Yunanistan, Ege Denizi'ndeki gayri askerî statüde olan adalarda silahlanmaya devam ediyor. Milli Savunma Bakanlığı, Yunanistan’ın 2022'de askeri denizhava araçları ile gayri askeri statüdeki adalara yönelik 229 ihlâl gerçekleştirdiğini ve bunların söz konusu antlaşmaların 'esastan ihlâli' anlamına geldiğini açıkladı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da adaların silahlandırılmasıyla ilgili Yunanistan'a sert tepki göstererek, “Ada'ya koyduğun birkaç asker ve silahla mı tehdidi önleyeceksin? Yani doğru söylemiyorlar. İnsani konularda da sürekli yalan söylüyorlar. Tehdit varmış, ondanmış. Biz bunun peşindeyiz, peşini de bırakmayacağız. Bu anlaşmaların tarafları var Lozan, Paris Anlaşması. Uluslararası arenada elbette tartışmayı başlatacağız" ifadelerini kullanmıştı.
"Dünyada bunun başka bir örneğini göremezsiniz"
Emekli Büyükelçi Oğuz Çelikkol, Yunanistan’ın uluslararası hukuku dikkate almadan hareket ettiğini belirtti. Çelikkol, “Yunanistan kara sularının çok üstünde bir hava sahası iddiasında bulunuyor. Kara sularını 6 mil olarak belirlemişler, uluslararası hukuka göre hava sahasını da bu şekilde belirlemiş olmaları gerekiyor. Dünyada bunun başka bir örneğini göremezsiniz. Bir ülkenin hava sahası kara sularının uzunluğu kadar olur ama Yunanistan 1930’lu senelerde tek taraflı bir karar ile hava sahasını 10 mil olarak belirlemiş. Aradaki 4 mil fark, uluslararası hukuk baz alındığında uluslararası hava sahası olarak geçiyor. Yani bu bölge bizim için de uluslararası hava sahası konumunda. Uçaklarımız bu alana girdiği zaman Yunanistan bizi hava sahasını ihlâl etmekle itham ediyor. Oysa uluslararası hukuka göre Türkiye herhangi bir ihlâl yapmıyor" diye konuştu.
Oğuz Çelikkol, Ege denizinde gayri askeri statüde bulunan adaların Yunanistan tarafından silahlandırıldığını ve bu durumun yapılan anlaşmalara aykırı olduğunun da altını çizdi. Çelikkol, “Ege’de bulunan ve Yunanistan’a ait olan adalar Lozan Anlaşması ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan Paris Anlaşması ile üzerinde silah bulundurmamak şartıyla Yunanistan’a verildi. Ancak Yunanistan günümüzde bu adaları da silahlandırıyor. Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklama da bu duruma dikkat çekiyor. Konunun temelinde yatan husus üzerinde silah bulunmaması gereken adaların silahlandırılması" dedi.
"Avrupa Birliği ve ABD de bu kararı tanımıyor"
Yunanistan’ın tek taraflı hava sahasını 10 mil olarak belirlenmesinin hiçbir ülke tarafından tanınmadığını belirten Emekli Büyükelçi Oğuz Çelikkol, "Hava sahasıyla ilgili alınan karar aslında hiçbir ülke tarafından tanınmıyor. Avrupa Birliği ve ABD de bu kararı tanımıyor. Ancak Yunanistan tarafından uluslararası hukukun dikkate alınmamasına karşı diğer ülkeler bir söylem geliştirmiyor. Bu da Yunanistan’ı daha da cesaretlendiriyor. Bakın daha geçtiğimiz günlerde çok sayıda göçmen donarak hayatını kaybetti ama Avrupa Birliği bu konuda hiçbir tepki göstermedi. Bu olay uluslararası hukukun ciddi şekilde ihlâl edildiği bir olay ama ne Avrupa basınından ne de Brüksel’den bu konuda bir tepki geliyor. Bu tepkisizlik Yunanistan’ı cesaretlendiren en önemli etkenlerden birisi. ABD'de Yunan asıllı senatörler veya Yunanistan’ı destekleyen senatörler bu konuda sürekli dışişleri bakanlığından belge isterler. ABD’nin Yunanistan’ın hava sahası konusunda aldığı kararı tanımasını isterler. Oysa ABD Dışişleri Bakanlığı bugüne kadar yayınladığı raporlar göz önüne alındığında 10 mil kararını tanımıyor. Bu açık şekilde ifade ediliyor. Uluslararası anlaşmalar çok açık fakat bu kararlar uygulanmıyor" vurgusunu yaptı.
