ÖMER GÖYCE

Milli Mücadele tarihimizi kavrayamayanlar, ulusal güvenlik stratejilerinde de apaçık bir yanılgıya düşüyor. Etrafını ateşten zincirle çevreleyenleri, kendi güvenliğinin garantisi olarak görüyor.
Bir vaveyladır kopuyor; "Aman efendim, NATO'dan çıkarsak ne yaparız?" mı dersin, "NATO bizim tek söz hakkı sahibi olduğumuz yer değil mi?" türünden yığınla zırva uçuşuyor etrafta. Türk ulusunun âdeta göbek bağını NATO'yla kesenler var televizyon ekranları ve gazete köşelerinde. Hatta ülkenin ana muhalefet partisi lideri bile çıkıp NATO'ya karşı çıkmanın bir alemi olmadığını söyleyerek "NATO'nun öngördüğü şekilde çalışmak zorundayız." diyebiliyor. İşte ABD raporlarında geçen 'ılıman muhalefet' kavramının aslı. Batı'nın çatlamış aort damarına aldırmayıp, yaraya faydasız tampon yapıyorlar.
Burada değerli cumhuriyet aydınlarımızdan Attilâ İlhan'ın şu sözü sanırım yerinde olacaktır:
"Bu ülkeyi iki yüz yıldır aydınlar batırır, halk kurtarır"
Türkiye'nin 70 yıldır toplu iğnesi kadar yarar görmediği, aksine bütün ulusal mevzilerini kurban verdiği şu NATO sevdası da nedir? Üstelik yakın tarihte askerî darbeler, istikrarsızlık ortamı, iç çatışma ve faili meçhul olayların tek ve doğrudan muhatabı bu örgüt iken?...


NATO'DA 'VETO' HAKKI KANDIRMACA


Buradan hareketle, birtakım safsatalarla Türkiye'nin NATO'ya muhtaç olduğu iddialarını öne sürenlerin en bariz yanılgılarını Yunanistan örneğinde görüyoruz. Söylentiye göre, Türkiye'nin onayı olmadan NATO'da karar alınamaz(mış). Kıbrıs olaylarından sonra Yunanistan'ın örgütten çekilmesi sonrasında Yunanistan'ın NATO'ya geri dönmesini Ankara veto etmişti.Ancak Yunanistan, 12 Eylül 1980 askerî darbesi eliyle ABD'nin isteği doğrultusunda tekrar NATO'ya alınmıştı. Dolayısıyla Türkiye'den izinsiz NATO'da karar alınamaz gibi saf düşüncelerin geçersiz olduğu anlaşılıyor.
Bugün de ABD, Noble Dine ve Nemesis tatbikatlarıyla, Dedeağaç ve Girit'i silahlandırmasıyla Yunanistan ile birlikte Türkiye'ye namlu doğrultuyor.


BUGÜN "DÜŞMAN" GÖREN
YARIN SALDIRABİLİR


NATO'nun, Türkiye'nin yegâne güvencesi olduğu, ona asla saldırılamayacağı yönündeki çürük tezler ise CAATSA yaptırımlarıyla açıklanabilir. Kendisine Patriot vermeyen batılı devletlere karşı Türkiye hava savunma güvenliği için Rusya'dan S400 füze sistemini temin etti. Gel gelelim 'sözde müttefik' ABD, (Blinken'in deyişiyle) Türkiye'yi 'düşman ülkelere' uyguladığı CAATSA yaptırımlarıyla tehdit edecekti. Demek ki ABD, zamanı gelince 'düşman' olarak görebileceği Türkiye'yi gün gelir işgâl edebilirdi. Peki Birleşik Devletler, saldırmayı plânladığı bir ülkenin kendi kontrolü dışında hava savunma sistemi sahibi olmasını ister miydi?


2003'TE ASIL HEDEF TÜRKİYE İDİ


Burada bir parantez açmak gerekiyor. 2003 yılında Irak'a karşı başlatılan emperyalist savaşta ABD'nin asıl hedefi aslında Türkiye idi. Öyle ki, Meclis'te milli bir duruşla reddedilen tezkereye göre 60 bin kişilik Amerikan ordusu Anadolu'ya konuşlanacak; hava yolları, limanlar, stratejik üsler ABD askerinin tasarrufuna tahsis edilecektir. Yine 255 uçak ve 65 helikopter de Türk semalarında dolaşacaktı. Anlaşıldığı üzere bu düpedüz Türkiye'yi işgâl programıydı.


