1932 – 1933 Ders Yılı
(Balıkesir Lisemizin Şeref Yılı)
“A T A T Ü R K’ ÜN LİSEMİZE TEŞRİFLERİ”
Aydın Ayhan
21 Ocak 1933 de Balıkesir çok müstesna bir gün yaşadı. “Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri” beşinci defa teşrif etmişti. Atatürk’ün bize bahş ettiği en büyük şeref bu gelişlerinde Lisemize de gelmesiydi. O günü yaşayanların hatıralarında bu büyük olay hep şerefli bir hatıra olarak yaşamıştır.
Muzaffer Hattatoğlu’nun Anıları:
Atatürk’le ilgili ilk hatıram onun Paşa Camisinde verdiği Hutbedir. O gün Gazi Paşa’nın halka hitap edeceği duyuruldu. Hemen Zağnos Paşa Camisine koştum. Aptest alıp içeri girdim. Atatürk konuşurken minberin hemen altında idim. Onu orada çok yakından dinledim. Konuşmasından sonra kendi isteği üzerine sorular soruldu. Aradan çok zaman geçti ve ben de artık ihtiyarladığım için kimler ne sordu hatırlamıyorum. Ama Paşa Caminin duvarına konmuş olan metni okuyunca sanki o günmüş gibi aynen hatırladım. Kulaklarımda onun sesi o gün gibi çınladı. Ağlamaya başladım.
Atatürk, Acem Şahı(İran Şahı) ile birlikte Balıkesir’e geldiğinde bugün halâ duran binanın balkonuna Şah ile beraber oturdular.Ben hemen yolun karşısında idim. Bir tümen asker önlerinde resmi geçit yaptılar. Müthiş bir şeydi. Hele en önde İzzet Toydemir Paşa sırım gibi öyle adımlarla rap rap geçti ki, o zamanlar moda olan alman adımları solda sıfır kaldı. Paşa’nın bu kadar düzgün geçişini İran Şahı çok taktir etmiş olmalı ki, Paşa geçerken bütün gücü ile alkışlamaya başladı. O alkışlayınca Atatürk de alkışlamaya başladı. Yüzünden çok memnun olduğu anlaşılıyordu. Gülümsüyordu.Biz de çılgınca alkışladık.
Balıkesir Lisesi’nde öğrenci idim. Okulumuza Sorbon’dan mezun olmuş üç asistan öğretmen gelmişti. Bir fizikçi, bir kimyacı, bir de matematikçi. Bunlar bir yıl lisede staj yapıp üniversiteye döndüler. Hepsi çok ünlü bilim adamı, profesör oldular. Bir gün bu öğretmenlerden kimyacı Haldun Bey, labratuvarda deney yaparak bize ders gösteriyordu. Zaten dersleri hep labratuvarda yapardı. Dersimiz asitler bahsi.
Birden kapı açıldı. Önce içeri Atatürk’ün meşhur kurt köpeği girdi. Ortalığı bir kokladı geri döndü.Arkadan bir de baktık Atatürk girdi. Benim yanım da boş. Orası Kenan (Evren Paşa)nın yeri idi. Nedense o ders arkaya bir yere oturmuştu.. Atatürk geldi yanım oturdu.
Atatürk: Hocam, ne anlatıyorsunuz ?
Haldun Bey: Asitler bahsini anlatıyorum, Paşam.
Atatürk: Devam edin.
Hoca anlattı.. Anlattı..
Bir ara Atatürk: Hocam, ben bir şey anlamadım sizin anlattığınız dersten..
Haldun Bey: Tabi anlamazsınız Paşam.
Atatürk: Neden..?
Haldun Bey: Bu ders asitler bahsinin dördüncü dersi. Bundan evvelki derslerde bulunmadığınız için anlayamadınız..
Atatürk, ayağa kalktı. Gitti yanına. Hocanın alnından öptü. Elini sıktı. Tebrik etti. Dışarı çıktı. Atatürk böyle bir devlet adamıydı işte..
Tarih dersindeyiz. Kazanlı Emirhan Bey’de tarih hocası. Konu: Osmanlı Tarihi. Kapı açıldı. Bu sefer köpeği yok. Yalnız içeri girdi. Ayakta durdu. Hocamız konuyu açıkladı. Atatürk oturmadı. Şöyle bir bakındı. Beni işaret etti. Ben ayağa kalktım. Bana..
