1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda 7 yaşındaydım.
En çok hatırladığım şey, babamın gazeteci arkadaşlarının adadan getirdikleri delik asker miğferi ve patlamamış uçak savar mermileriydi.
Onlarla askercilik oynardık.
Bir de tabii aklımda kalan önemli bir şey, Anka Ajansı muhabiri Adem Yavuz’un Rumların eline yaralı olarak esir düşüp, işkence mahiyetinde bir ameliyat sonucu ölümüydü.
Hepimizde bir ürperme yaratmıştı bu.
Rumlar hakikaten acımasız insanlardı.
Ankara’da akşam saatlerinde evlerimizin camları krapon kağıtlarıyla kaplanır geceleri karatma uygulanırdı.
Ankara’nın saldırıya uğrama olasılığı vardı demek.
Sonra ilkokul ikinci ve üçüncü sınıftayken ambargoları hatırlıyorum.
Amerikan ambargoları.
Silah satılmıyordu, afyon krizi de vardı.
Ecevit de, Demirel de düşman cephelerde olmalarına rağmen yurt sever insanlardı.
Bugünkü siyasilere göre çok daha üst kalibreydiler.
O zaman hiç sevmezdik ama Türkeş ve Erbakan da öyleydi.
1964’teki o şantaj ve tehdit dolu Johnson mektubuna 10 yıl sonra yanıt vermişlerdi.
20 Temmuz 1974’te Ecevit, ABD’yi takmadan Kıbrıs’a çıktı.
25 Temmuz 1975’te Demirel, NATO filan demeden üsleri kapatıverdi.
(21 üs ve tesiste, 5 bin ABD askeri ve sivil personel bulunuyordu)
Milli silah ve savunma sanayimiz o zaman kuruldu.
Aselsan’ı, Havelsan’ı, AsPilsan’ı, Tank Palet Fabrikası, Hema Dişli gibi milli sanayi o sayede oluştu.
NATO’dan bağımsız Ege Ordusu da öyle tesis edildi.
12 Eylül’ün asıl sebebi de işte budur.
1980 darbesi hizadan çıkan Türkiye’yi tekrar güdüm altına aldı.
Sokakta top oynadığımızı hatırlıyorum 13 Eylül’de.
O esnada Çankaya’daki dört yol ağzının başında bir tank vardı.
Ecevit de, Demirel de işte bunun için kırmızı kart gördüler.
O zaman da FETÖ misali NATO maşaları, Amerikan uşakları ülkeye büyük kötülük etti.
Gladyo veya Süpernato işte buydu.
Derin Devlet de denen o melun örgüt, daha sonra bu ülkenin yüz akı askerlerini, Cem Gürdeniz gibi Amirallerini, hatta Genelkurmay Başkanlarını hapse attı.
Kozmik odasına girildi bu ülkenin, yani namusuna el uzatıldı!
Neyse ki o ihanet iktidara yönelince başı ezildi. Ama bilinen sebeplerden dolayı tam da ezilemedi.
Geçmişin günahları peşimizi bırakmıyor.
Sadede döneyim.
Beklenen oldu CAATSA yaptırımları geldi.
Türkiye, Rusya, İran,Kuzey Kore ve Çin gibi düşman safına resmen kondu.
Yaptırımlar beklenenden hafif filan da olmadı.
Ciddi sonuçları olacak.
Milli Savunma Sanayimizi kötü etkileyecek.
ABD’den ilk aldığım bilgi Biden yönetiminin bu yaptırımları 180 gün erteleyeceği yönünde.
Yani Türkiye’yi ellerinden kaçırmamak için Damokles kılıcı gibi iktidarın tepesinde tutacaklar.
Zaten ekonomi de felaket durumda, dolar rezervi ekside.
Bu şantaj politikası ile istedikleri manevrayı yaptırabileceklerini düşünüyorlar.
Belki yaptırabilirler ama konjonktür 1974’ten çok farklı.
