Başka konular planlamıştım yazmak için, ama Kasım Süleymani ve Ebu mehdi El Mühendis’i hedef alan suikast programımı değiştirdi.

Irak küçük bir Ortadoğu, Ortadoğu büyük bir Irak’tır derler, boşuna değil.

Saldırıdan sonra Haşdi Şabi Kerkük bölge komutanı ve yardımcılarından bazıları ile görüştüm. Amerikan güvenlik şirketleri içindeki kaynaklarımla görüştüm. Yerli basını ve bizim yorumcuları dinledim. Yaşanan olayı sadece Süleymani suikastı çerçevesinde değerlendirmemek gerektiğini düşünüyorum.

‘ABD BARIŞ İÇİNDE YAŞAYAMAZ’

Hapisteyken yazdığımız “Savaşmadan Kaybetmek” isimli kitabımızdan bir bölümle başlamak istiyorum:

“ABD’nin önde gelen sosyolog ve siyaset bilimcilerinden İmmanuel Wallerstein’in uzun yıllardır başta gelen çalışma alanlarından biri Amerikan sisteminin geleceğidir. Wallerstein, bu konuda 2008’de yazdığı ve ‘Quo vadis Amerika?’ içinde yer alan makalesinde şöyle diyor: ‘Amerika’nın en muhteşem olduğu kanısı neye dayanıyor? Öncelikle, dünyada en gelişkin teknolojiye sahip olduğu inancına. Evleri dolduran (büyük çoğunluğu işlevsiz) alet edevat, iletişim, ulaşım, altyapı, uzay araçları ve araştırmaları ve elbette silahlı kuvvetlerin donanımı... Buradan yola çıkan Amerika, hem dünya pazarında rakipsiz olduğu, hem de bütün savaşları kazanacağı inancındadır.

“(...)11 Eylül’le Amerika’ya dokunulabildiği bir kez daha ispatlanmış oldu. Bu onlar için bir şoktu. Dünya 11 Eylül’den sonra eskisi gibi olmayacak, sözünü çok duyuyoruz. Doğrusu şöyledir: Amerikan psikolojisi bu tarihten önceki gibi olmayacaktır.

“(...)Şimdi Amerikalıların kelime haznesinde teröristler var. 50’li yıllarda komünist kavramı enflasyonu vardı. Bu kavram sadece komünist partisi üyeleri için değil, gözüne kestirilen herkes için kullanılırdı. O kavramın yerini şimdi terörist aldı. Kime karşı kullandığı önemli değil, ‘ABD özgürlükler ülkesidir’, ‘saldırı Amerika’ya değerlerine ve medeniyete yapılmıştır’... Bunun için ‘terörizme karşı savaş’ ilan edildi. ABD’nin muhteşem bir devlet olarak kalacağı dünyaya gösterilmeliydi. Silahlı kuvvetler hiçbir sınır tanımadan hareket edebileceklerdi. Nereye kadar bu sorumsuzluk, neden 11 Eylül’e geldik, diyenler terörün destekçileri ilan edildi. Saldırının neden ve nasıl olduğu ise çözülmemiş bir bilmece olarak duruyor.

“Amerika’da Bush döneminin yarattığı tecritten dolayı ‘eski değerlerimize geri dönelim’ deniyor. Hangi değerlere? Kölecilik ve ırkçılık, kökleri derinlere inen bir gelenek. Amerika kovboy ve atıcılık delisi. ‘Korsanlar baronu’ vb. Usame Bin Ladin yakında unutulacak. Ama terörizm olarak adlandırılan siyasi şiddet biçimindeki saldırılar önümüzdeki 30 veya 50 yıl boyunca Amerika’yı takip edecek. Hangi biçimde olursa olsun tek kutuplulukta ısrar eden Amerika, dünya ile barış içinde yaşayamaz. Kendisi de barış içinde olamaz.’(Qou vadis Amerika, Edition Blatter, Köln, Temmuz 2008)

