'Her ileri atılış geçmişteki temele dayanır'

'Kuşkusuz izlediğimiz, sonuçta bir filmdir. Belgesel değildir. Kurgular, bağlantılar, yan öyküler olacaktır. Ama ana tema şimdiye kadar bozulmamıştır. Destekleyen niteliktedir. Önemli olan da bu yan katkılarla verilen iletidir.'
'Her ileri atılış geçmişteki temele dayanır'
ŞULE PERİNÇEK (*)
Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı, Gazeteci Şule Perinçek, TRT'nin 'Ya İstiklal Ya Ölüm' dizisini, adından başlayarak değerlendirdi ve günümüze bağladı.

Perinçek, dizi için başta “Kemalistlerin rövanşı” diye bir yorum yapıldığını hatırlatıyor ve şöyle sürdürüyor: "Mesele bir kündeye getirme değil, abartısız gerçeklere dayanmadır. Senaryo çoğu zaman belgelere dayanıyor. Alıntılar doğrudan yapılıyor. Döne döne elimizden çok geçtiği için neredeyse her cümleyi tanıyorum. Atatürk'ün Bütün Eserleri'nden, tutanaklardan ve tegraflardan, parmağınızla izleyebilirsiniz."

Şule Perinçek'in, sözünü ettiği 'Atatürk'ün Bütün Eserleri' başlıklı dev araştırmaya Genel Yayın Yönetmeni olarak liderlik etmesi de, aşağıda okuyacağınız eleştirilere değer katıyor:

ADINDAKİ ANLAM
Dizi gerçekleri yansıtıyor mu?
Ya İstiklal Ya Ölüm adının seçilmesi bugünün siyasi koşullarını düşününce zaten dizinin içeriğine ilişkin ilk işareti veriyor. Bu söz ne zaman söylendi? Düşman devletler Osmanlı devlet ve memleketine maddeten ve manen saldırarak yok etmeye ve parçalamaya karar vermişler. Padişah ve halife olan kişi hayatını ve rahatını kurtarabilecek çareden başka şey düşünmüyor. Kurtuluş için çare aranıyor. Seçenekler belli: İngiliz ya da Amerikan mandası ya da yerel kurtuluş planları. Oysa Osmanlı devletinin temelleri çökmüş, ömrü tamam olmuş. Tek bir seçenek gerçekçi. “Milli hâkimiyete dayalı, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!” Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşaması için başka bir seçenek yoktur. Gerçekten kurtuluş isteyenlerin parolası “Ya istiklâl ya ölüm”dür. O da aslında tek seçeneklidir. 31 Temmuz 1920'de Afyon'da subaylara seslenirken söylediği gibi, subayın yaşamak için tek çaresi vardır. Şerefini korumak. Onun için “ya istiklâl ya ölüm” vardır ama hemen ardından ekler: “ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız!” 1 Kasım 1920'de Ankara'da subay adaylarını artık “Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 'ya istiklâl ya ölüm' ahdiyle yetişen ilk bağımsızlık subaylarının ordu ve milletimize takdim ve emanet olduğunu görmekle bahtiyardır.” ( 1 )

Türk milletinin önündeki tek seçenek milli bir devlet ve bağımsızlıktır. Hep böyle olmuştur, böyledir ve olacaktır.

İşte dizi bu iki seçeneğin kıyasıya mücadelesinin son aşamasına girildiği dönemde başlamıştır. Biri çıkmaz yoldur, yok oluşa ve parçalanmaya, karamsarlığa götürecektir. Öteki bağımsızlığa ve umuda. Yeni bir devletin dünya tarihinde de bir ilki başarmasına ve doğumu sırasında çekilen sancılara tanık oluyoruz.

Her ileri atılış geçmişteki temele dayanır ve onun üzerinde yükselir. Dizide geri dönüşlerde de aslında onu görüyoruz. İttihatçılığı karalama değil, onun bıraktığı yerden devama özen gösteriyor. Doğruları seçici bir biçimde birleştire birleştire örgüyü ilerletiyor.

Bu iki seçenek ya da çizgi diyelim Mustafa Kemal'in de önüne ileride hep gelecektir. Ankara-İstanbul hükümetlerinin yani iktidarın ayrılması ilk adımdır. Milli bir yönetim şarttır. Bağımsızlığın ve devletin “bekasının” koşuludur. 23 Nisan'ın “milli” bir bayram olarak adının konması sırasında bile tartışmalar benzerdir. İstanbul'dan kopuşun devamı saltanatın ve halifeliğin kaldırılması olacaktır. O sırada da sarsıntılar ve yolların ayrışması yaşanacaktır. Cumhuriyet'in ilanı, arkasından devrimler gelecektir. Aynı örgü süregelecektir. Ta bugüne kadar.



