Devletin televizyon kanalında kendilerini savunma olanağı olmayan asker, gazeteci, akademisyen, siyasi parti yöneticisi, bürokrat vd. Ergenekon sanıkları (ve olası sanıkları) hakkında Anayasa ve yasaların engelleyici açık hükümlerine rağmen görülmekte olan bir davayı etkileyecek şekilde peşinen yargısız infaz yapılmaya devam edildi. Daha birkaç gün önce Ergenekon’un 10. dalgasında Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evinin aranacağını, aramadan saatler önce davulla, zurnayla cümle aleme duyuran da devletin televizyon kanalı değil miydi? Hâlâ olan bitene şaşırmaya devam etmemiz de oldukça garip aslında..
Tuncay Güney, programa mütemadiyen yapılan sataşmalar nedeniyle bağlanan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in avukatı Hasan Basri Özbey’in açıklamalarının ardından kontrolünü daha da kaybederek İşçi Partisinin Fethullah Gülen’in Türki Cumhuriyetlerde kurduğu okulları Rusya’ya ihbar ederek zora soktuğunu, Doğu Perinçek başta olmak üzere İP yöneticilerinin bunun hesabını vereceklerini söyleyiverdi.
Gerek Tuncay Güney, gerekse Ergenekon senaryo uzmanı Şamil Tayyar’ın dayanaksız saldırılarının ardından programa yeniden bağlanan Hasan Basri Özbey’in sözlerinin apar topar kesilmesinden önce kendisinin Güney gibi Fethullah okullarından devşirilen bir tarikat mensubu olmadığını, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu, Mahmut Esat Bozkurt’un biçimlendirdiği Ankara Hukuk Fakültesinden mezun olan Cumhuriyet hukukçusu olduğunu anımsatması tansiyonu daha da yükseltti.
Tuncay Güney’in yine kendini kaybettiği bir anda Cumhuriyet Halk Partisi için “Cesur Hırsızlar Partisi” tanımlaması yapması ve Fikri Sağlar’ın CHP’den uzaklaştırılması için Veli Küçük’ün Deniz Baykal’a direktif verdiğini iddia etmesi de (ne yazık ki bu abuk sabuk iddiayı TRT 2′deki Ergenekon mizansenine konu mankeni olmayi içine sindirebilen Fikri Sağlar’da susarak zımnen onayladı) Ergenekon kurgusu hakkında temel bir ipucu niteliğindeydi.
Şamil Tayyar’ın bu kadar zırvayı son bir gayretle tevil etmeye çalışırken söyledikleri oynanan oyunu ayan beyan göz önüne seriyordu. Tayyar, “2001 yılında kurulan ve 2002′de iktidara gelen AK Partinin (Cesur Hırsızlar Partisinin de içinde yer aldığı derin devlet çetesine karşı) denklemi bozması ile Ergenekon çetesinin yakayı ele verdiğini” iftiharla ilan ediyordu.
Tuncay Güney ise Ergenekon’un üstesinden gelmek için ABD ve Almanya’nın örnek alınması gerektiğini bu ülkelerle işbirliği yapılmasının çok faydalı olacağını söylüyordu. Yüzyılın yolsuzluğu “Deniz Feneri” davasının Almanya’daki şerencamına bakıldığında söylediklerinde kısmen haklı olduğu da görülüyordu. Ne dersiniz, cesur hırsızlara karşı AK ve piru pak parti bunun gereğini yerine getirip dört aydır beklettiği Deniz Feneri yolsuzluğunun hesabını çıkarır mı?
Ali Rıza ÜÇER
4 Aralık 2010