Yunanistan’ın birçok konuda uluslararası kararları dikkate almadığını ifade eden Çelikkol, sözlerini şöyle sürdürdü: "2007 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Batı Trakya’da yaşayan Türk toplumuyla ilgili aldığı kararlar var. Bunlar da uygulanmıyor ve Avrupa Birliği bu konuda hiçbir ses çıkarmıyor. Geçmişte de bunları gördük. Filhelenizm (Yunanperverlik) denilen dönemde yaşanan şeyler tekrar ediyor. Avrupa Birliği, birlik içindeki dayanışmayı uluslararası hukuku çiğneyerek bir mahalle dayanışması şeklinde uyguluyor."
"“Doğu Akdeniz’de bulunan kaynaklar Avrupa için çok önemli"
Türkiye’nin birçok ülke ile başlattığı normalleşme adımlarının önemli olduğunu belirten Çelikkol, “Doğu Akdeniz üzerinden baktığımızda Mısır ve İsrail ile başlatılan normalleşme adımları oldukça önemli fakat bu adımlar sadece Doğu Akdeniz’i kapsamıyor. Ermenistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerle de ilişkilerin düzelmesi için önemli adımlar atılıyor. Cumhurbaşkanımız yakın zamanda Birleşik Arap Emirlikleri'ne bir ziyaret gerçekleştirecek, mart ayında İsrail Cumhurbaşkanı'nın Türkiye ziyareti söz konusu. Tüm bunları bir arada değerlendirmek gerekiyor" detaylarını paylaştı.
Mısır ve İsrail ile başlatılan normalleşme adımlarının Doğu Akdeniz’de bulunan enerji kaynaklarının Avrupa’ya ulaşmasında izlenecek yolları çeşitlendirdiğini ifade eden Çelikkol, Türkiye’nin enerji koridoru olduğunun açık şekilde anlaşıldığının da altını çizdi. Çelikkol, “Doğu Akdeniz’de bulunan kaynaklar Avrupa için çok önemli. Yunanistan’ın Mısır ve İsrail ile olan ilişkilerinde EASTMED doğal gaz boru hattı projesi önemli bir ayaktı. Bu proje AB ve ABD tarafından gerçekleşmeyeceği biliniyor olmasına rağmen uzun süre kabul edildi ve desteklendi. Oysa bu proje Türk kıta sahanlığından geçiyor, bunu bilmelerine rağmen uzun süre desteklediler. Sonunda ABD bu projeyi desteklemeyeceğini açık şekilde beyan etti. ABD'nin desteğini çekmesinin sebebinin, maliyeti olduğu anlaşılıyor. 10 milyar euroluk maliyeti ile bu şekilde bir projeyi hayata geçirebilmek oldukça zor. Ayrıca burada söz konusu olan sadece Doğu Akdeniz gazı değil, Irak’ta da zengin doğal gaz yatakları var. Tüm bu kaynaklar göz önüne alındığında Türkiye’nin bir enerji koridoru olduğu açık şekilde ortaya çıkmış gibi gözüküyor" şeklinde konuştu.
"Yunanistan’ın bu yayılmacı ve hukuk tanımaz tavrından vazgeçmesi gerekiyor”
Yunanistan son dönemde yaptığı silah alımlarıyla da dikkat çekiyor. Fransa’dan sipariş ettiği Rafale tipi savaş uçaklarını teslim almaya başlayan Yunanistan, yeni savaş gemileri almayı da planlıyor. Yunanistan’ın F35 alacağına ilişkin haberler de zaman zaman gündeme yansıyor.
