Geçtiğimiz hafta uluslararası politikada oldukça hareketli günler yaşandı. Göreve gelmesinden beri söylemden öteye geçemeyen Biden yönetimi ilk defa sahaya indi. Dışişleri Bakanı ile Savunma Bakanı ilk resmi dış ziyaretlerini Japonya, Güney Kore ve Hindistan’a gerçekleştirdiler. ABD’nin geleneksel Asya turu genelde Kasım ayında gerçekleşirdi. Ancak AsyaPasifik bölgesindeki hızlı değişim ve beklenmedik gelişmeler Biden yönetiminin kasım ayını bekleyecek zamanı olmadığını göstermektedir. İki bakan önce Hawaii’deki HintPasifik Bölgesi komutanlığını ziyaret etti. Bilindiği üzere ABD’nin Pasifik komutanlığının ismi HintPasifik komutanlığı olarak değiştirilmişti.

Hawaii’den sonra ilk durak Japonya oldu. Burada her iki ülkenin de savunma ve dışişleri bakanlarının katıldığı 2+2 adı verilen bir toplantı düzenlendi. Bu toplantıda ABD’nin Biden döneminde Asya Pasifik bölgesi için yol haritasının da ana hatları belli olmaya başladı. Hu Jintao döneminden (20022012) günümüze kadar olan dönem için Çin ile Japonya’nın giderek iyileşen ilişkilere sahip olmasına rağmen bu ziyaretin ana gündem maddesi “Çin tehdidi” olmuştur. Özellikle, Japonya tarafı Çin’in giderek daha fazla göze batan askeri gücü üzerinde odaklandı. Halihazırda, Çin’in bölge ülkeleriyle özellikle ASEAN ülkeleriyle sahip olduğu Güney Çin denizi sorununa Amerikalı bakanların ziyaretiyle bir yenisi daha eklendi. Japonya tarafı bir süreden beri pek fazla gündemde olmayan ama derinlerde önemli bir sorun olan Doğu Çin denizindeki başta Senkaku adaları olmak üzere ada ve adacıklar üzerindeki egemenlik sorunlarını masaya getirdi. Özellikle 22 Ocak günü Çin’in kabul ettiği ve sahil güvenlik güçlerine yabancı gemilere karşı silah kullanma yetkisi veren Yeni Sahil Güvenlik Yasası Japonya tarafından bir tehdit olarak görülüyor. Çin’in Hint okyanusundan Endonezya’ya kadar olan geniş bir bölgede 200 bottan oluşan bir sahil güvenlik gücü bulunmaktadır. Ayrıca, Japonya’nın enerji kaynaklarıyla, Ortadoğu, Afrika ve Avrupa ile ana bağlantı hattının geçtiği yer olan Tayvan Boğazının barış ve istikrarının önemi de teyit edildi.

ABD Dışişleri Bakanı Blinken da ilk yurtdışı ziyaretini Japonya’ya gerçekleştirmelerinin bir nedeni olduğunu söyleyerek, “çünkü bu ittifak ABD ve Japonya için oldukça önemli ve bugünden sonra, her zamankinden daha güçlü olduğunu” belirtmiştir. Bunun yanında Blinken Myanmar’daki Askeri darbeyi bir kez daha kınayarak askeri yönetimin barışçıl sivil protestocuları sert bir şekilde bastırmasını eleştirmiştir. Ayrıca Blinken, Çin’in Tayvan demokrasisini bozmak istediğini, Hong Kong’da özerklik statüsünü sistematik olarak aşındırmakla ve Tibet ve Uygur Özerk Bölgesinde ise insan hakları ihlali yapmakla suçladı.

Dışişleri Bakanı Blinken, Asya turuna damga vuran ve Biden yönetiminin yeni dönem AsyaPasifik bölgesine bakış açısını özetleyen şu açıklamada bulundu: “HintPasifik bölgesi giderek küresel jeopolitiğin merkezi haline geliyor. 21. yüzyılın tarihinin büyük bir kısmının yazılacağı yer burasıdır” Bu ifade bizler için aslında çok da yeni değil. ObamaBiden döneminin dışişleri bakanı Hillary Clinton; “ 21. Yüzyılda jeopolitikanın geleceği ne Afganistan’da ne de Irak’ta yazılacak. 21. Yüzyılda jeopolitikanın geleceği Asya Pasifik’te yazılacak” diyerek aslında çok daha önce bunu söylemişti. Anlaşılacağı üzere Biden yönetimi Obama dönemi dünya politikasını devam ettirmeye çalışmaktadır. AsyaPasifik bölgesini ABD için bir numaralı öncelik haline Obama yönetiminin getirdiği de düşünülürse Biden’ın Obama dönemi politikaları benimsemesi anlaşılır.

