24. Osmanlı Sultanı, 103. İslâm Halifesi Birinci Mahmut; I Ekim 1730’da, 35 yaşında tahta oturdu. Mahmudı Evvel; 2 Ağustos 1696’da İstanbul’da (Edirne’de doğduğu da iddia edilir!) dünyaya geldi. Sultan 2. Mustafa ile (Rum asıllı cariye Aleksandra) Saliha Valide Sultan’ın oğluydu. Halk arasındaki adı: Kısır Mahmut idi. 6 karısı vardı; ama hiç çocuğu olmadı. Saltanatı 24 yıl, 2 ay sürdü.
Babası 2. Mustafa tahttan indirilince, Topkapı Sarayı’na getirildi; 8 yaşında ‘kafese konuldu’; tahta çıkıncaya kadar tam 27 yıl Kafes Kasrı’nda göz hapsi/kısmi hapis hayatı yaşadı.
Akıl sağlığı yerinde büyümesinde, öz büyük annesi Gülnuş Ematullah Sultan’ın etkisi tartışılmazdı. Büyük annesinin sevgi ve ilgi dolu dünyasında aile sıcaklığını tattı; kaliteli eğitim aldı. Kafeste tutulmasına karşın devrin en iyi hocalarından dersler görmesi sağlandı. Bilinen ilk ve önemli öğretmeni: Şeyhülislam Feyzullah Efendi’ydi. Kuvvetli karakter sahibi, yüksek zekâsı ve son derece iyi niyeti yüzünden hapis hayatına tahammül etti/dayandı. Tarih, edebiyat ve musiki ile yakından ilgilendi. En büyük tutkusu musiki ve şiirdi. Kendinden önceki padişahların divanlarını, eski ve yeni dönem divan şairlerinin eserlerini inceledi ve yorumladı. Sebkatî mahlasıyla şiirler yazdı. Kitap, özellikle de tarih okumalarını ciddiye aldı. Osmanlı padişahları arasında kitaba değer veren, çok sayıda kütüphane açtıran, halkın hizmetine sunandı. Keman çalmayı öğrendi; besteler yaptı. Böylece hapis hayatını daha dayanılabilir/insanî şekilde geçirmeye çalıştı. Babası gibi hafif kamburdu; günlük hayatında sürekli sıkıntı(lar) yaşadı. Satranç oynamayı severdi; lâle yetiştirmeyi önemserdi. Kafes/karantina hayatını üniversite haline getiren büyüklerinin düşüncelerini boşa çıkarmadı.
Yenileşme Hareketlerinin Önderi
Bazı Osmanlı tarihçilerinin değerlendirmesine göre; hanedanın en iyi eğitim almış şahsiyeti sayılabilirdi. Zamanının teknolojik gelişmelerini yakından izledi. Yalova’da ilk kâğıt fabrikasının kurulmasına ön ayak oldu. Çok sevdiği, 2 defa Sadarete tayin ettiği Hekimoğlu Ali Paşa zamanında; 1746’da Polonya’dan kâğıt ustaları getirtti. Fabrikanın tecrübe edinmesini, kaliteli üretim yapmasını temin/teşvik etti.
İlk yenileşme hareketleri de döneminde başladı. Üsküdar’da Kara Mühendishanesi (Mühendishanei Berri Hümayun) adlı subay okulu açıldı. Osmanlı Ordusu’nu çağın şartlarına göre düzenlemeye çalıştı. Humbaracı Ocağı iyileştirildi ve geliştirildi. 1729’da Osmanlı’ya iltica eden, Müslüman olup Ahmet adını alan Fransız asıllı! Kont Bonneval; Humbaracı Ocağı’nı yeni baştan organize etti. Sonradan paşa rütbesiyle onurlandırıldı; Humbaracıbaşılığa atandı. Ahmet Benneval Paşa; Osmanlı Ordusu’na havan topu teknolojisini öğretti. Havan topu kullanımı büyük avantaj sağladı; İran’la yapılan savaşlarda üstünlük kazanılmasına ve Tebriz’in zorlanmadan fethine sebep oldu. O yıllarda, İran tahtının sahibi Türkmen Nadir Şah; neredeyse bütün Asya’nın fatihiydi. Osmanlı’nın yeni ve korkunç silâhı yüzünden anlaşma imzaladı; doğu sınırlarımız güvence altına alındı.
