İzmir Büyükşehir Belediyesi çalışanı, terör soruşturması kapsamında tutuklandı
Bu yazımızda “Suriyeli olmak kötü bir şey mi?” sorusunun cevabını aklı başında insanların vicdanına bırakarak “Türklerin Suriyelileşmesi mümkün mü?” sorusuna cevap arayacağız.
“BARBAR ASYALILAR” IRKÇILIĞININ PEŞİNE TAKILANLAR
Bu tezin temelinde her şeyden önce bir özgüvensizlik yatıyor. Kendine, milletine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin arkasındaki devlet birikimine güvenmeyenler gelecekte Suriyelileşmekten dolayı endişe ediyorlar.
Aynı özgüvensizlik Batı’ya bakışta da geçerli. “Suriyeli olmaktan” korkanların Batı’ya bakışlarında benzer bir özgüvensizlik var. Batılı oryantalistlerin “barbar Asyalılar” ırkçılığının peşine takılanlar “Biz zaten hiçbir zaman Batılılar gibi medeni olamadık”, “biz Orta Doğulu geri kalmış bir milletiz” “kendimiz Araplıktan kurtaramadık” gibi tezlerle Türklüğü küçük görüyorlar. Asyalı olmayı gerilik, Avrupalı olmayı da medenilik göstergesi olarak kabul ediyorlar. İşte bu da kendine güvenmemenin bir yansıması.
“Suriyeli olmaktan” korkan bu “aşağılık kompleksinin” kaynağının da Batı’ya bakıştaki bozukluk olduğunu görüyoruz.
TÜRKLÜĞE GÜVENMEK
“Türklüğe güvenmek” dediğimiz basit bir hamaset değil. “Biz çok ihtişamlı bir milletiz ki bizi kimse değiştiremez” demiyoruz. Aksine biz de zamanla değişmişiz. Ancak bizi “ihtişamlı” yapan bazı maddi gerçeklerimiz de var.
Her şeyden önce dünyada devlet kurma birikimine sahip sayılı milletlerden biriyiz. Türk milletindeki teşkilatlanma kabiliyeti binlerce yıllık bir geçmişe dayanıyor. Bu sebepledir ki Türkiye Cumhuriyeti’nin köklerine indiğimizde Osmanlı’yı, Selçuklu’yu, Timur’u, Gazneli Mahmud’u, Attila’yı görürüz. Bugünkü cumhuriyetimizin sadece devletli kökleri 2 bin yıl geriye kadar gider.
Devlet sadece başımızda bir hükümdarın olması değildir. Devlet, toplum içinde örgütlülük demektir. Kurumlar demektir, gelenek demektir. Bugün vergi sistemimizin köklerini Selçuklu idari sistemine, ordu sistemimizin köklerini Mete Han’ın onluk sistemine kadar götürürüz. Devlet içerisindeki birçok kurumun kökleri de yine bu 2 bin yıllık hazine içerisinde bir yere oturmaktadır.
DEVLET ELE GEÇİREN TÜRKLER
Bu örgütlenme birikimi ve yeteneği de bizi tarih sahnesinde her zaman öne çıkarmıştır. Türkler bu kabiliyetlerini yalnızca mevcut devletlerini devam ettirirken değil başka devletler içerisinde hâkim hale gelirken de kullanmışlardır.
13. y.y.’da Mısır topraklarında hüküm süren Eyyübi Devleti içerisinde “köle, esir” durumunda olan Türkler, devletin başına geçmiş ve Eyyübi Devleti’ni Memlük Devleti’ne dönüştürmüşlerdir. “Memlük” Arapçada “malik olunan şey” yani köle anlamına gelmektedir. Mısır’da köle olan Türkler, örgütlenme yetenekleriyle efendi haline gelmiş ve devlet kurmuşlardır.
“Sessiz İstila” belgeselinin Samanyolu dizisi düzeyindeki “Suriyeliler kendi içlerinden cumhurbaşkanı çıkaracaklar” kurgusu, tarihsel düzlemde tam aksi biçimde gerçekleşmiş, Türkler örgütlenme yetenekleriyle Eyyübi Devleti’nde köle iken devlet sahibi olmuşlardır.
GERİ OLAN, İLERİ OLANA TABİDİR
Tarih biliminin en temel kanunlarından biridir: Geri olan ileri olana tabidir ya da başka bir deyişe ileri olan geri olanı dönüştürür.
