Politik gündemin en çok tartışılan konularından biri LGBT adı verilen hareket. Ancak bu hareketin toplumda yarattığı veya yaratmak istediği kimlik karmaşasının olası sonuçları bilim kurumlarında tartışılmıyor ve bu hareketin toplumsal dinamizmi nasıl etkileyeceğine dair bilimsel çalışmalar yapılmıyor. Bu konunun sakıncalarını, yaratacağı sonuçları gençlik ve kadın gurupları tartışsa da hareketin nedeni ve kaynağına dair çalışmalar eksik. En büyük eksiklik ulusal psikiyatri bilimi ve akademide görülüyor. Bilimde ve felsefede görülen eksiklik tüm alanlara yayılmaktadır. Psikiyatri bilimi toplumları sarsacak psikolojik yolları silah olarak sömürgeciliğin hizmetine sunmakta. Bu silahı karşı savlarla etkisiz hale getirecek sağlıklı ulusal bilim ışığında öncül çalışmalara gerek var.
BİREYSEL ÖZGÜRLÜKLER
Birinci Dünya Savaşı’nın hemen arkasındaki dönem Amerikan ilaç piyasası ve akıl sağlığı araştırmacıları açısından önemlidir, bu döneme terapötik devrim denilebilir. Bir tarihçi 19501960’lı yılların ikinci biyolojik psikiyatri dönemi olduğunu belirtiyor. Başka bir grup tarihçi ise bu dönemin daha öncekilerden daha farklı olduğunu belirtir. Özetle dünya savaşlarını izleyen dönemde Amerikan ilaç ve malzeme üretiminde büyük gelişme yaşandığı tüm pazarların bu mallara açık olduğu söylenebilir. Soğuk Savaş dönemidir. ABD’nin önündeki en büyük engel ulus devletler ve bu devletlerin, ABD taleplerine direnişidir. Dönemi kısaca anımsayalım Küba krizi, Soğuk Savaş, ABD’de yürütülen anti komünist cadı avları, Vietnam Savaşı. Koşulların özetle böyle olduğu dönemde, Amerikalı gelecek bilimci bilimde aşama kaydetmek için gerekli 100 madde sıralar. Bu maddelerden en önemlileri cinsiyet, kişilik değiştirmekle ilgili olanlardır. Bu saptamalar bugün yaşadığımız olayların bireysel istemlerden kaynaklanmadığını, LGBT taleplerinin taslağının 1960’lı yıllarda ortaya konduğunu gösteriyor. 1960’lı yıllarda batı bireysel özgürlükler içinde koşarken, doğu daha iyi dünya için çaba gösteriyordu. 1968 öğrenci eylemleri önderlerini, bugün bizim düşüncemizi belirleyenleri hatırlayalım.
Psikiyatrik deneylerden ortaya çıkan 1960’lı yıllarda yaşama geçen bu taslaktan Türk bilimi nasıl sonuçlar çıkardı? Bu en azından benim için meçhuldür. Soru şudur kendi çıkarları için ruh bilimi silah olarak dünyayı denetleme dizgelerinden biri olarak gören anlayışa nasıl bir tavır geliştirmek gerekir? Bu anlamda, ulusal bilim politikamız nedir?
Bu politikalar üzerinde yoğunlaştığımız zaman görüyoruz ki hedef, toplumu ve bireyleri birbirine bağlayan bileşenlerden ayırarak bireyi ve toplumu çözerek birbirine yabancı toplum ya da birey oluşturmaktır. Bu politikalar benzerlikleri ayrıştırarak aile ve birey sonlandırılması üzerinde odaklanmaktadır. Bilim dediğimiz pratik sonuçları olan, özetle dünyayı denetim altına alacak şekilde kendini sunar. Burada üstünde durulması gerekli olan en önemli olgu politik psikiyatri biliminin bu çalışmalarla ne denli etkili olduğu görülmektedir.