'SENARYO ÇOĞU ZAMAN BELGELERE DAYANIYOR'
Mustafa Kemal Paşa karakteri tarihsel rolüne ve kişiliğine uygun işleniyor mu?
Dizi için başta “Kemalistlerin rövanşı” diye bir yorum yapıldı. Mesele bir kündeye getirme değil, abartısız gerçeklere dayanmadır. Senaryo çoğu zaman belgelere dayanıyor.

Alıntılar doğrudan yapılıyor. Döne döne elimizden çok geçtiği için neredeyse her cümleyi tanıyorum. Atatürk'ün Bütün Eserleri'nden, tutanaklardan ve tegraflardan, parmağınızla izleyebilirsiniz.

Sonradan yazılmalar, araya mutlaka yorum ve sizin o günkü değerlendirmenizi ve bakış açınızı katar. Biz ATABE'de onun için altında imzası olan belgelerin ve tutanağa geçen konuşmaların dışında, yalnızca 10 Kasım 1938'e kadar yayımlanan anılardaki aktarmaları belge olarak aldık. Ya da fotokopisiyle aktarılanları. Çünkü Atatürk bu konuda, gerçeklere bağlılık konusunda çok titiz. Mutlaka düzeltme yapıyor, not alıyor ya da kamuya açıklıyor. (2)

1927 Nutuk'u hazırlarken örneğin; uzun süreli, müthiş bir ön çalışma yapılıyor. Herkesin elindeki bilgiler belgeler toplanıyor, sabahlara kadar süren bir ekip çalışmasıyla, en ince noktasına kadar tek tek elden geçiyor.

Ne yazık ki bazı tarihçilerimiz bile sonradan imal edilen bazı hurafeler, çarpıtmalar ve hikaye yazmalar üzerine fikir beyan ediyorlar. Hatta bazılarını kendileri yazıyor. Popülerleşme uğruna öyküler uyduruluyor.

Kuşkusuz izlediğimiz, sonuçta bir filmdir. Belgesel değildir. Kurgular, bağlantılar, yan öyküler olacaktır. Ama ana tema şimdiye kadar bozulmamıştır. Destekleyen niteliktedir. Önemli olan da bu yan katkılarla verilen iletidir. Halkın her kesimden katılımı, cesareti, özverisi, millici duruşu bugüne de bir örnek olmaktadır. Karamsarlığa ve teslimiyete karşıdır. Karşıt olanları bile kazanmaya yöneliktir.

Kişiliğinin ekrana yansıması açısından ben nedense Atatürk'ü fotoğraflarındaki kadar yakışıklı ve çatık kaşlı değil, arada bir güler yüzlü, en azından bakışlarında yumuşak ve muzip bekledim. Elbette bu konular tartışılırken değil ama sanki aralara serpiştirilse gerçek kişiliğine daha uygun olur gibi geldi. Yoksa sertleştiğinde ve öfkelendiğinde sözcüklerinden bile ürkersiniz. Doğrudur. Gerçi sık sık kahve içmesi, kullandığı “çocuk” gibi sözcükler, ona özgü bazı ayrıntılar da düşünülmüş. İlker Kızmaz, zor bir işin altından kalkıyor. Giderek daha çok benziyor.

'BİR GEREKSİNİMİN GELİP DAYATMASIDIR'
Dizide öne çıkarılan vurgulardan günümüze çıkan sonuçlar nelerdir?
Son sorunun yanıtı da aslında birincinin bıraktığı yerden devam etmeli. Türkiye'nin önünde acil çözülmesi gereken sorunlar vardı. Virüs kriziyle daha da öne alındı.

Çare nedir?

Nasıl dizide de aktarıldığı gibi o dönemde geri dönüp geçmişteki deneyler gözden geçiriliyor ve başarıya gidecek yol ayrıştırılıyorsa bugün de yapılması gereken odur. O temele oturup ileriyi görmek ve geleceğe dönük kararlar almak önemlidir. Dizinin bu “Ya İskilâl Ya Ölüm” başlığıyla gelmesi bir rastlantı değil, bir gereksinimin gelip dayatmasıdır. Bugün de aynı o dönem aralığındaki cesaret ve kararlılığa ihtiyaç vardır.

Atatürk kimdir?

Kendisi de sık sık vurgular: Biz milletin arzusunu yerine getiriyoruz, ülküsünü gerçekleştiriyoruz. Zaten olacak olanı gerçekleştirme görevini yükleniyoruz, ona önderlik ediyoruz anlamında.

Niye başkası değil de, O?

Olacak olanı önceden görebilmesi, en önemli ayırt edici özelliğidir.

