Dr. Ceyhun Balcı
İzmir Tabip Odası önceki Genel Sekreteri

oner Yalçın’ın son kitabı “Kara Kutu”yu toptancılık yapmadan, hekimlere, hekimliğe, akılcı ve bilimsel düşünceye yakışır biçimde sorgulamak gerekiyor. Çoğunlukla sosyal medya sınırlarına taşmayan, biçemiyle düzeyden yoksun, kabalığı rehber edinmiş yorum ve eleştiriler olmasa da olur!

“Kara Kutu”nun aşı başlıklı bölümü bir halk sağlığı sorunu yaratmaya adaydır.

AŞI KARŞITLIĞINA ANAYASA MAHKEMESİ DESTEĞİ

Türkiye’ye egemen olan gerici iklim bu ve benzeri konularda boş inançları öne geçirmeye son derece uygundur. Özellikle Anayasa Mahkemesi kaynaklı ve istemeyen ailelere çocuklarını aşılatmama hakkı(!) veren karar bu alandaki karmaşayı artırmış ve çocukların aşılanması konusundaki disiplini temelinden sarsmıştır. Önceki tümcedeki hakkı sözcüğünün sonuna ünlem imini özellikle ekledim. Bu bir hak olmaktan çok toplum sağlığını tehlikeye düşürme fırsatıdır gerçekte. 1

Günümüzde insanları ve toplumları etkisi altına alan teknolojiye dayanan tıp uygulamaları ve olanakları pek çok insanın kafasında tıbbı tedavi edici bir eylem olarak canlandırmasına neden olmaktadır.

AŞI ÖNDE GELEN VE VAZGEÇİLMEZ KORUYUCU HEKİMLİK GERECİDİR

Oysa, gerçekte tıp “önce zarar vermemeyi” rehber edinir. Bu tümceyi farklı şekilde algılamak gerekirse tıp her şeyden önce “koruyucu olmak” demektir. Aşılar da bu işlevin önde gelen gereçleridir. Bu nedenle aşıyı tartışmaya açmak demek tıbbı tartışmaya açmak anlamına da gelir.

Hemen bu noktada bir vurgu yapmakta yarar var. Aşıdan öncelikle anlamamız gereken çocukluk çağına özgü olanlardır. Difteri, tetanus, boğmaca, kızamıkçık, kızamık, suçiçeği, kabakulak ve tüberküloz aşıları bu kapsamda ilk akla gelenlerdir. İlk bakışta bu hastalıkların çoğu çocukluk çağının sıradan olgularıdır. Tıp içinde yer alan biz hekimler bu hastalıkların sık olmasa da rastlanan komplikasyonları ile de bir şekilde tanışmışızdır. Örneğin, kızamık hastalığının seyrek görülen komplikasyonu SSPE (Subakut Sklerozan Panensefalit) başına gelen için feci bir durumdur. Buna ilişkin gördüğüm bir olgu tıp öğrenimimin son aylarına denk düşmüştü. Ayrı yazı konusu olacak bu olgudaki 1214 yaşlarındaki erkek evladımız biyolojik olarak yaşayan ama toplumsal olarak ölü sayabileceğimiz durumdaydı. Kendisi durumun farkında olmasa da ailenin yaşadıklarını kafanızda canlandırmanız hiç de kolay değildir. Belleğime çivilenen bu görüntü aşıyla kaçınılabilecek acıklı bir durumdur.

AŞI YAPTIRMADAN ÖNCE DÜŞÜNMELİ Mİ?

Soner Yalçın kitabının ilgili bölümünde “aşı yaptırmadan önce düşünün” diyerek verdiği iletiyle tüm aşıları aynı kefeye koymakta sakınca görmemiş.

Kuşkusuz yaptırmadan önce düşünülmesi gereken aşılar da yok değildir. Örneğin, geçtiğimiz yıllarda abartılan bir grip salgını sırasında dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın başrolde olduğu grip aşısı tiyatrosu sahnelenmişti. Milyonlarca doz grip aşısının tüketilmesine yönelik bu tiyatro aşı adına şanssız bir olgudur. Kuşkusuz sorgulanmalıdır bu durum.

Ama, grip aşısı tiyatrosunu çocukluk çağının vazgeçilmez aşılarına uyarlayarak topluma ileti vermek de bir o kadar acıklı bir durumdur. Bunu yapana yüklediği sorumluluk da tartışmasızdır.