Şu örnek tarihsel olayların değerlendirilmesinde, tarih bilmeyenler tarafından çok verilir: Çürük bir elma, sepetteki sağlam elmaları da çürütür. Bu durum manavdan alışveriş yaparken geçerli olabilir ancak medeniyetlerin gelişimi açısından değerlendirdiğimizde geçerli değildir.
İnsanlık tarihini incelediğimizde ileri olan medeni aşamanın geri olanı eninde sonunda değiştirdiğini görürüz. Bu değişim kendiliğinden değildir, sıçramalarla olur ancak tabiidir. Tekil olaylarda istisnalar olabilir ancak bir bütün olarak baktığımızda tarih her zaman ilerlemeden yanadır.
Örneğin tarımcı bir topluluk avcı toplayıcı bir toplulukla tanıştığı zaman tarımcılar avcı toplayıcılığa geri dönmez. Aksine avcı toplayıcılar tarıma başlar.
Demokrasinin hâkim olduğu bir toplumsal aşamada kralcılar peydahlanıp toplumu tekrar monarşiye götüremez. Eğer tarihin çarkı demokrasiden yana dönüyorsa toplum, kendi içerisinden devrimciler doğurur ve devrimlerle demokrasi yeniden inşa edilir. Fransa’nın son 250 yıllık serüveni buna en önemli örnektir. 19. Yüzyılın sonlarına kadar kralcılar kralı tekrar başa getirmeye çalışmıştır ancak her seferinde kralları devrilmiş ve nihayetinde demokrasi hakim olmuştur.
ŞAMANLAR MI MÜSLÜMAN OLDU YOKSA MÜSLÜMANLAR MI ŞAMAN?
Bu kanun evrensel bir kanundur ve örgütlenme kabiliyeti yüksek dediğimiz Türkler için de geçerlidir. Türkler de zaten bu kanuna uyum sağlayabilmeleri sayesinde örgütlenme kabiliyetlerini değerlendirmişlerdir.
Anadolu’ya konar göçer gelen Türkler Anadolu’yu konar göçer yapamazlardı. Nüfusları ne kadar kalabalık olursa olsun. Anadolu’daki medeniyet aşaması şehirleşmeyi şart kılıyordu ve Anadolu’ya göçen Türkler de Anadolu’yu oturak haline getirdi. Hatta burada konar göçerliği bırakarak şehir devletleri kurdu.
İslam’ı kabul eden Türkleri düşünelim. Türkler İslam’a girerek Müslümanları mı şaman yaptı yoksa İslam mı Türkleri şamanlıktan vazgeçirerek Müslüman yaptı? Orada da ileri olan medeniyet aşaması İslam’dı ve Türkler de şaman ayinlerini bırakıp camiye gitmeye başladılar.
SIĞINMACI GERÇEĞİ
Çoğunluğu Suriyeli ve Afgan olan sığınmacılar Türkiye’nin zalimleri değil mazlumlarıdır.
- Türkiye’deki 4 milyon sığınmacının 1 buçuk milyonu çocuktur.
- Yarısından fazlası(%55) kadındır.
- %97’si kayıt dışı işlerde çalışmak zorundadır.
- %75’inden fazlası haftalık 45 saatten fazla çalışmaktadır.
- Çoğu emek yoğun, kol gücü gerektiren işlerde çalışmaktadır ve aldıkları ortalama ücret asgari ücretin altıdır.
Kimilerinin vicdansızca ve ahlaksızca iddia ettiği gibi el bebek gül bebek yaşamamaktadırlar. Hepsi ülkelerindeki ABD saldırılarından kaçarak buraya gelmiştir.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi Suriyelilerin Türkiye’yi ele geçirip burayı Suriye’ye çevirme şansları yoktur. Ülkemizde yaşayan sığınmacılar maalesef yıllarca Batı sömürgesinde yaşamış ve geri kalmışlardır. Sayıları ne kadar artarsa artsın Türkiye’de o geri kalmışlığı hâkim kılamazlar.
Aksine, Türkiye’de bulunmaları onları daha ileri medeniyet aşamalarına götürmektedir. 10 yıl önce Türkiye’ye gelen bir sığınmacı 10 yıldır Türk kanunlarıyla yaşıyor. Türk toplum yapısı içinde kendini var ediyor. Türk devletinin kurallarına göre ticaret yapıyor. Türk komşular, akrabalar ediniyor. Burada doğan çocukları Türk okullarında eğitim görüyor. Türk arkadaşlarıyla birlikte okuyor.
Yani özetle Suriyeliler Türkleri Suriyelileştirmiyor, aksine onlar Türkleşiyor.