Daha 1904'te not defterine yazdığı gibi maddeyi anlamasıdır.

Bugün de maddeyi anlayacağız. Koşulları doğru değerlendireceğiz ve çözüme varacağız.

Zaman yine, Atatürk'ün daha henüz savaşın devam ettiği sırada söylediği gibi kazanılan bağımsızlığı ekonomiyle taçlandırmaktır.

Üretim Devrimi Programının biran önce yaşama geçirilmesidir.

Programı yaşama geçirmenin yollarını açmaktır.



'ATATÜRK GİBİ OLMA ZAMANIDIR'
Atatürk gibi olma zamanıdır.

"Bugün saltanatın payitahtı ve İslami hilafetimizin merkezi olan İstanbul düşman donanması topları ve işgal kuvvetleri altında, düşman polis ve jandarmasının fiili müdahale ve iştiraki altında bulunuyor. Matbuat İtilafçılar tarafından denetim altında, şahsi ve toplumsal haklarımız bunların baskısı altında, muhterem kabine erkânına varıncaya kadar giren ve çıkanlar yabancı muayene ve teftişine tabi bulunmaktadır. Bütün manası ile saltanat ve hilafetin payitahtı kuşatma altında olup hâkimiyetimiz burada manen ve fiilen geçersizdir. Buna bir de Rum ve Ermenilerin hükümeti tanımamalarını ve İtilaf devletlerine dayanarak adeta isyan halinde ve birtakım fesatçı teşkilatta bulunduklarını ilave edersek payitahtımızın içinde bulunduğu acı vaziyeti ve tehlikeyi tamamen vasıflandırmış oluruz.

"Dolayısıyla bütün bu haksız muameleleri ve halleri tafsil ve izah ile Avrupa'dan cihan kamuoyundan hak ve adalet talep edecek ve teminine çalışacak olan Milli Meclis'in İstanbul'da vazife yapmasına bizce imkân tasavvur olunamaz.

"Efendiler! Bir millet mevcudiyeti ve hakları için bütün kuvvetiyle, bütün fikri ve maddi kuvvetleriyle alakadar olmazsa, bir millet kendi kuvvetine dayanarak mevcudiyet ve bağımsızlığını temin etmezse, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Milli hayatımız, tarihimiz ve son devirde idare tarzımız buna pek güzel delildir. Bu sebeple teşkilatımızda Kuvayi Milliye'nin etken ve milli iradenin hâkim olması esası kabul edilmiştir. Bugün, bütün cihanın milletleri yalnız bir hâkimiyet tanırlar: Milli hâkimiyet...

"Efendiler! Milli teşkilatımızın bugün takip ettiği gaye vatanın parçalanmaktan ve milletin esaretten kurtarılmasına yöneliktir. İnşallah yakın zamanda milli teflkilat bu gayenin elde edilmesiyle üstlendiği vatani vazifesini yerine getirecektir.

"Fakat vazifesini tamamlamış sayılacak mıdır? Bence bundan sonra da pek mühim vatani ve milli vazifemiz vardır. Bunlar arasında olmak üzere, dahili ahvalimizi ıslah ile medeni milletler arasında faal bir uzuv olabileceğimizi fiilen ispat etmek lazımdır. Bu gayede muvaffak olmak için siyasi mesaiden ziyade toplumsal mesaiye ihtiyaç vardır. Milli teflkilatımızın böyle bir gaye için nasıl bir şekil alması lazım geleceğini şüphesiz milletimizin genel emelleri tayin ve tespit edecektir. Şimdilik Heyet-i Temsiliye, mebusların tam bir emniyetle vazife yaptıkları tahakkuk edeceği güne kadar eskisi gibi vazifesine devam edecektir."

DİPNOTLAR
(1)Atatürk'ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, İstanbul, c.10, s.83)
(2)Bir örnek için bkz. Kazım Karabekir'in İstiklal Harbimizin Esasları kitabı hakkında notlar, ATABE, c.26, s.172-180, Mayıs 1933.
Bilim ve Ütopya, Sayı 300, Haziran 2019, s. 63 Şule Perinçek, 23 Nisan'ın içeriği ve milli bayram olması – 1: Mazlum ülkelerin kaderini değiştiren devrim
Bilim ve Ütopya, Sayı 301, Temmuz 2019, s. 58, Şule Perinçek, 23 Nisan'ın içeriği ve milli bayram olması – 2: İki bayram nasıl aynı güne denk düştü?
Bilim ve Ütopya, Sayı 302, Ağustos 2019, s. 70, Şule Perinçek, 23 Nisan'ın içeriği ve milli bayram olması – 3: 23 Nisan nasıl ve ne zaman çocuk bayramına dönüştü?
(*) Gazeteci, Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı