Öncelikle belirtmek isterim ki bu benim Veryansın TV’deki ilk yazım. Bunun heyecanını ve mutluluğunu yaşıyorum. Devamı da gelecek. Veryansın TV; yaşadığımız fikri ve ahlaki depremde bir sığınak, küresel virüs ve mikroplara karşı dezenfekte edilmiş, “steril” bir alan, doğruları korkusuzca söylemek isteyip de kovulanların onuncu köyü. Hep beraber yaşatmamız gerekiyor.

Gelelim sadede: Bu toprakların baş eğmeyen, haşin, namuslu evladı Sayın Nihat Genç, Nihat Abi; bu sitedeki bir yazısından bana bir film çekmeyi teklif etti (Ümit Kocasakal’a ‘CHP pornosu’ filmi çekme teklifi )

Teklifini kabul ediyorum, ama şartlarım var: Birincisi bu film, +18 bir film olmayacak, “genel izleyici” ye hitap edecek. İkincisi bu film, bir devam filmi olacak. Üçüncüsü senaryosu gerçek hayattan esinlenecek. Dördüncüsü filmi hep birlikte, Türk milleti ile beraber çekeceğiz. Beşincisi film “İngilizce” veya başka bir dilde, “altyazılı” “veya dublajlı” olmayacak, Türkçe olacak. Aynı anda tüm Türkiye’de vizyona girecek.

Şimdi birlikte çekeceğimiz filmden kendimce bazı fragmanlar ve özellikler vereyim.

Filmin adı muhtemelen “Kurtuluş Kuruluştadır” olacak. Dedim ya bu gerçek hayattan esinlenen bir devam filmi. Filmin orijinali (ilk bölümü) 19 Mayıs 1919’da başlıyor. Senaristi, yönetmeni ve baş kahramanı, mavi gözlü sarı saçlı bir dev: Mustafa Kemal Atatürk. Kurgu Türk Milletine ait, görüntü yönetmeni kahraman ordumuz ve halkımız. Oyuncuları ise bu toprakların namuslu erkek ve kadınları, şehit ve gazileri. Filmde trajedi, dram, aksiyon, romantizm hepsi var. Yine filmde ateş, yıkım, ihanet, kan, gözyaşı, vatan sevgisi, cesaret, korkaklık, teslimiyet, başkaldırı, direniş, zafer her şey var. Mutlu sonla biten film ne yazık ki yarıda kalıyor, ama yine mutlu sonla bitecek.

Gelelim devam filmimize. Önce filmin genel yapısına bakalım:

Bu filmin senaristi ve yapımcısı emperyalizm olmayacak. Kurgu’da CFR, Rand Corporation, Chatham House, Exeter, Bilderberg yer almayacak. Yönetmenliğini Graham Fuller’ler, Sorosgiller, onların farklı görünümlü yerli işbirlikçileri yapmayacak. Kostümler gerçek anlamda yerli ve milli olacak, hiç bir “maske” kullanılmayacak.

Oyuncalara ve temalara gelince; Bu filmde,

– Kurucu Önder’imiz, mazlum milletlerin kahramanı Atatürk’ün hiç bir fikrini benimsemediği halde sadece ismini zikredip kullanan, onu ticarete ve siyasete alet eden, resim heykel ve rozete, Anıtkabir’e hapseden sahte Atatürkçülere yer yok.

– Ruh ve fikir kökleri milli mücadeledeki ihanetlere dayanan, fıtratlarında tam bağımsızlık, yerli ve milli olmaya imkan veren bir gen bulunmayan, sıkça “gömlek” değiştiren, “Türk” adı geçen her şeyden alerji kapan ümmetçilere, din tüccar ve simsarlarına, Yeni Osmanlıcılık kisvesi altında gizlenmeye çalışan yeni mandacılara, vesayeti sona erdirme masallarıyla demokrasiye cumhuriyete, cumhura vasi atayanlara ve vasilere, Cumhuriyet düşmanlarına, Atatürk’e saldırmaya, hakaret edip iftira atmaya  cür’et edenlere yer yok.

– Emperyalizme ve feodaliteye tek laf edemeyen yeni sömürgeci ve Sevrci, terör sevici hormonlu solculara (organik olanlara can feda), hiç bir alt kimlik ayrımı gözetmeksizin halkın kanını emen vampirlere, feodal görünümlü bu vampirlere tek laf edemeyenlere, “Amerika Ortadoğu’dan defol ! ” diyemeyen “bijiciler”e, emperyalizmin “kara”, “hava” ve “deniz” güçlerine yer yok.

– Her daim kullanışlı dönme dolap liberallerine, ruhunu satanlara, beynini ve kalemini kiraya verip gerektiğinde sahip değiştirenlere, devşirilmiş Oscar düşkünü genetiği değiştirilmiş aydınlara (GDA), Atatürk’e laf etmeyi sanatçılık ve marifet sayanlara yer yok.

– Genel geçer doğruları “fikir” diye yutturmaya kalkan, içini boşalttığı “demokrasi”, “özgürlük”, “kardeşlik”, “barış”, “eşit yurttaşlık” kavramları üzerinden ülkenin genetik yapısına operasyon yapan veya bu operasyonlarda yer alan “köşe yazarı” ve “köşe dönerlerine”, masalcılara, penguencilere, leylekçilere, pelikancılara yer yok.

– Emperyalizmin ulus devleti bilinçli olarak çökertme projesinin en önemli ayağı olarak yurttaşlık bilincini köreltip toplumsal fay hatları yaratmak amacıyla toplumu bölen alt kimlikçilere, ümmetçilere, etnikçilere, mezhepçilere, bölgecilere yer yok.

– Terör sevicilerine, onlarla işbirliği yapanlara, maskeli balolara, karşıtlık üzerinden gündelik ucuz ve sığ politikalara, emperyalizmin siyasi ayaklarına ve oyunlarına yer yok.

– İslam dinini çarpıtarak, onu siyasete ve ticarete, fitneye alet ederek halkın özgürce din ve vicdan özgürlüğünden yararlanmasını engelleyen, bu yolla dine de büyük zarar veren, ipleri emperyalizmin elinde olan, siyaseti esir ve rehin alan, inancı madde kazanca ve şahsi menfaate tahvil eden tarikat ve cemaatlere, türlü sapkınlıklara ve sapıklıklara, sapıklara, insan, insanlık ve kadın düşmanlarına yer yok.

– Halktan kopuk siyasetçilere, “reel siyaset” adı altında sergilenen yalan ve dolanlara, ilkesizliklere, omurgasızlıklara, şatafata, saraylara, hanedanlara, sivil toplum görüntüsü altında irili ufaklı kabilelere, reislere, uçan karganın beyaz olduğunu söyleyemeyen biatçılara yer yok.

– Ülkeyi soyan, çevreyi ve doğayı tahrip ve ülkenin taşını toprağını talan eden, Amerikan Dolarını bayrak yapan “müteşebbislere” yer yok.

– Aklı kendinden menkul “akillere”, sakillere, neyi imzaladığını bilmeyen hormonlu aydınlara yer yok.

– En iyi kostüm, en iyi yardımcı oyuncu “Oscar” ına aday olacak “kahramanlara” yer yok.

– Bu gibilerin siyasi parti, vakıf, dernek gibi kuruluşlarına da yer yok.

– Bitmeyen “yapısal reformlar”a, akıl ve bilimi sürgüne gönderen hurafelere, plansızlığa, halkın canını okuyan vahşi ekonomik ve sosyal politikalara yer yok.

***

Dedik ya bu bir devam filmi. Bu nedenle aynı şekilde Senarist ve Yapımcı: Mustafa Kemal Atatürk.  Senaryo: Nutuk, Atatürk’ün Bütün Eserleri. Kurgu: Milli güçler. Yönetmen: Türk Milleti.

Filmde olmayacakları belirttik. Bir de olacaklara bakalım. Bu filmde:

– Kindar nesiller değil, birbirini sevip sayan, dayanışan, akıl ve bilimin izinde ama bu toprakların ortak değerleri ile bezeli sevgi dolu yurttaşlar ve onların oluşturacağı nesiller var.

– Kavga, gürültü, hakaret, iftira, ayrışma ve kutuplaşma değil, birliktelik var.

– Başıbozukluk, kaos değil, plan ve planlama var.

– Tüm kurum ve kurallarıyla işleyen, ortak bir akıl ve hafızayı yansıtan devlet. kanun var, hukuk  var.