Ahmet Benneval Paşa
Osmanlı’nın ilk madalyası da Birinci Mahmut zamanında çıkarıldı. Madalya, dikdörtgen şeklindeydi; ön yüzünde tarihsiz tuğra kazılıydı; arka yüzünde de Yusuf Suresi’nden ayet yazılıydı.
Birinci Mahmut; hükmetmeye, hükümdarlık sanatına doğuştan yatkındı/sahipti. Her daim güler yüzlü ve kibardı. Ciddi ve vakar sahibiydi. Danışmaya büyük önem verir; iç ve dış olayları yakından izlerdi. Devlet işlerini ilk elden yürütürdü; her sorunla meşgul olurdu; son/kesin kararı vermeden Divan’ın bütün üyelerinin fikrini alırdı. Tek kusuru: Rekor sayıda sadrazam değiştirmesiydi. Saltanat süresi içinde 15 sadrazamla çalıştı. Hekimoğlu Ali Paşa; Birinci Mahmut ile en uzun süre çalışan sadrazamdı. 5 yıla yakın bir süre Devleti Ali Osman’ın mührünü taşıdı. Bazı tarihçilerin yazmaktan çekindikleri rivayete göre; Hekimoğlu Ali Paşa Sultan Birinci Mahmut’un öz kardeşiydi. 2. Mustafa ikisinin de babasıydı. (Hekimoğlu Ali Paşa’nın öyküsü başka bir yazının konusu olacak…)
Birinci Mahmut’un Hükümdar Oluşu
Birinci Mahmut; 1 Ekim 1730’da, amcası 3. Ahmet tarafından Kafes Köşkü’nden çıkar(t)ıldı. Topkapı Sarayı’nın bahçesinde, isyancı güruh ve askerin önünde, alnından öpüldü. Saltanata ilişkin öğütlerini dinledi. Devrik hükümdar ve şehzadeleri tarafından kendisine biat edildi; hükümdarlığı tanındı; başarısı için dua edildi.
Patrona Halil’in önderlik ettiği isyan sonrasında, 3. Ahmet padişahlıktan feragat etmeye zorlandı. Sadrazam (Nevşehirli) Damat İbrahim Paşa’nın kellesi alındı. Başka yöneticiler de kurban verildi. Ortada devlet kalmadı; baldırı çıplak eşkıya, hükümdara ve yönetime kafa tutar hale geldi.
Patrona Halil
Patrona Halil ve 3 bin civarındaki yandaşı, İstanbul’un altını üstüne getirdi; şehirde can ve mal emniyeti kalmadı; zengin konaklarını yağmaladı; güzel hatunların/gelinlik kızların, tüysüz oğlanların ırzı yerlerde süründü. Patrona kendisini vezir ilan etti. Astığı astık, kestiği kestikti. Elde ettiği güçle hükümdar indirdi; tahta hükümdar çıkardı. Yeni hükümdarın iktidarının ilk 15 günü tam bir karışıklık içinde geçti. İstanbul’da hayat durdu; can güvenliği kalmadı; asker de isyancıların safındaydı. Yeni hükümdar istemese de isyancıların bazı şartlarını yerine getirdi. İstedikleri tayinleri yaptı; ama eşkıyanın uzun süre bir arada duramayacağını da bildi. Mutlaka birbirlerine düşeceklerdi. Çok geçmeden de beklediği fırsatı yakaladı.
Patrona Halil İsyanını destekleyen bazı askerler
Tahtın yeni sahibi Birinci Mahmut; isyancının zaaf noktasını bulup kullandı. Bir saray baskını/oyunu ile hepsini bertaraf etti. Patrona Halil’e ulak gönderdi; vezirlik payesiyle Rumeli Beylerbeyliği’ne getireceğini duyurdu. Kendisine kürk ve tuğ verilecekti. Merasim, Topkapı Sarayı’nda yapılacaktı. 15 Kasım 1730’da Patrona ve 2 yardımcısı; yanlarına kattıkları 900 fedai ile sarayın kapısına dayandı. Ama içeriye sadece Patrona ve yardımcıları alındı; yandaşları/ayak takımı dışarıda bırakıldı/bekletildi. Önceden hazırlanan plana göre; alaşağı edilip boğduruldular.