Emekli Büyükelçi Oğuz Çelikkol, “Yunanistan’ın tekrar başlattığı bu silahlanma hamlesi Türkiye’ye karşı yapılıyor ise bu yetersiz. Gördüğümüz kadarıyla bu silahlar Türkiye’ye karşı alınıyor. En azından bu Yunan kamuoyuna böyle aktarılıyor çünkü Yunanistan ciddi bir ekonomik kriz yaşadı, ciddi dış borçlanmalar yaptı. Ancak bunlara rağmen yapılan bu alımların devam etmesi Yunanistan’ın kaynaklarının ziyan edilmesi anlamına geldiğini düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
Türkiye ve Yunanistan’ın NATO üyesi olduğunun altını çizen Çelikkol, “İki ülke arasında yaşanacak bir çatışma NATO göz önüne alındığında kabul edilebilir bir durum değil. Türkiye ve Yunanistan sorunlarını anlaşarak çözmeli. Fakat Yunanistan uzun süredir böyle bir zeminin hazırlanmasına aykırı davranıyor. Ne yazık ki Avrupa Birliği de bu konuda yapıcı davranmıyor. Fransa tarafından Yunanistan’a satılan uçaklarda aslında bunun bir göstergesi. Yunanistan’ın bu yayılmacı ve hukuk tanımaz tavrından vazgeçmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
Yeditepe Üniversitesi İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gizem Alioğlu Çakmak ise Türkiye ve Yunanistan arasında yaşanan sorunların yeni olmadığını ve uzun yıllardır devam eden sorunlarla bağlantılı olduğunu vurguladı. Doç. Dr. Çakmak, “1999 yılından bu yana TürkYunan ilişkilerinde bir yakınlaşmadan bahsediyoruz fakat iki ülke arasındaki ilişkileri takip edenler aslında bu yumuşamanın 2000’li yılların ikinci yarısından itibaren devlet düzeyinde yoğun bir şekilde devam etmediğini görmekteydiler” dedi.
Yunanistan’ın silahlanmasının yeni bir durum olmadığını belirten Çakmak, Yunanistan’ın 1974 yılında gerçekleşen Kıbrıs Harekâtı'nın ardından Türkiye’yi bir numaralı güvenlik tehdidi olarak gördüğünü ve bu bağlamda silahlanmaya hız verdiğini ifade etti.
Ege’de yaşanan gerilimlere her iki ülkenin de farklı açılardan baktığını söyleyen Doç. Dr. Gizem Alioğlu Çakmak, “Kuzey Ege Adaları'nın Lozan Anlaşması, On İki Ada'nın ise Paris Anlaşması ile silahsız olması kabul edilmiştir. Yunanistan,1936'da imzalanan Montreoux Sözleşmesi’nin Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin yerine geçtiğini iddia ediyor. Yine Yunanistan tezlerine göre, Türkiye Paris Anlaşması'nın imzacılarından biri olmadığı için On İki Ada'yla ilgili meselelere taraf değil. Yunanistan uluslararası anlaşmalarca silahsız olması gereken adaları silahlandırırken, Türkiye’de Ege ordusunun varlığını öne sürüyor ve meşru müdafaa hakkını kullandığını iddia ediyor" sözleriyle Yunanistan’ın tezlerini açıkladı.
"20192020 yılları arasında TürkYunan ilişkilerini etkileyecek çok önemli olaylar yaşandı"
Doç. Dr. Çakmak, “Bu durum iki ülkenin de meseleye ne kadar farklı açılardan baktığının göstergelerinden biri. Ayrıca 1999’dan bu yana iki ülke arasında 100’den fazla anlaşma imzalanmasına rağmen aralarında güvenlik sorunlarına dair bir düzenleme veya anlaşma sağlanmadı. Şu an gündemde olan meseleler, 1970’lerden bu yana devam eden anlaşmazlıkların devamı olarak görülebilir" yorumunu yaptı.
