Türk toplumunun tütünle yakınlığı yüzyıllardır bilinmekte. Akciğer kanseri Türk toplumunun en ciddi hastalık yüklerinden birisi. Tütün kullanımını azaltmaya yönelik birtakım projeler yürütülmeye çalışılsa da sonuçlar pek başarılı değil. Ülkede değişmeyen şey sigara kullanım oranı olmakla birlikte, değişen şey gittikçe artan akciğer kanseri oranları. Türkiye’de erkeklerde akciğer kanseri insidansı yüz binde yaklaşık 69’larda olup, dünya ortalaması ise yüz binde 3035’lerde; Avrupa Birliği ortalaması ise 100.000’de 48 civarında.

Kanser istatistikleri, ABD'de erkeklerde tütün kullanımının %20 oranında düşmesine rağmen artan akciğer kanser oranlarını açıklamakta zorlanıyor. ABD'de akciğer kanseri oranları 1930'larda100 binde 4 iken, 1960'da 100 binde 40'a ve 1980'den itibaren 100 binde 72'ye yükselmiş durumda. Sigara filtrelerinin kanserojen olarak tanımlanan benzopirin ve nitrözamini büyük oranda temizlemesine rağmen artan kanser oranlarının nedeni ne?

KİMYASAL FOSFATLI GÜBRELER

Sigarada akciğer kanseri yapan içeriğe dair farklı hipotezler var ancak mutlak olan sigaraakciğer kanseri ilişkisi. Toplumların, hatta sağlıkçıların bilgisine sunulmayan bazı önemli araştırmalar, tütün dumanındaki kanserojen maddenin polonyum210 isimli bir rayoaktif element olduğunu, onun da nedeninin tütün tarımında kullanılan kimyasal fosfatlı gübreler olduğunu ifade ediyorlar.

Çalışmalar polonium210 isimli radyoaktif elementin kimyasal olarak vücuda toksik olduğunu, en ciddi toksik etkisinin akciğerlere olduğunu ve Polonyum'un laboratuvar hayvanlarında kanser oluşturan yegane komponent olduğunu söylüyor. 2009 yılında yapılan bir çalışmada günde 1.5 paket sigara içen insanların bronşlarının maruz kaldığı radyasyon dozajının 8000 mrem/yıl olduğu, bunun da yılda 300 akciğer filmi çektirmiş insanın derisinin maruz kaldığı radyasyon dozajına eşit olduğu ifade ediliyor.

Polonyum210 yüksek radyoaktif özelliği olan bir element ve saldığı alfa partikülleri derin dokulara nüfuz edemeyip yüzey dokularda yani bronşların iç katmanlarında kalarak kanserojen etkisini göstermekte. Hayvan çalışmaları, polonyum210 içeren tütün dumanına maruz kalan hayvanlarda akciğer kanseri oluştuğunu, içerisinde radyoaktif madde olmayan dumana maruziyet durumunda kanser oluşmadığını göstermekte. Çalışmalar sigara dumanıyla vücudumuza giren radyoaktif Polonyum yanında Radon gazlarının tamamının tütün bitkisinin üretiminde kullanılan kalsiyum fosfat gübreler nedeniyle olduğunu ispatlamış durumda. Tütün bitkisinin yapraklarında depolanan bu izotoplar doğrudan içicilerin ve pasif içicilerin akciğerlerinde birikmekte. Kısacası bizlerin akciğerleri, günümüzde kalsiyum fosfat gübreleri kullanılarak üretilen ve ticareti yapılan tütünün nükleer bombalamasına maruz kalmakta.

Dr. Robert Martin, 19381960 yıllarından itibaren tütün bitkisinin üretiminde artarak kullanılan kimyasal gübreler ve organik maddeler yüzünden, Amerikan tütününde Polonyum210 miktarlarının günümüzde tam üç katına çıktığını ifade ediyor. Kanser cerrahı C. Everett Koop bu radyasyonun tütüne bağlı kanserlerin %90'ından sorumlu olduğunu ifade etmekte.

Çalışmalardan çıkarımlarımız, tütün üretiminde ufak değişiklikler ile milyonlarca insanın hayatının kurtarılabileceği. Toksik etkisinin %98'inden sorumlu tutulan Radyoaktif Polonyum'un tütünden çıkarılmasının yolu, kalsiyum fosfat gübrelerin tütün üretiminde men edilmesi.

ORGANİK TÜTÜN TARIMINA GEÇİLMELİ...

Tüm bu bilgilerden sonra tütün üreticilerinin ve komisyoncuların derhal harekete geçerek bu evrensel problemi neden çözmediğini düşünebilirsiniz! Cevap son derece basit. Birincisi kanserin bir endüstri olması ikincisi de tütün üreticileri bu problemi çözdüğünde karşılaşacakları hukuki sorumluluklardan korkmaları. En düşük dozda dahi birikim özelliği olan radyoaktif Polonyum210'u tütünün içerisinden çıkarıldığında düşecek kanser oranlarını, sigara firmaları açıklayamayacak ve yıllardır bu gerçekleri bilerek içirdikleri sigaradan kaybolmuş hayatların tazminat sorununun altında kalacaklardır.

Sözün kısası sigara dumanındaki temel kanserojen Polonyum210 un kaldırılması başta akciğer kanseri olmak üzere birçok kanseri çok yüksek oranda düşürecektir. Sadece kanser değil kronik akciğer hastalıkları ve kalp damar hastalıklarında da belirgin düşme olacaktır. Bu sorunun çözümünde en bilimsel yaklaşım organik tütün tarımına geçilmesidir.

Emperyalist tarım politikalarıyla bitirilen Türk tütünü yüzünden halkımız Amerikan sigaralarına mahkum edilmiş, bir nevi kanser şebekelerinin ağına düşürülmüştür. Üç kat yüksek oranda Polonyum210 içeren Amerikan sigaraları ile kansere teslim edilen halkımız, bir yandan da emperyalist ABD ve bağlı olduğu ilaç şirketlerinin ürettiği kerameti kendinden kendinden menkul ilaçlarla derdine çare aramaktadır. Organik Türk tütününün yok edilmesinde aracılık eden siyasiler Türk halkına değil, kanser çetelerine hizmet etmiştir ve etmektedir...