Önderlerini kaybeden isyancılar, şehirde terör estirdi; dökülen kanının hesabının verilmesini istedi. Sultan Birinci Mahmut; Sancakı Şerif’i Topkapı Sarayı’nın önüne çıkardı. İstanbul ahalisi, ‘Hükümdarı tanımayan: İstanbul’u haraca kesen; şehri talan ve tahrip eden serseri takımına karşı savaşa’ çağrıldı. Halk; padişahın davetine canı gönülden katıldı. Eline geçirdiği silahlarla, gördüğü her isyancının canını aldı. Tarih kayıtlarına göre; bir gecede 8 ila 15 bin başıboş eşkıya/isyancı linç edildi. Şehirde sükûnet, can güvenliği ve namus emniyeti tamamen sağlandı.
Patrona ve yandaşlarının öldürülmesi
Padişah Birinci Mahmut; Arnavut asıllı Patrona Halil ve destekçilerine müthiş kinliydi. 28 Ocak 1721’de yeni bir emirle şehirdeki hamamların basılmasını; Arnavut tellakların ve diğer çalışanların gözaltına alınmasını istedi. Arnavut kökenli Osmanlı vatandaşları bundan böyle! hamamlarda çalışamayacak ve işletemeyecekti. Hamamcı esnafının elebaşları ve Patrona’nın hayatta kalmayı becermiş destekçileri topluca asıldı; ikinci derece rol sahipleri de Anadolu’ya sürüldü.
Birinci Mahmut’un Hükümdarlığı
Birinci Mahmut; başkentte huzur ve sükûneti sağlayınca devlet işlerine döndü. Doğu’da İran’la yaşanan sorunları çözmeyi planladı. 1730’da Safevi Hanedânı devrilmiş; yerine başka bir Türk boyu Afşarlar gelmişti. Tahtta Nadir Şah oturmaktaydı.
1736’da Azak ve Kırım’a Ruslar saldırdı. Rusya’ya savaş açıldı. Ertesi yıl, 1737’de Avusturya da harbe girdi. Osmanlı; Avusturya karşısında başarı kazandı. Pasarofça Antlaşması’yla Sırbistan ve Belgrad’ı geri aldı. 1739’da imzalanan Belgrad Antlaşması; Avusturya ve Rusya ile başa çıkılabildiğini gösterdi. Karlofça kayıpları kısmen telafi edilebildi.
Birinci Mahmut
Birinci Mahmut; hükümdarlığı döneminde kuvvetli/dirayetli yönetim gösterdi. Aynı anda 3 ülkeyle; Rusya, Avusturya ve İran’la savaşabilmek başarıydı. Hükümdara ‘gâzi’ unvanı verildi.
Sultan Birinci Mahmut; zorunlu değilse savaşı gereksiz gördü. Dönem hükümdarlarından az tecrübeli/tecrübesiz gördüklerini uyardı; nasihatnameler gönderdi. Harbin açtığı yaraları/acıları anlattı; barışın kıymetinin bilinmesini tavsiye etti.
Akdeniz’e açılan ülkeler arasında ekonomik ilişkilerin kuvvetlenmesini destekledi. Fransa ile genişletilmiş yeni kapitülasyon anlaşması imzaladı.
Birinci Mahmut’un Özel Hayatı ve Hastalığı
Hiç çocuğu yoktu; halk arasındaki namı: ‘Kısır Hükümdar’dı. Babası gibi eğik yürüdüğünden ötürü, ‘Kambur Padişah’ da denildi.
Saltanatının son 8 yılını sulh içinde geçti. Ülkesinin gelişmesi, toplumun refahı ve rahatı için bazı ıslahatlar yaptı. Lale Devri’nin yaşatılması/diriltilmesi için çabaladı. Şehir kültürünün geliştirilmesine çalıştı. Amcası 3. Ahmet’in yolundan gitti. İstanbul’un zevk ve sefa âlemlerini canlandırdı. Dünya zevklerini yaşamayı pek güzel bildi.
Döneminde sadrazamlık yapanların rüşvet alıp küplerini doldurduklarına ilişkin hayli dedi kodu yapıldı.