– “Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Boşnak, Alevi, Sünni, halklar vs” diye diye ülkeyi alt kimlikler temelinde ayrıştırma değil,  Türkiye halkı var, yurttaş ve yurttaşlık var, millet olma bilinci var. Yani “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkı” ifadesiyle Türk milleti var. Çünkü filmin senaryosundan da biliriz ki millet olmak; aynı soydan veya boydan gelmek demek değil ama aynı yoldan gelmek, aynı yolda yürümek, aynı geçmişe ve geleceğe, aynı kadere, aynı kedere, aynı coğrafyaya ve kültüre, aynı şarkılara sahip olmak, kaderde, kederde, tasada ve kıvançta bir olmaktır.

– Herkesin alt kimliğinin değerli olduğu, ama asıl zenginliğin öne çıkartmaya gerek olmayan farklılıklarımızda değil, zaten yaşamın içinde yoğrulmuş olan, bizi birbirimize sımsıkı bağlayıp millet yapan ortak paydalarımızda bulunduğu gerçeği var. Ayrı ayrı alt kimlikler için değil, ayırımsız tüm yurttaşlar için hak ve özgürlük var. Biz biliriz ki alt kimlikçilik yapılmadan da hak ve özgürlükler savunulabilir. Ekmek hepimize yetebilir. Pirinç de öyle, şeker de öyle…

– “Anayasal yurttaşlık”, “eşit yurttaşlık” zırvaları yerine, her alanda eşit hak ve özgürlüklere, sorumluluklara sahip yurttaşlar var.

– Birbirini ezmek, yoksulluk, sefalet, üretmeden tüketmek, para baronları, IMF yok. Üretim var, plan ve planlama var, kamuculuk, halkçılık var, paylaşma var, fabrika var, traktör var, göz alabildiğine ekili tarlalar var, kekik kokan dağlarında, çayırlarında otlayan kuzular, inekler, bin bir çiçeğinden bal yapan arılar var.

– Köylünün, emekçinin, üretenin yeniden efendi olup, üretmeden paradan para kazanan asalakların alaşağı edilmesi var.

– 4+4+4 aldatmacasıyla eğitimsiz bırakılan halkımızın, akıl ve bilim ekseninde, bu toprakların değerleriyle parasız ve sürekli eğitimi var.

– Kurucu değerleri temsil edecek, üniter yapı ve ulus devletten ödün vermeyecek,  paspas edilmeyecek, askıya alınmayacak, delinmeyecek, uyulacak bir Anayasa, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığını esas alan güçlü bir demokrasi, bağımsız, bağsız, tarafsız bir yargı var.

– Tam bağımsızlık ve milli çıkarları temel alan onurlu bir dış politika var.

–  “Bir olmanın” tek adamlık, “diri olmanın” hanedanlık, “iri olmanın” sömürü ve talanla zenginleşme olmadığının  anlaşılması var.

– Başta gıda olmak üzere her alanda kendi kendine yetecek, üreten, müreffeh bir Türkiye var.

– Yeni mandacılığın ifadesi olan “Küçük Amerika olma” sevdası yerine, Atatürk’ün bize gösterdiği yön ve rota olacak “Tam bağımsız Büyük Türkiye” hedefine dönmek var.

Film uzun olacak, her sahneyi belirtmek mümkün değil. Ama hepsi zaten senaryoda var. Bu filmde kimse tarlaya, meraya, zeytine, yaylaya, fındığa, milli tohuma, dağlara, ağaçlara, ormanlara, koylara, göllere, kıyılara, yaylalara, Cumhuriyetin fabrikalarına, milli olan hiç bir şeye göz koyamayacak, el uzatamayacak.

Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi; bir küresel el ve “gayrı milli” yerli işbirlikçileri bizi biz yapan değerlerimizi tahrip etti, kimyamızı ve genetiğimizi bozdu. Ruhumuz bölündü, gönül köprülerimiz yıkıldı, yüreklerimiz dağlandı, parçalandı, ayrıldık, ayrıştırıldık, savrulduk. Gözlerimizin ve yüreklerimizin içine “başka” hayaller (küçük Amerika olma gibi) girdi. Masumiyetimizi çaldılar, hayallerimizi, şarkılarımızı, duygularımızı, birlikteliğimizi, kardeşliğimizi. Vicdanı, birlikteliği yok ettiler. Temiz halkımızı, insanımızı, Türk milletini kandırdılar, siyasi ve mali çıkarları uğruna alt kimliklere hapsedip birbirine düşman ettiler. Duygularını kirlettiler. Bizi, bilgisiz, kaba, cahil ekran soytarılarına, kalemlerini satıp kiraya veren “ölü canlar” a mahkum ettiler. Ama anılarımızı, geçmişimizi, tarihimizi, umutlarımızı alamadılar bizden, alamazlar.