Heyet bir sonraki durakları olan Güney Kore’ye geçti. Trump döneminde Güney Kore ikincil bir önceliğe itilmişti. Trump’ın Kuzey Kore ile ilişkileri normalleştirmesi sürecinde adeta arabulucu rol üstlenmiş olan Güney Kore Quad adı verilen Dörtlü Güvenlik İşbirliği paktının içine dahil edilmemişti. Bugün ise Biden yönetimi, Güney Kore’nin gönlünü alma adına bu ziyareti gerçekleştirdi. Güney Kore, Quad’a alınacak gibi görünüyor ama başka bir sorun var; Japonya sorunu, Güney Kore ile Japonya arasında tarihten gelen husumet özellikle Güney Kore’nin Japonya’ya karşı olumsuz duygular beslemesine neden oluyor. Daha derinde ABD’nin endişesi ise aynı husumeti paylaşan Çin ile Güney Kore’nin birgün birlikte hareket etme olasılığı.

Öte yandan, Güney Kore ziyaretinde tahmin edileceği üzere ana gündem maddesi Kuzey Kore oldu. ABD tarafı Kuzey Kore’nin nükleer silah programından vazgeçmesini bir kez daha yineledi ve Kuzey Kore tehdidine karşı Güney Kore’nin yanında duracağını söyledi. Tüm bunlar yaşanırken Biden’ın da göreve gelmesinden bugüne kadar birçok defa Kuzey Kore yönetimi ile temas kurmaya çalıştığı da basına yansıdı. Ancak Kuzey Kore hiçbir şekilde yanıt vermedi. Oysa Biden seçim kampanyası süresince Kuzey Kore nükleer silahlardan vazgeçmedikçe görüşmeyeceğini söylemiş ama gerçek öyle olmadı. Biden’ın yapması gereken yegâne şey bir an önceki Başkan Trump’ı ABD’nin Kuzey Kore özel temsilcisi olarak atayıp ilişkileri normalleştirmesini sağlamaktır. Böylece, hem Trump’a oyalanacak bir meşgale bulunur, hem de kendisini önemli birisi olarak görmesi sağlanır. Latife bir tarafa geçmişte emekli başkanlar örneğin Carter ve Clinton böyle bir misyonu üstelenmişti.

Güney Kore gezisinden sonra Blinken, Çin ile görüşmelerde bulunmak üzere Alaska’ya gitti. Asya turunun son ayağı olan Hindistan gezisine ise sadece Savunma Bakanı katıldı. Bu ziyaret esnasında önümüzdeki haftalarda Fransa önderliğinde Bengal körfezinde düzenlenecek olan Quad güçlerinin de katılacağı deniz tatbikatı üzerindeki ayrıntılar da görüşüldü. ABD, Hindistan ile bölgede bir askeri güç merkezi oluşturmak istiyor. Hindistan ise bu konuya biraz mesafeli yaklaşıyor, zira ABD’nin maksadını gayet iyi biliyor. Durup dururken Çin ile yıllarca sürecek bir çatışmaya da girmek istemiyor. Ayrıca tarihsel olarak Hindistan’ın Rusya ile de ilişkileri oldukça iyi. Askeri alanda Hindistan’ın Rusya ile sıkı ilişkileri var. Özellikle, 2018’de 5.5 milyar dolara Hindistan’ın Rusya’dan S400 hava savunma sistemini almak için imza atması nedeniyle ABDHindistan ilişkileri de biraz gerilmiş durumda. Ancak hâlihazırda Hindistan, on yıllardır Rusya ile savunma bağlarını sürdürüyor. Hint Ordusu, Su30 savaş uçaklarından yüzlerce Rus T90 ve T72 tankına kadar çok sayıda Rus silah sistemini kullanıyor. Yeni Delhi, Rus tasarımlı bu uçak ve tankların çoğunu lisans altında imal ediyor.

Sonuç olarak, AsyaPasifik bölgesinde sular giderek ısınıyor. Bakalım daha ne kadar ısınacak.