NATO'DA ABD DİKTASI HAKİM


Üçüncü bir iddiaya göre ise, NATO'yu ABD'den ibaret saymanın hatalı olacağı yönünde. Buna göre NATO=ABD değil ve diğer 29 üye ülkenin Türkiye'ye karşı takınacakları tavırların ayrı ayrı ele alınması gerekir. Oysa bu kişilerin gözden kaçırmaya çalıştıkları nokta, NATO'da ABD'nin öteki üye ülkeler üzerinde kurduğu denetim mekanizması. Elbette NATO üyesi bütün ülkeler Türkiye'nin potansiyel düşmanı değildir. Ancak Gladyo tecrübesiyle anlaşılmıştır ki ABD, NATO içerisinde kurduğu çekirdek örgütlerle üye devletleri yönlendirebiliyor. Bugün NATO'da ABD'nin karşı çıkmasına rağmen alınan karara yalnızca bir örnek dahi göstermek mümkün müdür? NATO, Libya ve Suriye'yi kimin isteğiyle bombaladı? Macaristan devletinin mi?
Rusya Devlet Başkanı Putin'in deyimiyle, "NATO'nun ABD'nin dış politika aracı olduğu" olgusu artık tüm ispatlarıyla önümüzde durmakta.
Şu gerçeği açık yüreklilikle saptamak gerekiyor; NATO eli kanlı bir terör örgütüdür. NATO'nun elini uzattığı coğrafyalarda kaos ve çatışma eksik olmamıştır. Kore'de, Irak'ta, Libya'da, Suriye'de öldürülen milyonlarca insanın faili NATO'dur.


ÇARE KURULUŞ FELSEFESİNDE


Öyleyse 15 Temmuz Fetullahçı kalkışma dahil olmak üzere Türkiye'ye karşı namlu doğrultmuş bir örgüte bu bağlılık neden?
Milli Mücadele tarihimize bakınız. İflas etmiş bir iktisadî yapı, sömürgeleşmiş bir pazar, dağıtılmış bir ordu...
Ancak sırtını milletine yasalayan Türk Devrimi önderleri, Anadolu'yu işgâlden kurtarırken batılı devletlerle ittifak arayışı içerisine girmedi. Aksine, Kemalist önder kadro kendi felsefesiyle yakından ilişkili Sovyetler ile işbirliğini tercih etti. Mehmetçik, Çanakkale'de hem vatanını savundu hem de Çarlık Rusya'sına emperyalist yardımın önünü kesti ve Bolşevik Devrimi'nin başarısına katkıda bulundu. Sovyetler de, milli kurtuluş savaşındaki yardımıyla azgın emperyalist arzuların ağzına gem vurdu.Sakarya'da NATO mu vardı?
İnönü muharebelerinde, Büyük Taarruz ve Dumlupınar'da...
Denilebilir ki o günler en azından düşmanımızı tam karşımızda konumlandırma şansına sahiptik. Bugün için öyle mi; bizi bölmek isteyenlerle aynı örgütün parçasıyız.
Bugün de aynı hassasiyetle, Türkiye artık bir âmâya bile alenen gözüken yükselen Asya uygarlığının öncü kuvvetleri arasında yerini almalıdır. Yoksa o uygarlık belli bir aşamaya ulaştığı zaman kapıyı çalmak, önümüzdeki on yıllarda Türkiye'nin dünya sahnesindeki saygınlığını sınırlandıracaktır.
Batı sistemi içerisinde düşünüp, onun dışında bir dünyanın varlığına inanmayanlar ise kendilerine yeni birer meşgale bulmak zorunda kalacaklardır.


NATO'YA KARŞI TEK SES

VATAN PARTİSİ'NDEN YÜKSELİYOR


Bütün medya organlarında hep bir ağızdan 'NATOseverlik' yapıldığı zamanda Vatan Partisi, yıllardır NATO'nun Türkiye için en büyük tehdit olduğu noktasındaki dik duruşunu değiştirmedi. 2016 Fetullahçı darbe girişiminin özünde NATO darbesi olduğunu bir tek Vatan Partisi ve yöneticileri saptadı. Türkiye'nin içindeki çıban başı ve 15 Temmuz'un fiili karargâhı İncirlik Üssü'nün kapatılmasını ve Türk ordusunun tam denetimine alınmasını bir tek Vatan Partisi ve onun öncü gençlik kadrosu haykırdı.
Türkiye'nin önündeki en gerçekçi güvenlik programını da yine Vatan Partisi çiziyor. NATOABD eksenli tehditlere karşı komşularla iyi ilişkiler, bölgesel çıkara dayalı iş birliği ve Atlantik kaynaklı tehditlere karşı eşgüdüm halinde hareket etmek.
Nitekim Karabağ Savaşı, sözde Kürdistan referandumu ve Suriye'nin kuzeyinde teröre karşı ortak tutum Türkiye'nin bölgesel ittifaklarının henüz kısa vadedeki kazanımlarını göstermesi açısından oldukça önemli.

Aydınlık