Salgın döneminde en büyük sınavdan tabii sağlık çalışanları geçti, geçiyor. Onlar gibi aralıksız çalışan gıda, ulaşım, güvenlik ve kargo sektörleri de ‘risk pastasından büyük payını’ aldı.
Yasaklar, normalleşmeler, kısmi kısıtlamalar… Doğrudan darbeyi turizm sektörü yedi, dünyada olduğu gibi... Sonra peşi sıra birçok sektöre sirayet etti. İki ay içinde “önlemler” alındı, istihdam ve gelir kaybını en aza indirmek için kısa çalışma ödeneği, nakdi ücret desteği (ücretsiz izin ödeneği), “kısmi” işten çıkarma yasağı devreye sokuldu. Bu süreçte kim ne kazandı, kim ne kaybetti? Kim açlık sınırının altına mahkum oldu, kim servetine servet kattı?
Soruyoruz ama yanıtı biliyoruz, maalesef.
YABANCIYA CENNET VAADİ
Türkiye’de nüfusun neredeyse yarısı, geçim ücretine dönüşen, asgari ücretle çalışıyor. Yani her asgari ücret belirleme döneminde Avrupa ve OECD ülkelerinin asgari ücretleriyle karşılaştırmaları doğru bulmuyoruz tabii. Fakat ATO Başkanının yabancı sermayeye seslenişiyle ses semaya ulaşıyor: “Türkiye ucuz işgücü cenneti, gelin yatırım yapın.”
İşte asgari ücretin avro ve dolar karşılaştırması bu çağrıyla anlam kazanıyor asıl; alımgücü tartışması sınıriçi olmak üzere yine sıcak bir mesele tabii…
Bu “sığ” geçim özeti üzerine çünkü ne yazsak yaşanan anlatılamaz ülkemizde işçi sınıfının durumunu biraz “sloganvari” özetlemek gerekirse;
1 Genel sorunlar:
- İşsizlik
- Düşük ücret
- Kayıtdışı çalışma
- Yetersiz işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri
- Sendikal örgütlülüğün önündeki engeller
2 Dönemsel sorunlar:
- Salgında döneminde iş ve işgücü kaybı
- Gelir kaybı
- İşsizlik
- Fazla mesai
- İşçi sağlığı ve iş güvenliği: Çalışanların meslek hastalığı ve/veya iş kazası sayılmayan Kovid19 riski
- İstihdam ve gelir kaybına yönelik devlet önlemlerinin işverenin kendi lehine kullanması
- Esnek çalışma: Her yıl gündeme gelir fakat bu kez salgınla mecburen yaygın olarak hayata geçmesiyle sömürü düzenine sağlam bir temel atıldı
- Yine sendikal örgütlülüğün önündeki engeller
‘AHLAKSIZ’ İŞÇİLER
Sendikal örgütlülük salgın döneminde daha da anlam kazandı. Bu dönemde “Kaybedenler kulübü”nün asil üyeleri örgütsüz emekçilerden oluştu. Türkiye’deki yasal boşlukları ve ucuz işgücünü fırsatlandırma hırsındaki bazı yabancı sermaye kuruluşlarında ise örgütlü olmak da bundan nasibini aldı. Sendikalı olan “ahlaksız” oldu.
Bunun yanında haksız işten çıkarma yapan işgüzar işverenlere tabii ceza kesildi ama ceza bir brüt asgari ücret tutarı; işveren bir işçi için aylık brüt gideri bir kere ödedi kurtuldu. İşçi yine işsiz, açlığa mahkum kaldı.
MİLYONERLERE MİLYONLAR
İşverenler hep teşvik istedi. İsteyebilir, kriz dönemlerinde bundan normal daha ne olabilir ama emekçiye kesilen sefalet bileti milyoner mevduatı hesaplarının artı hanelerine yazıldı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, yurtiçinde ve yurtdışında yerleşik milyonerlerin sayısı 2020 yılsonu itibarıyla 308 bin 278 oldu. 2019 yılı sonunda 225 bin 441 olan milyoner sayısı, 12 ayda 82 bin 278 arttı. Milyonerlerin toplam mevduatı geçen sonu itibarıyla 1 trilyon 959 milyar 601 milyon liraya ulaştı. Böylece milyoner başına düşen ortalama mevduat, 6 milyon 357 bin lira oldu. 2019 yılı sonunda 1 trilyon 391 milyar 599 milyon lira seviyesinde bulunan milyonerlerin toplam mevduatı, 12 aylık dönemde 568 milyar 2 milyon lira arttı. Yurtiçi milyoner sayısı salgın yılında 77 bin arttı.
YAŞANABİLİR ÜCRET GÜVENCELİ İŞ
Dileğimiz adil bir gelir dağılımı ve güvenceli çalışma hayatı.
Emekçi en büyük zorluklar içinde hayat çarklarını çevirdi. Minnet belirtmekten daha büyük bir sorumluluk var aslında herkesin önünde. 1 Mayıs’ı kutlayacağımız günlere!
Deniz Bilici
Aydınlık