Bizim gazeteci zümresinin sorgusuz sualsiz referans kabul ettiği uluslararası medyanın saçmalıklarına alışkınım. Ancak birkaç gün önce Alman devlet televizyonu DW’de izlediğim bir program bugüne dek gördüklerime rahmet okuttu.
Kanalın sanat programı Arts.21, Türk dizilerini konu alan bir dosya hazırlamış. Dizilerin Pakistan’dan Şili’ye kadar pek çok ülkede izlendiğini, Türkiye’nin kültür ihracına aracılık ettiğini anlatıyor. Aslına bakarsanız, farklı ülkelerden röportajlarla gayet güzel hazırlanmış bir dosya. Batı basınının çifte standartlığını iyi bilen biri olarak “acaba nerede su koyuverecekler” diye merakla beklerken beni bile şaşırtan bir şeyle karşılaştım: DW, Çukur adlı bir TV dizisi üzerinden, Türk dizilerindeki merkezi karakterlerin çok maskülen (erkeksi) olmasını Erdoğan iktidarına bağladı!
Kültür endüstrisini ve medyayı az çok bilen biri olarak abartmadan söyleyeyim, bu hayatımda duyduğum en saçma tespitlerden biri. Çoğunluğu yüksek reyting ve ticari kar amacıyla yapılan dizilerin senaryolarının Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre tasarlandığını düşünmek kadar ipe sapa gelmez bir fikir Alman devlet TV’sinde nasıl böyle yer buluyor hayret etmemek mümkün değil!
Fakat bu olay, Batı basınındaki Erdoğan nefretinin artık histerik bir hal aldığını göstermesi açısından son derece ilginç. Time, Der Spiegel, Atlantic, Economist, Guardian, Financial Times, New York Times ve nihayet bizzat Batılı devletlerin yayın organları, DW, France 24, VOA, BBC… Yıllardır Erdoğan’ı hedef tahtasına koyan bir yayın politikası izliyorlar. Bu mecralarda, kendi “ciddiyetleri” ile bağdaşmayacak türde, akıllara durgunluk verecek derecede saçma hikayeler yayınlanıyor. Editoryal bağımsızlıkla izah edilemeyecek denli tek taraflı, hatta manipülasyon amaçlı haberler yapılıyor.
Batı’daki Erdoğan karşıtlığının özellikle basın üzerinden tüm kamuoyuna yayıldığını ve bir tür “Erdoğanofobi” haline geldiğini söylemek mümkün. Erdoğanofobi’nin Batılı propaganda merkezleri tarafından üretilmiş bir patoloji olduğunu ise kolaylıkla söyleyebiliriz. Çünkü “kamuoyu” denilen şey Batı için hep işlevsel olmuştur. Emperyalist yayılmacılık, arkasına güçlü bir halk desteği aldığında çok daha rahat hareket eder, işgal ve yağma girişimlerine “makul” kılıflar uydurmuş olur. Bunun yakın geçmişteki bilinen en ahlaksız örneği ‘Saddam’ın kimyasal silahları’ yalanıdır.
Peki Erdoğan’ı Batı’nın nefret listesine ekleyen şey nedir?
Bu soruya dair ilk ipucu, Erdoğan ile beraber zikredilen isimlerde gizli. Sözünü ettiğimiz yayın organları Erdoğan’ı başka bazı “sevilmeyen” liderler ile tasnif ediyorlar. Bunlar, genellikle “otokrat, tek adam, yaramaz adam, diktatör” gibi aşağılayıcı sıfatlarla sunulan liderler. Batılıların sevmedikleri liderlere küfür ettikleri dergi kapaklarının olmazsa olmaz iki ismi Putin ve Erdoğan. Onların yanına konjonktüre göre Xi, Orban, Maduro, Duterte ve hatta bazen Trump gibi “istenmeyen” Batılı liderler geliyor. Bu isimlerin ortak özelliği Batı hegemonyasına karşı duran, ülkelerini emperyalizmin etkilerinden korumaya çalışan liderler olmaları ve bu işi yaparken de birbirleri ile yakınlaşmaları, ittifaklar kurmaları. Herhalde Batılılar için bundan daha geçerli bir nefret gerekçesi olamaz.
Ancak bu genel tespit, Doğulu liderlere yönelik nefretin sadece bir boyutunu izah ediyor. Öte yandan, bunların her biri ilgili özel “nefret” sebepleri de mevcut. Çünkü tüm bu isimlerin her biri emperyalizmin hedeflerinin önünde nitelik ve nicelik itibarı ile başka başka engeller oluşturuyorlar.
Erdoğanofobi açısından bakacak olursak, öncelikle bunun tarihsel bir zemine dayandığını tespit etmemiz gerekir. Batının kolektif hafızası, Türkiye’nin güçlü liderlerine yönelik nefret duygusu ile maluldür.
Batı kamuoyunun Türk liderler aleyhine kışkırtılmasının geçmişi, modern basının tarihi kadar derin. 1821 Yunan İsyanı’nda çeteciler Müslüman Türklere soykırım uygularken Batı basını “Rumları katleden barbar Osmanlı” manşetleri ile çıkıyordu. Bulgar İsyanları sırasında da bire bir aynı şey yaşandı. 1890’ların başında Hınçakların Anadolu’da başlattıkları Ermeni terörü Batıdaki gazetelerde tam tersi şekilde işleniyordu. Güya Ermenilere zulmettiği için Sultan Abdulhamit’e (Albert Vandal tarafından) Kızıl Sultan diye isim takılmıştı. 1915 olayları sırasında bu sefer Enver ve Talat Paşalar başta olmak üzere, İttihatçılar “eli kanlı katiller” olarak lanse edildi. Kurtuluş Savaşı başladığında Batılı gazeteler Mustafa Kemal’i “Hristiyan katili bir eşkıya” olarak yazıyordu. Menderes, Demirel, Ecevit ve Erbakan gibi liderlerin yukarıdakilerle kıyaslanmayacak kadar minik “bağımsızlaşma” eğilimleri dahi Batı basını tarafından “cezasız” bırakılmadı.
Son iki yüz yıldır Türkiye ne zaman bir bağımsızlaşma, millileşme hamlesi yapsa Batı basını ilk iş olarak o işin mimarı olan lideri hedef aldı. Bunun tek bir istisnası dahi yok. Bugünkü Erdoğanofobi’nin özü de bu reflekse dayanıyor.
Bu konuya devam edeceğiz…
Aydınlık