Fener Papazı’nın Ekümenik Patrik
sıfatıyla attığı imza ve buna göz
yumanlar için notlar
Yunanistan'ın Türklerden gasp ettiği adalar bir
yandan Yunan adaları olarak adlandırılırken
diğer yandan Türk halkının turistik seyahatlerle
Yunanistan’a döviz bırakması ibretlik. Bırakılan
döviz Türk askerine mermi olarak geri dönecek
ve bundan Türk milleti zarar görecektir.

E. KUR. ALB. DOÇ. DR. ÖMER LÜTFİ TAŞCIOĞLU yazdı

Kurban Bayramı öncesinde Heybeliada Ruhban Okulu’nun
açılması için çalışma başlatıldığına ilişkin haberler basında
geniş şekilde yer aldı. Ruhban Okulu’nun ancak YÖK ya da
MEB’e bağlı olarak açılabileceğini, Yunanistan’ın ve
Bartholomeos’un istediği gibi Türk makamlarının denetimi
dışında okul açılamayacağını, böyle bir uygulamanın hem Lozan Antlaşması’na hem de Türk Anayasası’na ve
kanunlarına aykırı olacağını daha önce ben ve birçok
akademisyen izah etmiştik.
Bayram sürecinde ise Yunanlıların Balkan harplerinde ve Paris
Konferansı’nda gasp ettiği ve günümüzde Yunan adaları
olarak adlandırılan kadim Türk adalarına düzenlenen turistik
turlara katılan Türkler nedeniyle adalarda büyük izdiham
yaşandığı, Yunanlıların adalara gelen Türklere kötü
davrandıkları ve bir bölümünü aileleri de bölerek geri
gönderdiklerine ve adalara gidemeyip limanda kalan
insanımızın üzüntü ve isyanına ilişkin haberler hepimizin
dikkatini çekti.
Bu haberlerin ardından Fatih Kaymakamı’na bağlı bir memur
olan Fener Rum Patriği Bartholomeos’un 1516 Haziran’da
İsviçre’de yapılan Ukrayna Barış Konferansı’na katılarak
anlaşma metnine “Ekümenik Patrik” sıfatıyla bir devlet adamı
gibi imza atması gündeme düştü.
Patrikhane konusunu ele alırken Atatürk’ün aşağıdaki sözlerini
hatırlamakta yarar var:
Bir fesat ve hıyanet ocağı olan, memlekette nifak (münafıklık)
ve şikak (bölücülük) tohumu saçan, Hristiyan hemşerilerimizin
huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felaket sebebi olan Rum
Patrikhanesini artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu
tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur
etmek için ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir?
Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için arazisi üzerinde bir sığınak
göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesat ocağının hakiki yeri
Yunanistan değil midir? (1)
Yukarıdaki hususların geniş şekilde tartışıldığı bu dönemde
TürkYunan ilişkilerinin tarihi süreç içindeki seyrini kısaca
hatırlatmakta yarar görüyorum.
MORA İSYANI, YUNANİSTAN’IN KURULMASI,
GENİŞLEMESİ VE ANADOLU’YU İŞGALİ
Bir zamanlar Osmanlı Devleti'nin tebaası olan, 1821 Mora
İsyanı’nı çıkaran Yunanlılar isyanda 35.00040.000 kadar sivil
Türk'ü işkencelerle katletmiştir. Prof. Dr. Justin McCarthy;
“Ölüm ve Sürgün” adlı kitabında Mora Yarımadası’nda yer
alan “Tripoliçe’de yapılan katliam sırasında öldürülmeden
önce özellikle kadın ve çocuklara ağır işkenceler yapıldığını,
isyancıların lideri Kolokotrones şehre girerken yerde yatan
Türklerin cesetleri nedeniyle atının nallarının yere
değmediğini, katledilen 40 Türk’ten sağ kalabilen iki bin
kadar kadın ve çocuğun yakındaki bir dağdan uçuruma
yuvarlanarak sığır gibi parçalandıklarını” nakletmektedir. (2)
1830'a gelindiğinde İngiltere, Fransa ve Rusya'nın destek ve
baskılarıyla Yunanistan Osmanlı Devleti'nden kopartılarak
bağımsız devlet haline getirilmiştir. Yunanistan bağımsızlığını
kazandıktan sonra hiç savaşmadan Osmanlı Devleti’nden
kopartılan topraklarla yüzölçümünü yüzde 277,6 oranında
genişletmiştir. Bu orana işgal ettiği 20 ada ve 2 kayalık da
eklendiğinde topraklarını yüzde 300’ün üzerinde genişlettiği
görülmektedir.
