Bu düzenin en karakteristik özelliği; işçi işveren ilişkisi yerine, borç veren ve borç alan ilişkisinin inşasıdır.
Bunu sağlayabilmek için ölümüne özelleştirme ve kamuyu öldürmeleri gerekiyordu. Yaptılar. Şirketler büyüdü ulus devletler küçüldü.
Borçlandırma ve borç üzerinden yönetme biçimi yönetimlerin esasını belirledi. Aslında bunun gerçek adı kolonyalizmdi.
Borçlanmak devletlerin büyümesini baskıladı. Ülkede yapılacak yatırımlara borç verenler karar verdi.
Ülkelerin borçlanmasını sağlayan servet sınıfı, komisyonunu alarak borçlanma düzeninin sürmesinden yana siyasetleri devletlere benimsetti.
Zaten finans kapital düzenin gereği, devletler merkez bankaları üzerinden servet sınıfı ile ortak duruma gelmişlerdi. Elbette ortak dünyanın ortak siyaseti, şirketlerden yana olacaktı. Yani halktan yana değil.
Krizlerin bedelinin çaresizlere ödetilmesi, ortakların temel siyasetine dönüştü.
Tüketmek ve tüketim için borçlanmak kanun mertebesine yükseldi. Tasarruflarımız kadar büyüyelim, kendi yağımızla kavrulalım diyenler zindanları boyladı.
Şimdi geldik duvara tosladık. Kendi tasarruflarımız kadar büyümek mecburiyetinde olduğumuz bir duruma düştük.
Sıcak para komisyoncuları büyük bir faaliyet içerisindedir.
Diyorlar ki; Amerika sınırsız para basıyor.Bu paradan biz de istifade edelim. Servet sınıfının dediği şu; borçlanmaya devam edelim. Biz de aradan komisyonumuzu almaya devam edelim. Diyorlar.
Lakin kazın ayağı öyle değil. Borçlanamaz ve tüketemez hale gelen hane halklarını kimse daha fazla borçlandıramaz. Aşırı servet birikiminin sağladığı borçlanma kanalları, ne kadar açık olursa olsun, ne devletlerin ne de bireylerin borçlanacak ve önünü görecek hali kalmıştır.
İMF SDR parasıyla para dağıtmak istiyor. Halkın eline ve yatırıma dönüştüremedikleri dolarları, bizim gibi ülkelere sözde düşük faiz ile vereceklermiş!
Sıcak para komisyoncusu servet sınıfımız ille de bu paraları alalım diye iktidara baskı yapıyor. Para ile ilgili TV kanallarına gelen ve yorum yapanlardan ilk cümle olarak, “Bu paralardan biz de istifade edelim” ifadesini duyuyoruz.
Şimdiye kadar gelen krizlerin hepsine borçlanarak cevap verildiği için ve hep son gelen krizler bir öncekinde daha büyük ve etkili olduğundan, bu kez borçlanarak çözüm görülmüyor.
Üretime, tasarrufa, planlamaya önem vermediğimiz için duvarlara tosladık. Artık denenmiş ve aynı sonuçlarla karşılaştığımız ve bu süreçlerde, çalışanımızı çaresizleştirdiğimiz için aynı yolu takip edemeyiz.
Yaşadığımız kriz sadece bir borç krizi değil, sosyal, siyasal, sağlık ve topyekûn bir krizdir. Olağan dışı bir durumdur. Olağan dışı kararlar ile bu felaketten çıkış vardır.