Atatürk: Tarih dersinde nereye geldiniz ?
Ben : Hemen hemen sonlara geldik.
Atatürk: Hangi padişahı takdir edersiniz.?
Ben : Biz Cumhuriyetten memnunuz..
Atatürk: Ben sana Cumhuriyeti sormadım.. Hangi padişahı takdir edersin, dedim.
Ben : Yavuz Sultan Selim’i ,Paşam.
Atatürk: Neden ? Ama oğlu Kanunî Osmanlı Devletini en büyük sınırlarına ulaştırmış.. Viyana’yı bile kuşatmış. Neden Yavuz Sultan Selim’i taktir ediyorsun.?
Ben : Ona bu zemini hazırlayan babası Yavuz Sultan Selim’dir. Yavuz Sultan Selim tahta geçtiği zaman İranlılar ta Erzurum’a kadar gelmişlerdi. Mısırlılar Şam’a kadar gelmiş, Anadolu kapılarına dayanmıştı. O evvela Anadolu’daki beylikleri zaptu rapt altına aldı. Türk birliğini sağladı…
Tam o sırada aklıma birkaç zaman önce aldığım bir kitap geldi. O zamanlar boyunlarına iple tabla asılı bazı kişiler basit halk kitaplar satıyorlardı. Onlardan aldığım “Yavuz Sultan Selim’in Vasiyeti” isimli kitabı okumuştum. Hattâ tarih dersinden zayıftım da tesadüf bir imtihanda “Yavuz Sultan Selim” sorulmuştu da okuduklarımı yazdığım için tam puan almıştım. Kitapta yazılanların hepsi aklımdaydı.
Atatürk: Başka ?
Ben :Bir de vasiyeti var, Paşam.
Atatürk: Neymiş o vasiyet ?
Ben : Devleti Âli Osmaniye her halûkârda Kırım Hanlığı’nı desteklemelidir. Hanlar yılda bir, giraylar üç ayda bir, uç beyleri on beş günde bir, azami ayda bir Rusya içerisine girip talan eylemeli ve oradan alacakları ganaim ile maişetlerini temin eylemelidirler. Yoksa Rusya denilen uçsuz bucaksız ülkede yaşayan milyonlarca mahluk bir gün fırsat bulurlarsa İslâm aleminin ,bilhassa Türklerin başına belâ kesilecektir. Vasiyeti budur ,Paşam..
Atatürk: Teşekkür ederim,çocuk..
Dedi ve hocamızın elini sıktı ve sınıftan çıktı.
Atatürk’le ilgili bir de sporcu olarak bir hatıram var. Ben gençliğimde güreş ve atletizm yaptım. Koştum ve yüksek atladım. Hattâ gençler Türkiye üçüncülüğüm bile var.
Cumhuriyetin 10. yılında bütün vilayetlerin sporcu gençleri gruplar halinde Ankara’ya gittik. Ben Balıkesir’in bayraktarıydım. Bayraktarlar en önde arkada kafileler yürüyorduk. Sonra tribünlerin önüne bayraktarları harf sırasına göre sıraladılar. Balıkesir’in “B” harfi önlerde olduğundan ben en ön sırada yer aldım. Bekledik. Birden alkışlar gelmeye başladı. Atatürk geldi. Tribünde bulunan yabancı ülke temsilcileri dahil herkes ayağa kalktı. Sadece İngiliz Büyükelçisi kalkmadı. Ayak ayak üstüne koymuş oturuyordu.
Atatürk bir şey demedi. Yerine geldi. Gözlerini İngiliz’e dikti. Bekledi. Herkes ayakta bekliyordu. Biraz sonra İngiliz Büyükelçisi de tedirgin oldu. Ayağa kalktı. O kalktıktan sonra Atatürk yerine oturdu. Sonra diğerleri oturdular. Atatürk orada devletin ne olduğunu öğretti.
Daha sonra kalktı. Mikrofonun önüne geçerek meşhur 10.Yıl nutkunu söyledi. O gün o nutku Onun ağzından bizzat duymak şerefine erenlerdenim. Bu gün o nutku dinlediğimde seksen altı yaşıma rağmen ağlarım..