- İyi Parti Genel Başkanı'nın bir konuşmasında 15 tane yalan yakaladık. Nasıl oluyor da bu kadar kolay yalan söyleyebiliyor?
194647’den bu yana iç siyaseti takip eden bir yurttaşım. Bu zamana kadar siyasetçiler daima ne söyledilerse ispatlı konuşmak mecburiyetini hissederlerdi. Kolay kolay yalan söylenmezdi. Siyasetçinin bir ağırlığı vardı. Sorunuzu dinlerken bir örnek aklıma geldi. Bir gün Adnan Menderes Ankara’da bir mitingde 'İsmet İnönü seçimleri kaybedince köşkün balkonuna çıktı, 'Nankör Ankaralılar' diye bağırdı' dedi. Gündeme bomba gibi düştü. İnönü de 2 gün sonra Ankara’da miting yaptı. O mitingde 'Ben nankör Ankaralılar' demedim. Teşekkürler Ankara kaç seçimde beni vekil yaptınız, başbakan yaptınız, şimdi bayrak devrediyorum.' dedi. Menderes bu yalanın altında kaldı. Ömür boyu Menderes sırf partizanca yalanlar söylüyor diye eleştirildi. Meral hanım yalan rekoru kırmış. 15 tane yalan söyleyen hiçbir şey bilmiyor demektir. Konuşmada bir nokta dikkatimi çekti. Akşener o kadar ileri gitti ki kendi milletvekillerini de Uygur Türklerinin vekili ilan etti. O zaman TBMM'den istifa etsin Çin meclisine gitsin. Türkiye’de iktidara aday bir parti başkanı gerçeklere dayanmadan, kahvedeki bir sohbetteki gibi konuşur mu?
- Akşener daha önce de bir Uygur ozanının öldürüldüğünü iddia etti. Aydınlık o ozanı buldu, yalanı ortaya çıkardı.
Çok güzel bir Uygur türküsü okumuştu galiba. O mu?
- Evet o. Böyle büyük yalanlardan hatırladığınız var mı?
Var. 27 Mayıs oldu. Akis dergisi Metin Toker 'Demokrat Parti öldürdüğü gençleri et balığa verdi onları kıyma yaptılar' diye bir manşet yaptı. Buradan komisyonlar yoklama yapıyorlar. Siyasala geldiler bizim sınıfta yoklama yaptılar içinizde eksik olan var mı diye. Et balıkta insan kıyması arandı. Bu durum 27 Mayıs’ın en büyük eleştirilerinden biridir. Yani kısa devrede böyle alkış falan oluşur ama bunlar senin ödeyeceğin faturalar haline gelir. Akşener biraz frene bassa iyi olur.
- Diğer bir konu. Bir açıklamanızda şöyle diyorsunuz: “1960'larda Mülkiye öğrencisiyken tüm solcu sınıf arkadaşlarımla beraber faize karşıydık. 'Faiz yüksek olmalıdır' diyen kantinde dayak bile yerdi. Ben faize yine karşıyım ama şimdi şöhret sahibi olan bazı sınıf arkadaşlarım faiz düştükçe veryansın ediyor. Onlar mı değişti ben mi?" Bu sizin sorduğunuz soruyu ben size sorayım kim değişti?
Ben Emre Kongar'ı izliyorum. Aynı devredeyiz. Biz onunla siyasal bilgiler mali ekonomi bölümü uzmanıyız. Sonra o yurt dışına gitti. Sosyolojide yüksek lisans yaptı. Hacettepe’de profesör oldu. Kongar, Kültür Bakanlığı’na müsteşar oldu. Kendine de Ahmet Altan’ı baş danışman tayin ettiler. Fehmi Yavuz ve Ahmet Altan. Bakan da Fikri Sağlam. Sonra bir ara yine kitaplar yazdılar. Emre Kongar’ın kitabı vardır ben müsteşarken diye. İktisadi sistemlerde Karl Marx’ın öğretileri öğretilir. Bu öğretilere göre faiz artı rant. Üretmeden yaratmadan emekçi sınıfın ürettiği yarattığı artı değerin üstüne konan mülkiyet, hırsızlıktır. Faizcilik, rantçılık hırsızlıktır. Faiz artıran eşittir mülkiyetin kaynağı. O zaman onları konuşurduk. Onları anlatırdık. Kimse de faizi bir kurtuluş olarak görmezdi. Garip bir şey, 'Tayyip Erdoğan karşıysa demek ki biz faizi savunalım' metodunu yadırgıyorum. Yani siyasalda bize öğretilen yanlış mıydı? Biz hayat boyu yanlışı mı savunduk, faiz iyi bir şey değildir diye. Hatta halkımıza bak; birini küçümsemek için faizci, tefeci derler. Tefecinin itibarı yoktur. İyi gözle bakmazlar. Çünkü bir şey üretmiyor, çalışmıyor. Alın teri dökmüyor. El emeği göznuru dökmeyen bir gelirdir. Faiz düşmesi, yükselmesi dövizle ilgili bir şey değildir. Enflasyonla da faizin çok bir bağlantısı yoktur. Faiz düşmesi orta gelirlilere faydalı olur. Niye? Konut almışsındır, kredide o faiz düşmek zorundadır. Böyle bir iddia var. Bankalar oralı olmuyor tabi faiz düşüyor yine sözleşmedeki faizi talep ediyorlar diyor. Bunu takip etmek lazım burada BDDK’ya iş düşer. Mesela bugün Merkez Bankası yüzde 1 düşürmüşse, yarından itibaren o faizden fazla faiz alınıyor mu diye BDDK denetlemelidir. Nasıl stokçu denetleniyorsa... Kamu bankalarına zaten tebliğ ile 'derhal uygulanmalı' denmeli. Özel bankalara da denetleme yapılmalı. Dolayısıyla kredi faizlerindeki düşme çok hafif olarak enflasyonu etkiler ama enflasyonla baş etmenin yolu değildir.