Artık soğuk savaş yok.
ABD’nin tek kutuplu hegemonyası da yok.
Rusya ve Çin dünyaya açılmış ve küresel aktörler olmuş durumda.
Türkiye, 1970’lerde Batı kampına mahkumdu.
Öyle bir sistem vardı ki o dönem, Batı kampının sınırlarını geçtiğiniz an başınıza mutlaka bir bela gelirdi.
Türkiye’deki terörün temel nedeni de oydu.
12 Eylül darbesinin de.
PKK bile 12 Eylül döneminde Diyarbakır hapishanesinde kuruldu.
Ama bugün bambaşka bir dünyada yaşıyoruz.
Artık Batı kampı köhnedi.
Doğu, yani Asya yükselişte.
Dünya artık vahşi kapitalizme mahkum değil.
Farklı yönelimler hayatiyet bulabiliyor.
Soğuk Savaş döneminde ideolojik farklılıkları yüzünden düşman olan Rusya ve Çin, artık pragmatik stratejik ortaklar.
Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi daha bugün şu açıklamayı yaptı, ki çok önemliydi:
“Çin ve Rusya arasındaki kapsamlı stratejik işbirliğini daha da derinleştirmeliyiz. Dünya barışı ve güvenliği ile küresel stratejik istikrar için bir RusÇin ekseni inşa etmeliyiz.”
Bu açıklama şu yönden de önemliydi; Biden’ın seçilmesi daha çok Rusya için kötü haber oldu. Çünkü Neocon ekip Trump gibi Çin’e karşı değil Rusya’ya yönelik bir düşmanca hazırlık içinde.
Hatta İran ve Çin’in Biden’ın seçilmesinden memnun olduğu spekülasyonları yapılıyor.
İşte bu şartlar altında Çin ilk sembolik adımı atıyor ve Rusya’ya daha fazla askeri işbirliği teklifinde bulunuyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Ekim ayında ÇinRusya ittifakı olasılıkları sorulduğunda, "Kuşkusuz, Rusya ile Çin arasındaki işbirliği, Çin Halk Ordusunun hem Rusya'nın hem de Çin'in çıkarına olan savunma potansiyelini artırıyor" demişti. Putin, “Buradan nasıl ilerleyeceğini zaman gösterecek. Şimdiye kadar kendimiz için bu hedefi belirlemedik. Ancak, prensip olarak, bunu da göz ardı etmeyeceğiz. Öyleyse göreceğiz" diye devam etmişti.
ABD’nin yaptımları resmen açıklandığında da ilk tepkiler 3 ülkeden geldi. Çin, Rusya ve İran, Türkiye’nin yanında olduklarını ilan ettiler.
Neden olmasındılar ki?
Böylesi bir fırsat ayaklarına gelmişti.
İşte ABD’nin yeni Başkanı Joe Biden da bunun için işi ağırdan alıp 6 aylık bir süreç yaratmanın peşinde.
Böylelikle hem Ankara’yı sonsuza kadar elinden kaçırmamış olacak, hem de şantajla istediklerini yaptıracak.
Şartlar 1975’ten daha iyi bizim açımızdan.
Hem dünya konjonktürü, hem Türkiye’nin savunma sanayinin seviyesi ABD’ye mahkum ve mecbur olmadığımızı gösteriyor.
E yeni bir Ecevit ve Demirel’i de artık kendimiz bulacağız.
Ya da mevcut yönetim, her seçimde afişlerde kullandıkları MenderesÖzalErdoğan üçlüsünün yanına Ecevit’i değilse (Kaldı ki Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Ecevit’ten övgüyle bahsetti bugün) bile bir Demirel’i ekleyebilir!
Kısacası...
Çare, Atatürkçü tam bağımsızlık ve kamucu Avrasyacılık’tadır.
Mustafa Kemal Paşa nasıl yaptıysa öyle yapmaktır çare.