Doç. Dr. Çakmak’a göre, 2019 yılında Yunanistan’da yaşanan iktidar değişikliği Yunanistan dış politikasını etkiledi. 2019 yılında iktidarın değişmesi ile Yunanistan dış politikasında da eski geleneğe dönüş oldu. Çakmak, “Ancak ikili ilişkilerdeki sorunlu durumu sadece Yunanistan’daki iktidar değişikliğiyle açıklamak mümkün değil. 20192020 yılları arasında TürkYunan ilişkilerini etkileyecek çok önemli olaylar yaşandı. Doğu Akdeniz’de karşılıklı adımlar atıldı, mültecilerin TürkYunan sınırında toplanmasıyla bir kriz yaşandı. Bu gelişmeler ikili ilişkileri olumsuz yönde etkiledi” şeklinde konuştu.
Gizem Alioğlu Çakmak, Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in göreve geldiği 2019 yılından beri söylemlerinde sıklıkla Türkiye’den ‘ihlâlci ve agresif’ bir aktör olarak bahsettiğini belirtti ve “Miçotakis, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de izole ve yalnız olduğunu vurgulamaktaydı. Türkiye’nin son dönemde Mısır, İsrail ve Körfez ülkeleri ile başlattığı normalleşme süreci Miçotakis’in bu söylemin geçerliliğini yitirmesine neden olabilir" dedi.
Çakmak, “Miçotakis hem Harvard hem de Stanford’da eğitim görmüş birisi, Batı dünyası ile güçlü bağlantıları var. Zaten son dönemde dikkat edilirse Yunanistan’ın hem ABD ile hem de AB içindeki ilişkileri ciddi şekilde bir ilerleme kaydetti. Türkiye’nin ABD ve AB ile sorunlu bir ilişki içinde olması Yunanistan’ın bu konuda pozisyonunu güçlendirdi. Şubat 2020’de yaşanan mültecilerin TürkYunan sınırına dayanması sürecinde, TürkYunan sınırında açıklamalar yaptığı süreçte ve sonrasında da AB’nin desteğini kazandı. Fakat ülke içinde hem aşırı sağdan insanları yakın çevresinde toplaması hem de medya üzerindeki kontrolü vadettiği liberal siyasetten bir sapma olarak görülebilir" açıklamasında bulundu.
"bizim sinir uçlarımızı zorluyor"
Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar da Ege ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye ait hava ve deniz araçlarının herhangi bir ihlâlde bulunmadan kendi bölgelerinde görev yaptıklarını fakat Yunanistan’ın yayılmacı tavırlarının her iki bölgedeki istikrarı tehlikeye düşürdüğünü belirtti. Ağar, “Yunanistan Ege’de 12 mil iddiasını zorlayarak hayata geçirmeye çalışıyor ve bu konuda bizim sinir uçlarımızı zorluyor. Bunu normalleştirerek oldu bitti yapmaya çalışıyorlar. Bu konuda Yunanistan’ın rahat olmasının en büyük sebebi, Türkiye’nin de NATO üyesi olması. Bundan hareketle Ege’deki gerilimlerin savaşa dönüşmesine ihtimâl vermedikleri için bu kadar rahat davranıyorlar" şeklinde ifade etti.
Ağar, gerilimin sürekli artması halinde çatışma ihtimalinin olduğunu söyleyerek, "Ege’de şu anda temel problem Yunanistan’ın izlediği maksimalist politikalar. Bu şekilde devam ettiği sürece bir orta yol bulunması pek mümkün görünmüyor. Silahsız olması gereken adaların silahlandırılması yenilir yutulur bir durum değil" dedi.