Girit’in Yunanlılar tarafından işgali ayrı bir katliam örneğidir.
Adadaki Türk nüfusunu azaltmak için Türkleri acımasızca
öldürüp kalanları göçe mecbur bıraktıktan sonra Meclis’te
çoğunluğu ele geçiren Rumlar Balkan Harplerini fırsat bilerek
1913’te adanın Yunanistan’a katıldığını ilan etmiştir.
Yunanistan Balkan Harpleri sırasında Türklere ait Boğaz Önü
Adaları ile Doğu Ege Adalarını da işgal etmiş, 15 Mayıs
1919'da İzmir'e çıkarak Polatlı’ya kadar ilerlemiş ve 3 yıl 3 ay
işgal altında tuttuğu Türk topraklarında 360 ev yakarak 1
milyon kadar Türk'ü acımasızca katletmiştir.
Trablusgarp Harbi’nden sonra imzalanan Uşi Antlaşması ile
Osmanlı Devleti’nin geçici olarak İtalya'ya bıraktığı 12
adaların da (aslında 14 ada) 1947 Paris Konferansı ile
kendisine verilmesiyle Ege'deki adaların büyük kısmını ele
geçiren Yunanistan, 2004 yılından başlayarak Ege denizinde
Türkiye'ye ait 20 ada ile 2 kayalığı da zamana yayarak işgal
etmiştir.
İşgal ettiği adaların karasuları ve hava sahası olduğu tezini
öne süren Yunanistan, adaları işgaline meşruiyet kazandırmak
üzere adalarda ilkokuldan üniversiteye kadar çeşitli okullar ve
kiliseler açmış, adalara askeri birlik konuşlandırmış, adaları
silahlandırmış ve silahlarının namlularını Türkiye’ye
çevirmiştir. Bu adalar Yunanistan Cumhurbaşkanları dahil
olmak üzere Yunanlı bakanlar, Genelkurmay Başkanları ve
Kuvvet Komutanları tarafından sık sık ziyaret edilmekte ve bu
adalarda Türkiye’yi hedef alan askeri tatbikatlar
yapılmaktadır.
Yunanistan son yıllarda Lozan Antlaşması’na göre silahsız ve
askersizleştirilmiş statüdeki adalarda, Mora yarımadasında ve
Dedeağaç gibi Türk sınırına yakın bölgelerde ABD’ye askeri
üsler vererek ABD ordusunu da Türkiye’ye karşı
konumlandırmıştır. Böylece geçmişte olduğu gibi günümüzde
de emperyalistlerin piyonu olma rolünü tekrar üslenmiş ve
Türkiye’yi büyük tehdit altına sokmuştur. Karadeniz’de bir
Pontus devleti kurmak ve İstanbul’daki Fener Rum Patriği’ne
de ekümenik statü kazandırarak İstanbul’u Ortodoksluğun
merkezi haline getirmek suretiyle Bizans’ı yeniden
canlandırma çabalarını da geçmişten bu yana sürdürmektedir.
GASP EDİLMİŞ TÜRK ADALARI
Yunanistan'ın Türklerden gasp ettiği adaların Yunan adaları
olarak adlandırılması ve kendi esnafımız ekonomik sıkıntı
içinde iken Türk halkının bir bölümünün Yunan adalarına tur
adı altında düzenlenen turistik seyahatlere katılarak ezeli
Türk düşmanı Yunanlıların ele geçirdiği adalara döviz
bırakmaları ve işgalci Yunanistan'ın ekonomik gelişmesine
destek vermeleri Türk milleti açısından utanç verici ve ibretlik
bir durumdur. Bu gerçek artık görülmeli ve bu turlara katılan
“Türk” vatandaşları toplumca ayıplanmalıdır.