- Tekrar iç politikaya dönelim.
CHP ABD Temsilcisi Yurter Özcan’ın ABD istihbaratına yakın Henry Barkey, Michael Rubin gibi isimlerle, FETÖ’cülerle temaslarını haberleştirdik. Yazdıklarımıza bir şey diyemedi, hakaret etti. CHP tarihinde var mı böyle bir temsilci.
CHP’nin Amerika’da temsilciliğinin işi ne? Yani Amerika seçmeninden mi oy alıyor? Yani neden orada bir şube açma ihtiyacı duyuyorlar? Benim bunu bilmek öğrenmek hakkım değil mi? O temsilci orada ne yapıyor? Ne halt ediyor, ne görüşüyor, bilgi mi aktarıyor? İstihbarat mı veriyor? Ne yapıyor yani?
- CHP ABD ile ilişkileri geliştirmek istiyor.
Türkiye'nin başına ne geldiyse ABD ile ilişkisinden dolayı geldi. Temsilci denince benim aklıma Kemal Derviş geliyor. Hazine Müsteşarı da şimdiki CHP sözcüsü Faik Öztrak. En güzel üzümlü şaraplar Denizli Bekilli de çıkıyor. Şimdi Türk şarabına Kemal Derviş koymuş yüzde 18 KDV. Bir de ÖTV koymuşlar. O üzümleri Yunanlar alıyorlar sonra şarap yapıyorlar, ithal malı şarapta vergi sıfır. Şimdi mali disiplin diyeceklerdir. Bunun neresi mali disiplin? Denizli şarabı olursa vergi yüksek fiyat, Yunan şarabı olursa vergisiz ithal. Veya kuyumcudan vergi almamak. Böyle durumlar var. İşte bu vesile ile Tayyip Erdoğan’dan nasıl kurtulursak kurtulalım diyenler bir anda ters programı savunur oldu...
- Sorularımıza yanıt alamıyoruz genelde.
Ulusal Kanal ve Aydınlık'ı görünce sinirleniyorlar. Ben dikkat ediyorum basın toplantısında Ulusal Kanal bir şey sorunca Faik Öztrak’ın tepesi atıyor. Çünkü Ulusal Kanal, Amerikan karşıtı.
- Şu sıralar çok sık görüşüyorlar ABD elçisiyle.
Görüşme konularını niye basına açıklamıyorlar? Mustafa Kemal Atatürk ile Uğur Mumcu’yu örnek vereyim. Uğur Mumcu herhangi bir yabancıyla görüşürken mutlaka bir üçüncü kişi bulundururdu. Mustafa Kemal de öyle. Bir kere Mustafa Kemal, Vahdettin ile yalnız görüşmüş. Hiç Mustafa Kemal’in söylemediği lafları Vahdettin basın bültenine açıklamış, 'Bana geldi beni çok beğendiğini söyledi. Bana darbe yapılırsa karşı çıkacağını söyledi.' Halbuki Atatürk 'Bunların hiçbirini söylemedim. Konu bile mevzu bahis olmadı.' diyor. Mustafa Kemal’in askerleriyiz falan diyorlar ya Atatürkvari yaşamayı falan terk ettiler.
- Peki bu haftaki son mesajınızı alalım.
Ekonomide Kurtuluş Savaşında emekçilerimizi ezdirmezsek kazanırız