"Batı Yunanistan’ı evin içinde görüyor"
Yunanistan’ın Ege Denizi'nde uluslararası hukuku ihlâl ederek attığı adımların arkasında Batı'nın sessiz kalmasının çok önemli bir etkisi olduğunun altını çizen Abdullah Ağar, “Batı, Türkiye söz konusu olduğunda bizi evin dışında, Yunanistan’ı evin içinde görüyor. Onlara göre biz sürekli kontrol altında tutulmalıyız fakat Yunanistan onlardan biri. Avrupa Birliği üyelik sürecinde bu durumu çok yaşadık NATO’da zaman zaman yaşıyoruz. Bu tavır devam ettiği sürece Yunanistan bu adımları atmaya devam edecektir. Batı dünyası Türkiye’ye haksızlık yapıyor. Bunun altında kültürel, teolojik, coğrafi pek çok sebep var" diyerek bu noktalara dikkat çekti.
"Türkiye’nin bir imparatorluk geçmişi var"
Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, Yunanistan’ın Türkiye söz konusu olduğunda hem Doğu'dan hem de Batı'dan destek gören nadir ülkelerden birisi olduğunu vurguladı. Ağar, “Yunanistan ve Güney Kıbrıs, Türkiye söz konusu olduğunda her yerden destek alıyor. Bu iki ülke dışında bu konumda olan tek ülke Ermenistan. Hem Doğu dünyası hem de Batı dünyası Türkiye’nin baskılanması için bu şekilde bir yol izler. Bunun pek çok sebebi var. En önemli sebeplerinden birisi Türkiye’nin sahip olduğu potansiyeli kendi menfaatleri için kullanması. Türkiye’nin bir imparatorluk geçmişi var, bu sebeple nüfuz sahibi olabileceği ülkeler var. Bu gibi özelliklere sahip olan bir ülkenin baskı altında olması gerektiğini, yönlendirilmesi ve yönetilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Batı için de Doğu için de bu ortak bir amaç. Böyle olunca Türkiye’nin de işi zorlaşıyor. Potansiyel bir güç var ama bununla birlikte çeşitli zafiyetler de var. En önemli zafiyetlerimizden birisi de ekonomik meseleler. Bu durum diğer milli güç unsurlarını da etkiliyor. Mücadelemiz devam ediyor mu? Elbette ediyor ama yapılabildiği kadar devam ediyor" detaylarını paylaştı.
"Türkiye’nin kendini tabiri caizse ağırdan satması gerekiyor"
Abdullah Ağar, Türkiye’nin Mısır ve İsrail gibi ülkeler ile başlattığı normalleşme adımlarından Yunanistan'ın rahatsız olduğunu belirtti. “Türkiye’nin normalleşme adımlarının ardından Yunanistan Dışişleri Bakanlığı hemen bu adımlara karşı bir diplomasi geliştirmeye başladı" diyen Ağar, şunları da ekledi: "Bir gerçek var, Mısır, İsrail veya Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler ile Türkiye arasında başlayan normalleşme süreci sadece Türkiye’nin özgün iradesiyle olan bir durum değil. Burada diğer ülkelerin de iradesi ve o ülkeler üzerinde etkili olan ana iradenin de etkisi var yani Amerika Birleşik Devletleri’nin de etkisi var. Türkiye’yi uzun süre dışladılar ancak Ukrayna krizi ile beraber Türkiye gibi son derece önemli bir ülkenin onlar açısından ne kadar önemli olduğunu anladılar. Bu noktadan sonra ilişkiler düzelmeye başladı. Aslında bu durum ABD’li Biden yönetiminin dünya siyasetine bakış açısından kaynaklanan bir durum."
Ağar, Batı dünyasının Türkiye’nin Doğu Bloğu ile yakınlaşma ihtimalinde oldukça zor bir durumda kalacağını belirtti ve “Doğu dünyası ile yani Rusya ve Çin ile yakın hareket eden bir Türkiye’nin var olduğu senaryoda güvenlik başta olmak üzere pek çok hususta Batı dünyasının işi oldukça zorlaşıyor. Şu an bu durumun farkına vardılar ve ilişkiler düzelmeye başladı. Tabii bunu yaparken de en az maliyetle yapmaya çalışıyorlar. Bu noktada Türkiye’nin kendini tabiri caizse ağırdan satması gerekiyor. Bunun içinde diplomatik akıl ön plana çıkmalı ve bu amaçla yeni bir diplomasi gelişmeli bunu ümit ederim başarabiliriz. Bu şekilde güzel kazanımlar elde edebiliriz. Bu saatten sonra kurulacak ortaklıklar kazankazan üzerine kurulmalı, artık durum eskisi gibi değil" vurgusunu yaptı.