Ömrünün son 2 yılı ağır hastaydı. Yatağından çıkmakta zorlandı. Hastalığı günümüzde ‘varis’ denilen damar genişlemesiyle başladı; şiddetli kanamalar geçirmesine kadar uzandı. Daha sonra da ‘basur’ görüldü. Sürekli içerdi; saray hekimlerinin öğütlerini dinlemedi. Kan alınması ve damarları büzecek/daraltacak krem uygulamalarına da izin vermedi. Becerikli, ferasetli vezirleri olmasa devlet yönetimi zaafa uğrayabilirdi.
Kardeşi Osman 65 yaşındaydı. Kafes Köşkü’nde kalırdı; ama iktidar hırsıyla yanıp tutuşurdu. Vezirler ve yeniçeri ağalarıyla ‘saray darbesi’ planlamaya/yapmaya kalkıştı. Saray hekimlerinin Birinci Mahmut için ‘iş göremez!’ raporu vermeleri halinde, tahtan indirebileceğini ileri sürdü. Yönetici sınıf tedbir almalıydı. Yatağından çıkamayan hükümdar tahtta oturamazdı.
Birinci Mahmut; dedikoduları işitince, şiddetli ağrılarına/ıstırabına rağmen halka görünme ihtiyacı duydu. 1754’ün Kasım ayında Divan toplantılarına katıldı; ama fazla kalamadı.
İktidar Hırsının Sebep Olduğu Korkunç Cinayet
Birinci Mahmut; 13 Aralık 1754 Cuma günü atının üzerinde, Ayasofya Camii’ne namaza gitti. Ayakta durmakta zorlanan hükümdarın ata binmesi ‘intihar etmesi!’ demekti. Namaz çıkışında atından düştü; derin komaya girdi. Hemen kucaklandı ve hareme taşındı. Yapılan muayenede öldüğüne hükmedildi. ‘Cansız!’ sayılan bedeni saray hamamına götürüldü. Yarım saat içinde, Sultan 3. Osman’a biat merasimi düzenlendi. Yeni padişahın ilk emri: Rahmeti rahmana kavuşan eski hükümdarın ikindi namazından sonra defnedilmesiydi. Derin koma hali anlaşılamadı; yıkandı; kefenlendi ve namaza yetiştirildi. Hatice Turhan Sultan’ın Yeni Camii’deki türbesine, babası 2. Mustafa’nın yanına defnedildi. Başına da bir hafız bırakıldı: Sabaha kadar Kur’anı Kerim kıraat etmesi istendi.
Kur’an okuyan hafız; gece yarısına doğru mezarın içinden gelen iniltiler/feryatlar duydu. Korktu; koşarak saraya gitti. Önemli haberi verecek yetkili aradı. Sonunda haremden sorumlu kızlar ağasına ulaştı. Kızlar ağası; yeni hükümdar, 3. Osman’ı uyandırdı; durumu anlattı ve kararını sordu. Hayatının 65 yılını Kafes Köşkü’nde hapis geçirdikten sonra iktidara gelen Osmanı Sâlis’in ağzından çıkan sözler ibret vericiydi: ‘Yok edin herifi!’
Dönem tarihçilerinin yazdıklarına bakılırsa, bir daha genç hafıza rastlanmadı ve akıbeti öğrenilmedi. Konunun üzerine şal örtülmeye çalışıldı. Ağabeyini devirmek için türlü dolap çeviren; tahta çıkmanın yollarını arayan 3. Osman’ın saltanatı da çok kısa sürdü.
Birinci Mahmut'ın sandukası
Birinci Mahmut’un diri diri mezara konulduğu iddiaları zaman zaman dillendirildi. 3. Osman’dan sonra tahta çıkan 3. Mustafa zamanında olay gündeme geldi; ama iş işten geçmişti.
Ünlü tarihçi Ord. Prof. Dr. İ. Hakkı Uzunçarşılı’nın naklettiği saray rivayetlerine bakılırsa; Birinci Mahmut (Mahmûdı Evvel) derin komaya girmişti; öldü sanılıp diri diri toprağa verilmişti. Sonrasında da kulak tıkanmıştı…
Tarihin kütüğüne ‘canlı canlı mezara konulan padişah!’ da yazıldı/kaydedildi.
ALİ HİKMET İNCE
SİYASETCAFE.COM