“Hutbe demek halka seslenmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin anlamı budur. Hutbe denildiği zaman bundan başka bir takım kavram ve anlamlar çıkarılmamalıdır.
Halkı genel durumdan haberdar etmek son derece önemlidir.
Çünkü her şey açık söylendiği zaman halkın beyni çalışma halinde bulunacak, iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir.
Biliyoruz ki, Hz. Peygamberin kutlu asrında hutbeyi kendisi irat ederdi. Gerek Peygamber Efendimiz ve gerek Hulefai Raşidin dönemine ait hutbeleri okuyacak olursanız, görürsünüz ki söyledikleri şeyler o günün meseleleridir.
Yani o günün askeri, idari, mali, siyasi ve sosyal hususlardır.
Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir dilde olması ve onların da bugünkü gerek ve ihtiyaçlarımıza değinmemesi, Halife ve Padişah adını taşıyan zorbaların arkasından köle gibi gitmeye zorlamak içindi.
Hutbeden amaç, halkın aydınlanması ve doğru yolun gösterilmesinden başka bir şey değildir.
Yüz, iki yüz, hatta bin yıl evvelki hutbeleri okumak, insanları bilgisizlik ve dalgınlık içinde bırakmak demektir.
Hutbe okuyanların herhalde halkın kullandığı dille görüşmesi gereklidir.
Minberler, halkın beyinleri vicdanları için bir verim kaynağı, bir ışık kaynağı olmuştur.
Böyle olabilmek için minberlerden yansıyacak sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, teknik ve bilim gerçeklerine uygun olması gerekir.
Hutbe okuyanların, siyasal, toplumsal ve uygar durumu her gün izlemesi zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış şeyler öğretilmiş olur.
Bu nedenle: hutbeler tamamen Türkçe ve zamanın gereklerine uygun olmalıdır ve olacaktır.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK1923
(Atatürk’ün S.D. 11,s.9596)
Atatürk'ün 7 Şubat 1923 tarihinde Balıkesir Zağnos Paşa Camii'ndeki Cuma namazında bizzat Minber'e çıkarak verdiği hurbenin ardından Minberden inerken, camideki vatandaşların Atatürk'e soru sormaya başlamalarıyla, bu açıklamayı ayrıca yapmak durumunda kalmıştır.