Andımız’ın yasaklanması kararının iptaline karşı takındığı bu anlaşılmaz tavrın AKP’ye büyük puan kaybettireceği muhakkaktır. Kanaatimizce, AKP tabanının büyük bir çoğunluğu da, Andımız’ın okunmasına karşı değildir.

İSMAİL ŞEFİK AYDIN

Danıştay 8. Dairesi, öğretmen sendikası Türk EğitimSen’in iptal başvurusu üzerine, Millî Eğitim Bakanlığı’nın, 2013 yılında, bir yönetmelik değişikliği ile Andımız’ın ilk okullarda okunmasını yasaklama kararını kaldırdı. Bunun üzerine iktidar sözcüleri ve iktidar yandaşları Danıştay’ımızın bu kararına saldırmaya başladılar. Hadi yandaşlar neyse de, daha dün rahip Brunson’un serbest bırakılması kararını, ‘Bağımsız yargının kararı’ diye savunan iktidar sözcülerinin, bu defa Danıştay’ın iptal kararı üzerine kullandıkları üslup, nasıl bir çifte standarda sahip olduklarını da gösteriyor!

BATI’NIN PROJESİ

Hatırlanacağı gibi, bu güzel ülkenin eyaletlere bölünmesi 12 Eylül generalleri zamanında uygulanmak istenmişti. Onlar bunu başaramadılar, fakat şer güçler vazgeçmediler! Avrupa Birliği’nin ‘Türkiye’yi Çağdaşlaştırma ve Demokratikleştirme Projesi’ kapsamında bize, Bölge Kalkınma Ajansları önerildi! Bölge İdare Mahkemeleri ve Büyük Şehir ve Bütün Şehir uygulaması da bir Batı projesidir. Amaç, “Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi” maskesi altında Merkezî İdare’nin güçsüzleştirilmesidir. Dış güçler etnikçileri de, İslâmcıları da, liberalleri de, devşirilmiş solcuları da bunun için kullanmaktalar! Amaçları millî devlet yapımızın dağıtılmasıdır. Hedefleri Türk Milleti’dir; Türk kimliğidir. Türk Milleti kavramına ve Türkçe’nin Millî dil olmasına yöneltilen eleştiriler de biliniz ki, aslâ masumane değildir. Bir küresel proje uygulanmaya çalışılıyor. Buna karşı bütün UlusalcıMilliyetçiAtatürkçüDindar güçler birlikte hareket etmelidirler.

Andımız’ın okunmasının yasaklanması da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Neymiş efendim, Andımız’ın okunması ‘faşistlikmiş, ırkçılıkmış!’ Bunu söyleyenler, önce, ABD vatandaşı olmak isteyenlere de ettirilen “Başkanlık Yemini”nin metnini okumalıdırlar!

Oysa biz ümmetten millete geçmek için ne bedeller ödedik. Yok olmanın eşiğinden döndük. Şimdi yine başa mı döneceğiz? Milletten vazgeçip yeniden ümmet mi olacağız?

AÇILIM SEVDASI

Andımız’ın “PKK Açılımı” çerçevesinde 2013 yılında kaldırıldığını hatırlatalım! O yıllarda biliyorsunuz iktidar bir “PKK Açılımı” sevdasına tutulmuş; bu rüzgâr Andımız’ı da önüne katıp süpürmüştü! Ne var ki, iktidar “Açılım” ile nasıl bir yanlış yaptığını 7 Haziran 2015 seçimlerinde uğradığı sandık yenilgisi ile kavrayınca, geri adım atmış ve var gücüyle PKK’nın üzerine gitmeye başlamıştı. İyi de yapmıştı. Bunu bütün vatansever güçler de desteklemişlerdi. Bu suretle, ‘Devlet devlet gibi davrandığında’ etnik terörün nasıl kolaylıkla tepeleneceği de görülmüştür! “PKK Açılımı” da böylece son buldu. Fakat iktidar Andımız’ın yasaklanması kararından dönmedi!