YASAMA VE YÜRÜTMENİN TARİH ÖNÜNDEKİ SORUMLULUĞU

Anayasa Mahkemesi’nin aşıya ilişkin kararında1 öncülük yapan, bu tartışılmaması gereken konuyu yüksek mahkemenin gündemine taşıyan kişinin de bir hukukçu olması ironik olmanın ötesinde dehşet verici bir ayrıntıdır.

O kararı veren Anayasa Mahkemesi ailelere aşı yaptırmama fırsatı vermesinin yanı sıra yürütme ve yasamaya görev de vermiştir. Neredeyse hiç gündeme getirilmeyen bu ayrıntıya göre bu alandaki karmaşanın ve aşı reddinin önüne geçilmesi için bir an önce hukuksal düzenleme yapılmalıydı. Yazının başında değindiğimiz gibi ülkemizde kendisini gösteren ve her geçen gün koyulaşan gericilik iklimi bu düzenleme konusundaki aymazlığı açıklar diye düşünmek kaçınılmaz oluyor. İstediği, torbalar dolusu yasayı birkaç dakikada hem de neredeyse tartışmaya gerek duymaksızın TBMM’den geçirme gücüne sahip siyasi iktidarın bu konudaki edilgenliği ve duyarsızlığı da değinilmeyi hak ediyor. Bu ivedi ve kaçınılmaz görevi savsaklayanlar ve görmezden gelenler tarih önünde sorumluluk üstlendiklerinin acaba farkındalar mıdır?

AŞI KARŞITLIĞI AKILCI VE BİLİMSEL DAYANAKTAN YOKSUNDUR

Dünyaca tanınmış tıp dergisi Lancet’te yayımlanmış olan Wakefield imzalı bir sözde bilimsel yayın günümüz aşı karşıtlarının başlıca tutunma dallarından birisi olmayı sürdürüyor. Oysa, bu makalede öne sürülen ve aşılarla otizm arasında bağ kuran savlar makalenin yayımından ötürü Lancet dergisi tarafından özür dilenmesi sonrasında geçerliliğini yitirmiştir. Başka deyişle günümüzde bu makalenin başına böyle bir şey gelmemiş gibi davranan ve bu makaleyi hâlâ başvuru kaynağı olarak görenlere bu önemli anımsatmayı yapmak kaçınılmaz görevdir.

Sonrasında Danimarka ve Avustralya’da 500 bin ve milyonu aşkın serilerde yapılan araştırmalar aşıotizm ilişkisiyle ilgili savları çürütmüştür. Yok hükmündeki bir yayına dayanarak topluma ileti vermekte sakınca görmeyenlerin bu bilimsel çalışmaları görmezden gelmeleri de altı çizilmeye değer bir durum olsa gerektir.

SAĞLIKTA TİCARİLEŞME

Aşı tekellerine ilişkin savlara da değinmekte yarar var. Aşı gibi insanlığın erişimine açık olması gereken sosyal bir olanağın bu alandan kazanç sağlamaya çalışanlarca kullanılması kuşkusuz görmezden gelinemeyecek bir sorundur. Soner Yalçın’ın kitabında bu bağlamda dile getirilenler doğrudur. Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte aşı üreticisi olan Türkiye’nin bu konudaki önemli kurumu olan Dr Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nden vazgeçmiş olması elbette sorgulamalıdır. Bu bağlamda ilk sorgulanması gereken kimselerden birisi de grip aşısı tiyatrosunun başoyuncusu ve yönetmeni olan eski Sağlık Bakanı Dr Recep Akdağ’dır. Sırf bu konuda ülkeye verdiği zarar söylemlere ve yazılara sığmayacak kadar büyüktür.

Buna karşılık Recep Akdağ’a kızarak ya da aşıda tekelleşmeyi öne sürerek koruyucu tıp anlayışının temel taşı olan aşılamayı toplum gözünde kuşkulu konuma sürüklemek hoş görülemeyeceği gibi akılcı ve bilimsel de değildir.

AŞI VE OTİZM

Aşı içeriğinde koruyucu olarak uzun yıllar boyunca yer alan bir civa bileşiği olan Tiomersal de aşı karşıtlığının önde gelen dayanaklarından birisi olagelmiştir. Yapılan çalışmalar bu ilişkiyi doğrular nitelikte sonuçlar doğurmamıştır. Ayrıca, her şeye karşın Tiomersal aşı içeriklerinden çıkartılmıştır. Buna karşılık son yıllarda otizm sıklığındaki artışın sürmekte olduğu da gerçektir.