Ailenin ölümü, bireyin yitişi ile sonuçlanması, her alanda parçalanma çürüme ile olası, kendilerine sunulacak yaşam şeklini korumak için bir normal kavramı yaratılıyor. Bunun politik psikolojik yöntemlerini belirlemek, tanımlamak ve sınıflandırmak için psikiyatrinin üst uzmanlık alanı adı altında bir uzmanlık alanı oluşturulma yolundadır. İnsan gelişimini geriletmeye ve emretmeye hazır hale getiren politik psikiyatri üzerinde çalışılması ve araştırılması gereken olgudur.
EŞCİNSELLİĞİN TANIMLANMASI
Psikiyatristlerin başlangıç dönemindeki kanser gibi tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak gördüğü eşcinsellik gizli hastalıkların bir dış görünümü olarak nitelenir. Politik ruh bilimin en büyük emeli toplumun aklının bulandırılarak emredicilerin çıkarlarına göre yönetilmesidir, bu anlamda psikiyatri sözü politik psikiyatriyi kullanan egemenlerin istemleri gibidir.
Ruh bilimine yönelik en büyük eleştiri, bilimin değil, emredilen düzenin politik normlarının savunucusu olduğunu savunmaktadırlar. Buna verilen örneklerden biri eşcinselliğin bir anda ruhsal hastalık olmaktan çıkarılmasındaki politik karardır. 1968 hareketine kadar akıl hastalığı sayılan eşcinsellik, Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından bir anda akıl hastalığı kategorisinden çıkartılmıştır. Bu kararın nasıl bilimsel çalışmalar ışığında alındığı belirgin değildir.
Bölünemez bütün olan insan ruhunu ya da toplumsal düşünceyi en olmaz yerinden sarstığınız zaman cam kırığı gibi değeri parçalara ayırıyorsunuz, onaralım dendiğinde kendi yukarda özetlediğimiz politikalara uygun size hizmet eden yapıştırıcı ile yeniden yapıştırmaya çalışıyorsunuz. Sonuç kendi gerçeğinden kopuk kendine yabancı birey ve toplumlar. Bu şekilde uzaktan kumanda ile yönetilecek insansılar yaratıyorsunuz.
GELENEKLERDEN KOPUŞ VE İŞGAL
Eşcinselliği değişik platformlarda özendirmek özellikle filmlerle çocuk yaşlarda insanları özendirmek yabancılaşmanın bizler için en tehlikeli örneği. Bu, yazılı hali 1967 yılında olan politikaların günümüzde uygulamasıdır. Toplumu kendi karakterine uygun olarak yıllar içinde geliştirdiği geleneklerden kopararak kolay yönetilebilir işgal edilebilir hale getirmek amacı güdülmektedir.
Psikiyatri, psikoloji bilimi, LGBT konusunda toplumun hangi yönlere evrildiği hakkında toplumu bilgilendirmelidir. Bizim manevi dünyamızın kendi maddi çıkarları için nasıl fethedilmek istendiği konusunda bilimsel açıklamalara gerek vardır. Bazı üniversitelerimizde kurulu politik psikoloji bölümlerinin, bilimsel kurumların, hekim örgütlerinin, bu konuda çalışmalarına ve ortak açıklamalarına gerek vardır.
https://scihub.se/https://doi.org/10.1007/s12124021096393
https://www.felsefe.net/konu/antipsikiyatrinedir.77610/
https://psikiyatri.org.tr/1951/psikiyatriktedavilerleilgiligercekdisiiddialar
Thomas Szasz Anti Freud: Karl Kraus'un Psikanaliz ile Psikiyatri Eleştirisi Psikanaliz ile Psikiyatri Eleştirisi, 30 Mart 2017
Antipsikiyatri Dr. Kemal Sayar, Prof. Dr. M. Hakan Türkçapar Mavi Yayıncılık
David Cooper, Psikiyatri ve Antipsikiyatri
Gonca Gül Kurtulmuş, Benliksiz Dünya El Değmemiş Gerçeğin İki Savaşçısı: Antipsikiyatri ve Modernizm, Dorlion Yayınevi