Libya’da iki başlılık (1) devam ederken; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nce tanınan; Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığımız “deniz yetki anlaşması” tarihi önemdedir.
Çünkü Türkiye tarihinde bu bir ilktir.
Anlaşmanın adı:
Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası”dır.
Türkiye’nin bu anlaşma ile aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölgesinin (MEB) batı sınırı da belirlenmiş oldu…
***
Türkiye bu muhtıradan önce, 13 Kasım 2019’da BM’ye kıta sahanlığının dış sınırlarını tarif eden bir mektup göndermişti.
Mektupla; kıta sahanlığımızın “Kıbrıs adasının batısından, 28. boylama kadar TürkiyeMısır ortay hattını takip ettikten sonra, 28. boylamın batısında da bölgedeki adaların Akdeniz’e bakan cephelerindeki karasularına kadar uzandığı” kayda geçirilmiştir.
Böylece, bölgede adaların Türkiye kıyı şeridinin projeksiyonunu kesecek ve kıta sahanlığını engelleyecek bir etki yaratamayacağı belgelenmiş oldu.
Bunun anlamı “anakaralara karşı adaların, karasularının ötesinde deniz yetki alanı yaratamayacakları ilkesinin” bu mutabakat muhtırası ile tekrar edilmiş olmasıdır…
Ki, bu Türkiye için harika bir gelişmedir…
***
Amerika ve Avrupa Birliği’ni arkasına alan Yunanistan ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Doğu Akdeniz’i paylaşma planları büyük ölçüde suya düşmüş oluyor.
Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi daha önce Akdeniz’e kıyısı olan Mısır, İsrail, Lübnan ve Filistin‘le birlikte Türkiye’yi dışlayan bir “blok” oluşturmuşlardı. (2)
Yunanistan, şimdi Girit adasının güneyindeki kıta sahanlığının ihlal edildiği iddiası ile BM’ye başvurmaya hazırlanıyor.
“Adaların anakaralara karşı, karasularının ötesinde deniz yetki alanı yaratamayacakları” ilkesi uyarınca, Girit’in karasuları dışında kısa sahanlığı bulunmuyor…
Kıbrıs Rum Yönetimi; İsrail, Yunanistan ve Mısır’ın bölgede kurmaya çalıştığı enerji birlikteliği (petrol ittifakı), bu adım (3) ile işlemez hale getirilebilecektir…
***
Dünya gözünü Ortadoğu’ya dikti:
Suriye’nin doğusunda –petrol bölgelerinde– yeniden konumlanan ABD, omurgasını PKK terör örgütünün oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile tekrar operasyonlara başladığını açıkladı.
Güya, petrol gelirlerinin IŞİD’ın eline geçmemesi için bu operasyonları yapıyorlar!
Gerçekte petrol gelirleri ile SDG’yi besleyecekler…
Öte yandan, NATO dışında AB’nin kendi ordusunu kurmasını savunan Fransa, ABD’nin Avrupa Projesine sırtını döndüğünden yakınıyor.
Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiği tespitini yaptı.
Macron, Barış Pınarı Harekâtı’nın IŞİD (DEAŞ) karşıtı koalisyon için tehdit oluşturduğu değerlendirmesini yaparak, Türkiye’nin NATO’dan destek bekleyemeyeceğini vurguladı.
Almanya ise, bağımsız hareket ediyor gibi:
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki askeri harekâtı nedeniyle durdurduğu silah satışlarına izin verdi.
Türkiye ile İran, Van’da yapılan “Alt Güvenlik Komite Toplantısı”nda iki ülke arasındaki sınır hattında alınacak güvenlik önlemleriyle ilgili mutabakat metnini imzaladılar…
Rusya, geçen yaz Karadeniz’e giren ABD donanması ait USS Ross gemisini adım adım takip eden 95 metre uzunluğundaki Ivan Khurs isimli askeri istihbarat gemisini boğazlardan geçirerek Akdeniz’e gönderdi…
***
Birkaç gün önce, NATO’nun en üst politik organı Kuzey Atlantik Konseyi‘nin onayladığı belgeye göre, YPG/PYD, Türkiye’ye yönelik tehditler arasında yer alarak ilk kez NATO belgelerinde “terör kaynağı” olarak ifade edilmişti.