***

Evet bu bir tür “Yeşilçam” filmi olacak, belki de siyah beyaz. Yer yer Zeki Müren, Ediz Hun, Ayhan Işık, Tarık Akan, İzzet Günay, Göksel Arsoy, Emel Sayın, Belgin Doruk, Filiz Akın, Türkan Sultan, Vahi Öz, Hulusi Kentmen, Kemal Sunal ve daha niceleri geçecek gözümüzün önünden. Ayten Alpman olacak kulaklarımızda “Havasına suyuna, taşına toprağına, bin can feda bir tek dostuma…Bir başkadır benim memleketim”.  Öğretmen yine “Ben tüccar değilim, eğitimciyim” diyen  Mahmut Hoca olacak. Beden öğretmenleri eşofman giyen kız öğrencilerinden “tahrik” olmayacak. Bilim adamı önce “adam”, yahut bilim insanı önce “insan” olacak.  “Sapık” deyince yine sadece Hitchkok’un filmi gelecek aklımıza. Şeyhler, müritler, mensuplar, meczuplar, “sapıklar” ülkesi olmayacak bu ülke. Kimseden emir ve talimat almayan, sert ama babacan, bilge, tonton, adil, vicdanlı Hulusi Kentmen olacak yine hakimimiz. “Reis” deyince takasıyla balıkçı Kadir Savun gelecek yine aklımıza. Yine Devlet, kanun, kural, mahkeme, adalet diyeceğiz. Yeniden ortak bir vicdanımız, değerlerimiz, duygularımız olacak. Yine paylaşacağız acıları, aynı şarkılarla üzülüp ağlayacak, aynı kahkahada şenleneceğiz. Olmayacak yine duyguların, acıların, sevinçlerin partisi, etnisitesi, mezhebi. Seçimleri yine birlikte izleyeceğiz kahveden ve kim kazanırsa kazansın kimsede olmayacak yenilmişlik duygusu, düşünmeyecek kimse ülkeyi terk etmeyi, ana oğula, oğul babaya düşman olmayacak. minicik yavrularımız Almanya, Amerika hayalleri kurmayacak. Pirincimiz olacak yine, mercimeğimiz, buğdayımız, tütünümüz, pamuğumuz, şekerimiz yerli tohumumuz. Fabrika bacaları yine tütecek, Kekik kokacak yine etimiz. Yeteceğiz eskisi gibi kendi kendimize. Hem tohum ekeceğiz bu bereketli topraklara, hem de sevgi. Dolayısıyla hasadımız da kin ve nefret olmayacak. “Derin tarih” adı altında gizlenen ihanet ve tahribatı savuşturup, yine tarihimizle gurur duyacak, meclisimize, yargımıza, ordumuza, kurumlarımıza güvenip, kurallarımıza inanacağız. Atatürk’ü, Lozan’ı,Cumhuriyeti, federasyonu, eyaleti kimse tartışmayacak. Açılıp saçılmayacağız açılımlarla ! Doğru, faydalı “ezberlerimize” geri döneceğiz. Kimse el uzatamayacak TC tabelalarına, hep birlikte kutlayacağız yine coşkuyla milli bayramlarımızı.

Yani hep birlikte çalınan masumiyetimizi, gaspedilen kimliğimizi ve değerlerimizi geri alacağız. Bu ideallere inanan tüm yurttaşlarla birlikte tarihin en büyük devam filmini çekeceğiz. Uzun, meşakkatli, sancılı olacak ama başaracağız. Başta büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere kurucularımız, şehitlerimiz, çocuklarımız ve geleceğimiz için başarmak zorundayız.

Hamaset ve hayal mi dediniz? Afedersiniz ama siz kimlerdensiniz? İdealleri, hayalleri, yön duygusu ve hedefi olmayanın geleceği, umudu, takati olabilir mi? Zaten umut kişilerde değil, fikirlerde ve altı doldurulabilen hayallerde.

İşte böyle Nihat Abi. Çekilmesi gereken film bu bence. Ben değil, sen değil, o değil hep birlikte “biz” çekeceğiz. Senaryo belli, yapımcı belli, kurgu belli, yönetmen ve oyuncular belli. Geriye hazırsak filmi çekmek, “motor” demek kalıyor. Var mıyız, var mısınız ?

Yaptık, yine yaparız. Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda, genlerimizde, tarihimizde, kuruluşumuzda  mevcuttur.