“Bize göre ABD’nin dünya ile barış içinde olmak gibi bir derdi yok, onun kendi küresel iktidarını sağlamak için ihtiyacı olan şey tam da budur. Sürekli bir savaş!” (Savaşmadan Kaybetmek, Oktay Yıldırım, Kaynak Yayınları, 2010, s.64)

Tek kutuplu dünya düzeninde iyice devleşen Amerikan askeri sınai kompleksini doyurmak için yeni bir ekonomik model yaratılması gerekiyordu. Yeni model savaş ekonomisi idi, defalarca yazdık Donald Rumsfeld, Pentagon’un yapısını değiştirerek savaşları adeta özelleştirdi. Klasik Ordu yapısını değiştirdiler, özel şirketler neredeyse her alanda Amerikan ordusuna taşeronluk yapmaya başladı. İstihbarattan operasyon planlamaya özel operasyonlardan hassas bölge korumaya kadar birçok alanda yarı resmi özel güvenlik şirketleri vardı artık.

ABD’Lİ ÖZEL ŞİRKETLER

Önce Afganistan, sonra da Irak, 11 Eylül saldırılarından sonra kurulan bu yeni ekonomik modelin ilk deneme alanları oldu. ABD Irak’ı işgal ettikten sonra yüzbinlerce Iraklı devlet görevlisini işten çıkardı. Sadece devletin hizmet verdiği alanlar değil, neredeyse bütün özel sektör ABD şirketlerinin elindeydi artık. Sokak lambalarından tuvalet kağıdına kadar her şeyi onlar satıyor, elektrik dağıtımından sağlık hizmetlerine kadar her şeyi onlar kontrol ediyordu. Savaşın üzerinden birkaç yıl geçtiğinde Irak topraklarında görev yapan her Amerikan askeri için bile en az iki müteahhit firma hizmet veriyordu. Böylece Irak’ın zenginlikleri olduğu gibi bu şirketlerin kasasına akıyordu. O kadar ki, ABD ordusuna asker bulmak bile özel şirketlerin hizmet alanıydı artık.

ABD halkının Trump’ı seçmesi buna karşı duyulan tepkinin eseriydi. İlk dönemlerindeki asker çekme politikası ve Pentagon’un bunu engellemek için Trump’a karşı tutumu hatta ABD tarihinde ilk kez bir ABD başkanının neredeyse Rus ajanı olarak suçlanması da bu ekonomik modelin sahiplerinin düzenlerine sahip çıkma çabasıydı. Trump Pentagon’un sopası altında görev yaptı desek yeridir. Yapılan son saldırıyı da biraz bu şekilde okumak gerek.

ABD, bu savaş ekonomisi modelini çeşitli araçlar kullanarak yarattı ve sürdürdü. IŞID, El Nusra, El Kaide, PKK ve yerli işbirlikçi olarak IKBY... Bu araçlar tarafından yaratılan huzursuzluk alanları, bölge kaynaklarının sömürülmesi için gereken kaosu sağlıyordu. Condoleezza Rice’ın dünyaya duyurduğu yeni Ortadoğu, aslında barışın ya da huzurun değil bitmeyen savaşların kaynağı olacaktı.

ORTAK TAVIR PÜSKÜRTTÜ

Karşı cephede ise kendi bölgelerinde başlatılan bu savaşı ve huzursuzluğu bitirmek isteyen bölge ülkeleri vardı. Uzun süren bir bocalama döneminden sonra birlikte hareket etmeyi öğrenmek zorunda kaldılar. Sözgelimi Barzanistan referandumundan hemen sonra İran, Irak, Türkiye ve Rusya’nın ortak tavrı ve desteği ile ilerleyen Haşdi Şabi, arkasındaki ABD desteğine güvenerek Irak’ı bölmek isteyen Barzani peşmergelerini Kerkük ve tartışmalı bölgelerden bir günde süpürüp 2003 sınırlarına kadar kovaladı.