Başta ABD olmak üzere bazı ittifak ülkeleri, bu güvenlik planındaki metne karşı çıkarak yayınlanmasını engellediler.
Tercihlerini PKK/PYD/YPG’den yana koydular.
Bunun üzerine de Türkiye, YPG terör tehdidi başta olmak üzere, sınır güvenliği ile ilgili endişelerine yanıt verilmemesi durumunda; Baltık ülkeleriyle Polonya’yı olası bir Rus saldırısından korumak amacıyla yapılan NATO (savunma) planını onaylamama kararı aldı…
Bunun anlamı şudur:
Macron için beyin ölümü gerçekleşen NATO bizim için de ölmüştür…
***
Bütün bu gelişmeler ve S400 hava savunma sistemlerinin, depoya tıkılması yerine, test edilmeye başlanması, Türkiye’nin rotasının kesin olarak Avrasya’ya döndüğünü göstermektedir.
Doğal olarak; Türk halkının bir kısmının, NATO ile eskiden gelen gönül bağını hızla gözden geçirme zamanı gelmiştir.
Aksi halde, düşman saflarında konumlanmış olmakla tarif edilmeleri mümkündür.
Türkiye’nin yanında mısınız, yoksa düşman saflarında mı?..
Bugünün sorusu budur!..
Av. Cemil Can
DİPNOTLAR:
(1) Bir tarafta General Hafter öncülüğündeki Libya Ulusal Ordusu, diğer tarafta ise başkenti Trablus olan Ulusal Mutabakat Hükümeti.
https://www.stratejikortak.com/2019/07/libyasondurumharitasi.html
(2) ABD’nin, Avrupa ülkelerinin Rus gazına bağımlılığını azaltmak istemesi ve Mısır’da keşfedilen yataklarla birlikte bu bölgeden çıkacak doğalgazın Avrupa pazarı için bir alternatif olabileceği düşüncesi, bu gazın sıvılaştırılmış olarak Avrupa’ya taşınabileceği ihtimalini ortaya çıkarttı. En uygun seçenek gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasıydı. Ancak Kıbrıs’ta yaşanan ihtilafta Rum tarafının uzlaşmaz tavrı nedeniyle Türkiye devre dışı bırakılmak istendi. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Mısır, İsrail ve Lübnan’la Deniz Yetki Alanlarını Sınırlandırma anlaşmaları imzaladı. GKRY, hem Türk kıta sahanlığını hiçe sayarak hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını gasp ederek tek taraflı parsellediği alanlarda, uluslararası şirketlere arama izni verdi. Bunun üzerine Türkiye önce donanmasını, ardından da sondaj gemilerini Doğu Akdeniz’e çıkarttı.
https://www.sozcu.com.tr/2019/dunya/akdenizdeoldubittiyesonyunanistanakarsisessizsedasizkritikanlasma5478121/
(3) Dünyanın – bir derecelik doğu batı eğimini bilinçli olarak hesaba katmayan Yunanistan ve GKRY, diyagonal (köşegençapraz) hatları kullanarak karşılıklı sınırlandırma anlaşması yaptığı ülkelerden binlerce kilometreyi gasp etmiştir. GKRY’nin sahiplendiği 12 nolu parselin tamamı, 8, 9 ve 11 nolu parsellerin büyük bir kısmı; 1, 7 ve 10 nolu parsellerin bir kısmı aslında İsrail’e aitmiş. Yunanistan’ın ilan ettiği 20 nolu parselde ise Libya’nın hakkı var. Türkiye’nin de Libya civarındaki 15 nolu parselde hakkı olduğu görülüyor.