Daha önce 2009 yılında, sayın Nimet Baş’ın Bakanlığı döneminde, Andımız’ın kaldırılması için açılan bir davada, Milli Eğitim Bakanlığı’nın mahkemeye gönderdiği savunmada, Andımız’ın dayanağının Anayasamızın 2. Maddesi olduğunun belirtildiğini ve kaldırılmasının ideolojik bir yaklaşım olduğunun savunulduğunu da hatırlatalım!

Milli Eğitim Bakanlığı’nın o savunmasında, öğrencilerin “Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim” sözleri ile Atatürk’ün şahsına değil, Atatürk’ün gösterdiği hedeflere ulaşmak için ant içilmektedir, denilmekteydi.

MUASIR MEDENİYET

Gerçekten de öyle değil mi? Atatürk’ün gösterdiği hedef “Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak” değil mi? Bundan niçin rahatsız olunur ki? Açılım sürecinin bir kötü hatırası olarak, Atatürk’ün Türk Milleti’nin birliğini vurgulamak için söylediği o ünlü “Ne Mutlu Türküm diyene”vecizesi de Atatürk heykellerinin kaidelerinden ve birçok yerden silinmişti! Bunu yapanlara ve Andımız’a karşı çıkanlara soralım: Kimliksiz bir millet olur mu?

Bu sütunlarda geçtiğimiz günlerde yayınlanan Einstein’le ilgili bir yazımızda, 1938 yılında Türk vatandaşlığına kabul edilen Prof. Hirch’ün, bu kararı öğrendiğinde, dudaklarından Atatürk’ün o ünlü “Ne Mutlu Türküm diyene” sözlerinin döküldüğünü söylediğini hatırlatmıştık! Bir Alman Yahudisi bile sevinçle “Ne Mutlu Türküm diyene” derken, bir Türk vatandaşının bu sözden ve Andımız’dan rahatsızlık duyması nasıl izah edilebilir?

Atat%C3%BCrk%20(ortada)%2C%20%20Ankara%20K%C4%B1z%20Lisesi
Atatürk, Ankara Kız Lisesi'nde (24 Haziran 1933) Afet İnan (solda) ve Reşit Galip (sağda) ile birlikte

REŞİT GALİP’E SALDIRI

Reklamdan sonra devam ediyor 

AKP sözcüsü sayın Ömer Çelik, Danıştay’ın Andımız kararını eleştirirken, bazı talihsiz sözler sarf etti. Andımız’ı yazan zamanın Millî Eğitim Bakanı rahmetli Reşit Galip için (FaşistIrkçı gibi) yakışıksız ifadeler kullandı. Bu her şeyden önce bir kadir bilmezliktir. Rahmetli Reşit Galip (18931934) her Türk vatandaşının gurur duyması gereken bir Türk eğitimcisidir. Büyük bir Köycü önderdir. Türk Tarih Kurumu Genel Sekreterliği, Türk Dili Tetkik Cemiyeti üyeliği, Türk Ocakları yöneticiliği yapmış; Halkevlerinin kuruluşunda görev almış; 19 Eylül 1932’de Milli Eğitim Bakanı olmuş; 13 Temmuz 1933’te bakanlıktan ayrılmış ve 5 Mart 1934’te 41 yaşında zatürreden vefat etmiştir.

Atatürk onu, 17 Mart 1923’te yaptığı bir Mersin seyahatinde tanımıştı. O tarihte Reşit Galip, Mersin’de Hükümet doktoru olarak görevli bulunmaktaydı. Tanışmaları burada oluyor. Eski Mersin Belediye Başkanı Mithat Toroğlu’nun anlattığına göre (Nazmi Kal, “Atatürk’ten Duymadığınız Anılar”, s.54.), Atatürk Mersin Belediye Bahçesine geliyor. Büyük bir kalabalık var. Reşit Galip bir konuşma hazırlamış onu okumak istiyor. Atatürk nedense o gün çok sinirli. Ayrıca kendini öven konuşmaları da hiç sevmiyor. Fakat yine de, “Konuşsun bakalım ne söyleyecek” diyor. Reşit Galip, ağır ağır, tane tane güzel bir konuşma yapıyor. Paşa’yı övmekten ziyade, daha önemli şeylerden söz ediyor ve sonunda şunları söylüyor:

“Sen büyük bir adamsın ama senin asıl büyüklüğün ‘Ben bu milletin bir ferdi olmakla övünürüm’ demiş olmandır” diyor. Atatürk en çok bu sözleri beğeniyor. Çünkü o günlerde bu sözü, yani “Benim en büyük iftiharım Türk yaratılmamdır” sözünü tekrarlayıp durmaktadır. Onun için Reşit Galip’in ismini not ediyor ve onu milletvekili yaptırıyor.

Atatürk’le Reşit Galip arasında yaşanan bir hadiseyi de hatırlatmak isteriz. Atatürk, Dolmabahçe sarayında, hoş olmayan bazı davranışları sebebiyle sofrayı terk etmesini istediği Dr. Reşit Galip’in, “Burası milletin sofrasıdır. Burada oturmaya benim de sizin kadar hakkım vardır” sözü üzerine, Atatürk,“Öyleyse müsaade ederseniz ben terk edeyim” diyecektir. (Cemal Granda, “Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri”, s.82.)

Atatürk, Reşit Galip’i daha sonra Millî Eğitim Bakanı yapacaktır! İşte, ‘Diktatör’ olarak karalanan Atatürk’ün Tek Parti Yönetimi buydu!

Sayın Ömer Çelik, Reşit Galip’in Türk Ocakları’nı kapatan insan olduğunu da iddia etti! Bu iddiayı sayın Cumhurbaşkanı da tekrarladı! Aslında bu çok büyük bir çelişki! Hem Andımız ‘ırkçı ve faşist’ bir anlayışın tezahürü olarak görülüyor; hem de Reşit Galip, günümüzde birçok çevrenin ırkçılıkla suçladığı Türk Ocakları’nı kapatan insan olmakla suçlanıyor! Kanaatimizce, Andımız’ı savunan MHP’ye bir mesaj verilmek isteniyor olsa gerek!

Ayrıca, Dr. Reşit Galip’in Türk Ocakları’nı kapattığı da doğru değil. Bir kere Türk Ocakları’nın Başkanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’di. Sonra, Türk Ocakları’nın kapatılması emrini veren de bizzat Atatürk’tür! Türk Ocakları, Sovyetler Birliği’nin bazı faaliyetlerinden rahatsızlık bildirmeleri üzerine, Sovyetlerle dostluğa büyük önem veren Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle, 10 Nisan 1931 tarihinde kapatılmıştır. Niyazi Berkes, Türk Ocakları’nın kapatılması konusunda şunları söylemektedir: “Mustafa Kemal Paşa Türk tarihi çalışmalarını bir anti Sovyet propaganda perdesi olarak kullanmak yerine, Türk tarih bilginleri ile Rusya’daki Türk ve Rus tarih bilginleri arasında, açıkça, elbirliği ile çalışılmasını teşvik eden bir anlayış içindeydi. Hâlbuki, Türk Ocakları, hiç sevmediği serüvenci İttihatçıların zamanında olduğu gibi, Rusyalı mültecilerin etkisi altında Rusya aleyhtarıydı! Mustafa Kemal Paşa hem İttihatçılık karşıtı olduğu için, hem Rusya ile barış politikasına önem verdiği için Türk Ocakları’nı kapatmıştır.” (Berkes,Unutulan Yıllar, s.169.)

Andımız’ın yasaklanması kararının iptaline karşı takındığı bu anlaşılmaz tavrın AKP’ye büyük puan kaybettireceği muhakkaktır. Kanaatimizce, AKP tabanının büyük bir çoğunluğu da, Andımız’ın okunmasına karşı değildir. AKP iktidarı, çocuklarımızın millî duyguları güçlü kişiler olarak yetişmesinden rahatsızlık mı duymaktadır?