Bu yapılmadığı takdirde söz konusu aymazlık devam edecek,
Yunanlılara bırakılan döviz Türk askerine mermi olarak geri
dönecek ve bundan Türk milleti zarar görecektir.
SAHİLDEKİ FAHİŞ FİYAT SORUNU
Yunanlıların işgal ettiği kadim Türk adalarına düzenlenen
turlar için Türkiye’nin sahil kesimlerindeki lokanta ve benzeri
tesislerde vatandaşa fahiş fiyatlarla hizmet sunulması daha
ucuz fiyatlar uygulayan adalara yapılan turistik seyahatler için
mazeret teşkil etmemelidir. Bunun önlenmesi o il ve
ilçelerdeki mülki makamların ve belediyelerin görevidir.
Söz konusu mülki makamlar ve belediyeler görevlerini
yapmıyorsa onları uyarmak, görevlerini yapmaya zorlamak ve
fahiş fiyat uygulayan tesislere karşı boykot uygulamak da bir
vatandaşlık görevidir.
Vatandaşlarımızın bu çarpık durumla mücadele etmek yerine
Yunanlıların gasp ettiği kadim Türk adalarına seyahat ederek
buralara döviz bırakmaları ve sınır kapılarında maruz
kaldıkları hakareti sineye çekmeleri utanç duyulacak bir
durumdur.
Türk milletinin tarihini unutmuş olan ve güncel gelişmelerden
de haberdar olmayan bu bilgisiz ve dolayısıyla bilinçsiz
bölümü artık silkinerek kendine gelmelidir. Gençleri “Benim
yetiştirilme tarzım Türkleri sevmeme engel” diyen, ilkokul
matematik ders kitaplarında öldürülen Türk sayısı üzerinden
öğrencilerine dört işlem öğretilen ve milli marşında
öldürdükleri Türklerden “köpekler ölürken Allah diye
böğürüyordu” diye bahseden Yunan toplumuna karşılık, okul
kitaplarından Yunanlılarla ilgili olumsuz bilgiler ile “dost
düşman” ve “gazişehit” kavramlarının AB fonları ile
ayıklatıldığı ülkemizde RumYunan sempatisi aşılayan TV
dizileri ve hâttâ reklamları vasıtasıyla insanımız “Bir Rum
bulsam da sarılsam” durumuna getirilmektedir. Medyadaki
etki ajanlarının etkisinde kalan bu insanlarımız Yunan
adalarını ziyaret edemedikleri için kendilerinde eksiklik
hissedecek ve “bugüne kadar nasip olmadı” diyecek kadar
değerlerinden kopuk hale getirilmişlerdir.
Diğer taraftan, söz konusu adaların coğrafi güzelliklerinin de
Türkiye sahilleri ile kıyaslanması mümkün değildir. İnsanımız
çakıl taşlı plajlara ve makilik yeşil alanlara gitmekte ve yakın
tarihte adalarını satışa çıkartacak kadar ciddi mali krize giren ve Türkiye’ye karşı düşmanca davranışlar içinde olan
Yunanistan’a maddi destek sağlamaktadır.
Patrikhane’nin, Ruhban Okulu’nun ve adalara sokulmayan
Türklerin tartışıldığı bu dönemde Yunanlıların Kıbrıs'ta
işledikleri savaş suçlarına ve insanlığa karşı suç fiillerine
bizzat tanık olmuş bir Kıbrıs gazisi olarak yukarıdaki hususları
Türk milletine aktarmayı ve Mehmet Akif Ersoy’un aşağıdaki
ünlü sözünü hatırlatmayı bir görev addediyorum:
Tarihi “tekerrür” diye tarif diyorlar..!? Hiç ibret alınsaydı,
tekerrür mü ederdi?
DİPNOTLAR:
(1) Mustafa Kemal Paşa’nın 25 Aralık 1922 tarihli Le
Journal muhabiri Paul Ario’ya demeci.
(2) Justin McCarthy, “Ölüm ve Sürgün: Osmanlı
Müslümanlarının Etnik Kıyımı.”, Türk Tarih Kurumu,
Çeviren: Fatma Sarıkaya, 2.Baskı, Ankara, 2014, s.10.
s.1213.