"bizim açımızdan büyük bir olumsuzluk olur"
Muharebe sahasının tek bir silah sistemi üzerinden değerlendirilmeyeceğini belirten Abdullah Ağar, “Kimi ülkeler hava savunma sistemi bakımından güçlü olur kimi ülkeler ise güçlü bir hava kuvvetine sahip olur. Muharebe koşulları birden fazla faktörün iç içe olduğu bir alandır. Şartlar birçok şeye bağlı olarak değişim gösterir. Mesela şu an Yunanistan, Türk SİHA sistemlerine karşı İHA savar sistemleri edinmeye çalışıyor. SİHA sistemlerine karşı muharip jet kullanmak maliyet açısından oldukça büyük bir sıkıntı" yorumunda bulundu.
Yunanistan’ın Fransa’dan Rafale tipi savaş uçakları aldığına dikkat çeken Ağar, “Bu hususta dikkat etmek zorundayız. Rafale uçaklarının alınmasıyla birlikte Ege’de güç dengesi savaş uçağı temelinde bozulma eğilimi gösteriyor. Bu gerçeği görmek zorundayız. Bizim elimizde olan F16'lar 4.5 nesil olarak tanımlanan Rafale ile karşı karşıya geldiği zaman bu bizim açımızdan büyük bir olumsuzluk olur" ifadelerini kullandı.
Abdullah Ağar, Yunanistan’ın F35 alacağı konusunda iddialarına da değinerek, “F35’leri milli görevlerde ne derece kullanabilirler burası bir soru işareti. ABD buna ne kadar müsaade eder bilmiyorum ama eğer F35’leri alıp milli görevlerde kullanabilirlerse bizim F16 uçaklarımız yine olumsuz bir senaryoyla karşı karşıya kalır. Bu tabloya bakıldığında güç dengesinin bozulduğunu görüyoruz ve bu tam anlamıyla kızılca kıyamet kopartılması gereken bir konu" dedi.
Ağar'a göre Türk Savunma Sanayi ürünleri Yunanistan’da rahatsızlık yaratıyor. Bunu da dile getiren Abdullah Ağar, “Biz kendi sistemlerimizi yapıyoruz ve bunlar da elbette Yunanistan için sıkıntı yaratacak sistemler. Ancak Yunanistan’ın çok hızlı bir silahlanma sürecine girdiğini görüyoruz. Bu adamlar bir şeye hazırlık yapıyorlar. Bunu görmemiz lazım. Biz Yunanistan’ı bu zamana kadar tehdit etmedik ama Yunanistan’da karar vericiler ‘Türkiye Yunanistan’ı tehdit ediyor’ diyerek bu işe girdiler. Bu söylem Yunan siyasiler açısından çok iyi bir rant aracı. Oysa Yunanistan’ın çok büyük borçları var" vurgusunu yaptı.
Abdullah Ağar, Türkiye’nin Ege’de bir çatışma istemediği için durumu diplomasiyla çözmeye çalıştığını ifade edip, “Adaların silahlandırılması sessiz kalınacak bir konu değil. Şu an Türkiye bu konuda hassas davranıyor ve adeta dişlerini sıkıyor. Batı dünyasının Yunanistan’a yönelik sessiz tavrı devam ettiği sürece bu mesele diplomasiyle çözülür gibi durmuyor. Belki bir gün çok sert bir denklem çıkar ve şartlar Türkiye lehine gelişirse o zaman bizim hassasiyetlerimiz doğrultusunda bir tavır alabilirler" diyerek sözlerini noktaladı.