Kasım Süleymani ve El Mühedis bu harekâtın sahadaki önderleriydi. İran ile birlikte PKK’ya karşı yapılan operasyonlar, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı, ABD’nin Barzani üzerinden kurmaya çalıştığı kukla devletin sonu oldu.

Fakat ne ABD’nin çabaları bitti ne de onların her adımına verilen cevaplar.

Türkiye’ye yöneltilen ekonomik tehditler ya da etnik ve mezhepçi ayrışma ile sonuçlanması kaçınılmaz olan güvenli bölge planıyla ENSK üzerinden Suriye’deki PYD ile Irak’taki IKBY’yi eklemleme çabası bu adımlardan biriydi.

Barzani’nin ABD desteği ile tekrar Kerkük’e dönmesi için yapılan provokatif bombalı saldırılar, Irak ordusu ile birlikte ortak harekat merkezi kurdurma çabaları, Haşdi Şaabi bürolarını kapattırmak için oluşturulan her türlü baskı...

Kerkük’e bir Kürt vali atanması için Irak hükümetine baskı yapmak, Haşdi Şabi içerisinde “İran yanlısı olan ve olmayanlar” şeklinde bir ayrım yaratmak için Bağdat’ta saçılan Suudi dolarları...

Erbil’de adeta bir harekat merkezi gibi inşa edilen devasa ABD konsolosluğu, yine Erbil’deki ABD üssünün büyütülmesi, Anbar’daki büyük üssün kapasitesinin daha da artırılması vb...

Geriye dönüp baktım, sadece 2019 içinde bu konuda yedi ya da sekiz yazı yazmışım, her gelişmeyi ele almaya çalışmışım.

AKILSIZ SALDIRI

Süleymani suikastı, Neocon’ların bu ekonomik modeli kurmak için 11 Eylül’de yaptıkları gibi son derece hesapsız ve akılsız bir saldırı. Haşdi Şaabi merkezlerini açık açık vurmaktaki amaçları onlardan gelecek saldırıları asker sayısını artırmak için bahane olarak kullanmaktı. Son bir aydır, Irak ordusuna eğitim veren ABD askerleri en yüksek teyakkuz seviyesinde sokağa bile çıkamıyordu. Yani bir şey bekliyorlardı. Ama büyükelçilik çevresinin ve yeşil hattın işgali gibi bir cevap ile karşılaşacaklarını düşünmemişlerdi. Sadece protesto gösterisiydi, can kaybı olmadı, çatışma olmadı, ama... İran’da 1979, Bağdat’ta 2019, ABD için aynı sert travma. Ve... resmen devlet terörü yaparak karşılık verdiler. İran ve Irak devletlerinin resmi görevlilerini hedef aldılar.

TÜRKİYE’NİN TUTUMU...

Gerileyen kuvvet, akıl dışı adımlar atar. Saldırının arkasındaki asıl neden ABD’nin Irak’taki gücünü ve etkinliğini kaybettiğini görmesi, ama bu saldırı ile daha büyük güç ve prestij kaybına uğrayacak. Bunun nasıl olacağına, İran’ın neler yapabileceğine ilişkin yapılacak her yorum spekülasyondan ileri gitmez, ama ağır cevaplar vereceği kesindir.

Burada Türkiye’nin tutumu önemlidir. Tam da böyle bir zamanda, yüzeysel açıklamalar yapmak, İran’a destek vermemek, mezhepçi tutumlar takınmak, ABD ile sıcak görüntüler vermek, milli çıkarlarımıza en aykırı tutumdur. Artık Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımız, Karadeniz’deki güvenliğimiz ve Batı Asya’daki varlığımız birbirinden ayrı değerlendirilemez. Bölgesel ittifaklarımızı güçlendirmeye engel olan ya da geciktiren her tavır yanlıştır ve sonuçları olur. Son 20 yıl bize gösterdi ki, bu coğrafyada artık ABD ile bir gelecek yok. Umarım, belki de son ve büyük bir hesaplaşmanın fitilinin tutuşturulduğu bugünlerde herkes bunun farkındadır.


Aydınlık