başkanı), Hasan Cemal (gazeteci), Orhan Gencebay (ses sanatçısı), Şevket Demirel (işadamı) vb.’nin bulunduğu konuşmacılar Yunus Emre, Ahmet Yesevi ve Mevlâna‘dan alıntılar yaparak, hoşgörüye ilişkin görüşlerini dile getirdi. Medya/TV Programcısı ödülüne Toktamış Ateş ile Abdurrahman Dilipak’ın, Köşe Yazarı Ödülüne Taha Akyol ile Cengiz Çandar’ın, Sanat Ödülüne Barış Manço’nun, Spor Ödülüne Fatih Terim’in, Aile Ödülüne de Perihan Savaş‘ın layık görüldüğü törenin seçkin konukları arasında yerini alan Nail Güreli kadar ödüle layık görülen iki isim de oldukça dikkat çekiciydi.

Müjdat  Gezen  ve  Hayrettin  Karaca.

Fethullah  Gülen  Vakfının  Özürlülere  Yardım  Ödülünü  Müjdat  Gezen  kiminle  paylaştı  biliyor  musunuz ?

– Recep  Tayyip  Erdoğan  ile..

Kaderin cilvesine bakın, bu ödül töreninden 15 yıl sonra Recep Tayyip Erdoğan bir televizyon kanalında sarf ettiği sözler nedeniyle Müjdat Gezen aleyhine açtığı davada Gezen’in 10 bin lira manevi tazminat ödemesine karar verildi.

Hayrettin Karaca’nın ödülüyse Doğa ve Çevre alanındaydı. Ödül töreninde yer alan Abdullah Gül Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan Başbakan, Cemil Çiçek TBMM Başkanı ve Ertuğrul Günay’da Kültür Bakanıydı yıllar sonra.

Gecenin konukları arasında Mehmet Altan, Hasan Cemal, Zeynep Göğüş, Abdülkadir Aksu, Muhsin Yazıcıoğlu, Mehmet Aydın, Ali Coşkun gibi isimler de dikkat çekiyordu.

Ödül  töreninin  Fethullah  Gülen’in  televizyon  kanalı  Samanyolu  TV’den  naklen  verilmesiyse  hiç  şaşırtıcı  değildi.

Dizi yazının diğer bölümlerinde Fethullah Gülen’e destek verilmesi ve meşrulaştırılması sürecinde Bekir Coşkun, Nail Güreli, Müjdat Gezen, Hayrettin Karaca gibi rol alan diğer şaşırtıcı isimleri mercek altına alacağım.

Ali Rıza ÜÇER

9 Ekin 2011