AŞI ÜRETİCİSİ TÜRKİYE

Türkiye, Cumhuriyet öncesine dayanan deneyimleriyle yaklaşık 100 yıl önce aşı üreticisi olabilmiştir. Bu son derece değerli ve saygın role geri dönmek hiç olanaksız olmasa gerektir. Olunmayabilecek aşı üzerinden tiyatro oyunu sergileyenlerin bu son derece stratejik konuda Türkiye’yi çağın gerisine düşürmüş oldukları ve verilen bu zararın sorgulanması gereği elbette tartışmasızdır.

AKIL VE BİLİM SAVUNULMALI

Akılcı ve bilimsel dayanaktan yoksun aşı karşıtlığı Türkiye’de ve dünyada tırmanırken her geçen gün tırmanırken kitaplar ve kitle iletişim araçları aracılığıyla bu durumu pekiştiren iletiler karşısında ne yapılmalı? Kimler bu durum karşısında harekete geçerek koruyucu tıp anlayışının emektar gereci olan aşıyı savunmalı?

T.C Sağlık Bakanlığı resmi internet sitesinde bakanlık yetkilisinin katıldığı bir halk sağlığı etkinliği yer alıyor. İlk bakışta ne iyi bakanlık da konuya değinmiş diye sevindim. Yazıyı okuyunca düş kırıklığı yaşadım. Konu başlığı halk sağlığı olsa da bakanlık yetkilisinin sağlık hizmetleri üzerinden bakanlık güzellemesi yaptığını fark ettim. Her şey var! Aşı yok! Oysa aşı halk sağlığının da önemli bir bileşeni ve gereği değil mi? Bakanlık bu duyarsızlığıyla aşı karşıtlığının değirmenine su taşımayı sürdürüyor. 6

Akademiden işitilebilir ses duyan var mı? Böylesi önemli bir konudaki sessizliğe anlam vermek olası mı?

TTB (Türk Tabipleri Birliği) neyse ki suskunluğunu bozmuş. Ortadan da olsa aşı karşıtlığına karşı kısa bir yazıyı resmi internet sitesinde paylaşmış. Türk Ordusu’nun teröre karşı mücadelesini “savaş bir halk sağlığı sorunudur” yaftasıyla hedefe koyanların aşı konusunu halk sağlığı sorunu olarak nitelemeyi akıl edememiş olmaları son derece önemli göründü gözüme. 7

Buradaki asıl sorun aşı karşıtlığına ilişkin genel kamuoyunu aydınlatmak. Elbette hekimlerin ezici çoğunluğu akıl ve bilimin yaşamımıza yansıyan yüzü olan aşıyla ilgili bir sorunları yoktur.

Kamuoyuna erişmenin ve aşı karşıtlığı konusundaki eğilimlerin önüne geçmek için bir yol ya da yollar bulunması ivedi gereklilik olmayı sürdürmektedir.

Hekim olsun olmasın herkese sorumluluk yükleyen bir durumla karşı karşıyayız. Hemen herkesin akılcı ve bilimsel dayanaktan yoksun yargılarda bulunmaktan, bu yolla toplumu koruyucu hekimlik anlayışından soğutmaktan uzak durma sorumluluğunu anımsaması gerekir.

Aşı karşıtlarından ve karşıt olmasalar da bu konuda kafaları karışık olanlara son bir öneri! Aşağıdaki bağlantılarda yer alan yazıları okuyunuz! Tutumunuzu ve konumunuzu sorgulamanıza yardımcı olacaktır. Birisinde kendi deneyimimi diğerinde ise tanınmış şairimiz aynı zamanda çocuk hekimi olan Ceyhun Atuf Kansu’nun dizelerine yansıyan acıklı manzarayı okumuş olacaksınız.

http://www.dagarcikturkiye.com/kizamukagidi–yd2712.html

BİR KIZAMIK OLGUSUNUN ACIKLI SONU

Kaynakça

1 http://doc.izmirtabip.org.tr/userfiles/asi_kitap.pdf

2 https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3136032/

3 https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1124634/

4 https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/24814559

5https://asi.saglik.gov.tr/genelbilgiler/46a%C5%9F%C4%B1larileotizmaras%C4%B1ndaili%C5%9Fkivarm%C4%B1d%C4%B1r.html

6 https://www.saglik.gov.tr/TR,58640/bakanyardimcisibirinci3halksagligigunlerisempozyumunakatildi.html

7 http://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=cc313f060c6511eab2cc3f57f9d95314