Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da Ümit Özdağ'ın ABD'nin kaos planları çerçevesinde başlattığı "iç savaş çıkacak" korosuna katıldı. Davutoğlu, "Özellikle bu kış bazı olaylar yaşanabileceğinden endişe ediyorum" dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, seçim, cumhurbaşkanı adaylığı, ekonomik kriz ve ittifaklar üzerine açıklamalarda bulundu. Davutoğlu, "Özellikle bu kış bazı olaylar yaşanabileceğinden endişe ediyorum" diyerek ABD'nin kaos planları çerçevesinde yürüttüğü "iç savaş" propagandasına katılmış oldu.

Davutoğlu'nun t24'e verdiği röportaj şöyle: 

Türkiye'de de seçimler kaybedilse bile iktidarın yönetimi devretmeyeceğine dair zaman zaman tartışmalar oluyor. Nasıl bakıyorsunuz buna?

Bu tür bir risk mevcut olsa bile, Türkiye'de seçim sonuçlarına uyulmaması gibi bir tartışmanın yaygınlaşmasını tehlikeli bulurum. "Şüyuu vukuundan beter" der eskiler. Bu tür söylentilerin yayılması olmasından daha tehlikelidir, çünkü daha seçimler olmadan sandığa, seçime ve demokratik sisteme güveni sarsar. Sandık siyasal bunalımların tek çözüm aracıdır. Ona güven sarsıldı mı, toplumsal gerilimler tırmanır. Ayrıca bu söylentilerin yayılması bu tür kötü senaryoların gelişmesini tetikleyen sonuçlar doğurabilir.


Türkiye'nin uzun demokratik sürecinde, seçimlerin yapılış şeklinden sonra iktidarı kaybeden birinin iktidarda kalması ihtimalini mümkün görmüyorum. Ama eğer halkın böyle bir kaygısı varsa, bu konuşuluyorsa bizim muhalefet olarak seçimlerin adil bir şekilde yapılacağı, kaybedenin iktidarı barışçıl yollarla kazanana devredeceği yönünde teminat vermemiz lazım. Bizim görevimiz bu tip spekülasyonlar üzerinden kaygı büyütmek yerine gerekli tedbirleri almak. Şunu da özellikle söyleyeyim. Biz muhalefetteki partiler olarak da Gelecek Partisi olarak da seçim sonuçlarını herkesin kabul etmesi için gereken her türlü mücadeleyi vermeye de hazırız.


Bir yandan iktidara da çok uzak olamayan bir cemaatin başındaki isim öte yandan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ bir iç savaş riskinden bahsediyor. Siz bir taraftan korkunun endişenin yaygınlaştırılmaması gerektiğini söylüyorsunuz ama bu riskler konuşuluyor.

Şunu ifade edeyim bilinçli ve sorumlu her siyasetçi her senaryoya hazırlıklı olmak zorundadır. Maalesef Türkiye'nin içinde bulunduğu kutuplaşma ortamı çok olumsuz senaryoları gündeme getirecek özelliklere sahip. Eğer bir ülkede bu kadar hızla yaygınlaşan bir kutuplaşma varsa, eğer bir ülkede yoksullaşmanın sebebi olan böyle bir yolsuzluk ortamı varsa, organize suç örgütleri cirit atıyorsa, böyle bir yerde istikrar olması çok zor.


Özellikle bu kış ile ilgili gerçekten ben çok kaygı duyuyorum. Bu kış özellikle ekonomik şartlar bağlamında bazı olaylar yaşanabileceğinden endişe ediyorum. Hepimizin bütün devlet ve siyaset adamlarının makul bir noktada buluşması lazım. Seçimlere suhuletle gidilmesi lazım. Bu tür söylentilerin yayılmasını doğru bulmam ama net konuşmak gerekirse bu kış bu tip toplumsal risklerin oluşması durumu ile karşı karşıya kalabiliriz. Ekonomik durum sebebiyle bu risk var. Gittiğim yerlerde toplumsal bir basınç olduğunu görüyorum. Ekonomik sıkıntılardan kaynaklanabilecek toplumsal gerilimler konusunda hepimizin müteyakkız ve dikkatli olması gerekiyor.

7 Haziran 1 Kasım arası hep akıllara geliyor tabii. Siz o dönem başbakandınız. 10 Ekim davasının 16. duruşması vardı dün. Orada sizin de dinlenmeniz istendi. O günlerde yaşananlarla ilgili söyledikleriniz de oldu. O sürece benzer bir risk görüyor musunuz siz?

O günler terörle mücadele anlamında zor günledi. Bir yandan PKK terörü bir yandan IŞİD terörü. Bir taraftan terörün her türüne karşı çetin bir mücadele verdik, diğer taraftan da ekonomik istikrarı korumak ve adil ve objektif kriterlere uygun bir seçimi gerçekleştirmek için büyük bir çaba gösterdik.

O günden bugüne değişen önemli bir nokta var: Ekonomik şartlar. O günlerde terörle mücadeleye ve iki seçime rağmen Türkiye'de tüketici enflasyonu yüzde 7 ler, üretici enflasyonu yüzde 5'ler, dolar 2.80 TL civarındaydı. Kişi başına gelir 11 bin dolara yakın düzeydeydi. Risk primi ise 260 bandındaydı. Bugün ise TÜİK rakamlarına göre bile tüketici enflasyonu yüzde 78, üretici enflasyonu yüzde 138, dolar 17.50, Türkiye'nin risk primi ise 900'ü aştı. Yani kıyas kabil değil. O zaman bir yıl içinde iki seçime ve yoğun bir terörle mücadeleye rağmen ekonomi son derece iyi bir performans gösteriyordu ve insanlar özellikle de gençler geleceğe ümitle bakabiliyorlardı.

Şimdi ise tam aksi. Yaygın intihar vakalarına kadar giden yoğun bir karamsarlık ortamı var. En vahimi de kendi fanuslarında yaşayan iktidar mensupları bunun farkında değil. Bir taraftan toz pembe bir tablo çizerken diğer taraftan toplumsal gerilimi tırmandıran bir söylem kullanıyorlar. Enerji, gıda ve kira fiyatlarının daha da artacağı kış aylarından çok kaygılıyım.

İktidardakilere sesleniyorum: Ya hemen seçime gidin ya da rasyonel ekonomik politikalara yönelin ve toplumsal gerilime dayalı politikalardan kaçının. Ateşle oynamayın, kendinizi de ülkeyi de felakete sürüklersiniz.