29 Ekim'de halkçı, milliyetçi, muhafazakâr, sosyalist eğilimlerde; politikayla ilgiliilgisiz geniş bir kesim, ülkeye ve kurucu değerlere olan bağlılığını ifade etmek üzere millî mekânlara akın etti.
Millî Savunma Bakanlığı’nın paylaştığı verilere göre, 29 Ekim 2025’te Anıtkabir'i ziyaret edenlerin sayısı, bir önceki yıla göre yüzde 49 artışla “1 milyon 124 bin” kişi oldu. 2024'te bu sayı 754 bin 920 idi.
O gün orada olanlar, yoğunluk nedeniyle binlerce yurttaşın kapılardan geri döndüğünü de biliyorlar. Her millî bayramda Anıtkabir, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Müzesi ve mevcut TBMM binası başta olmak üzere bu alanlar ve arasındaki bağlantı yolları doluyor, taşıyor.
Aynı gün sosyal medyada ise “dindar” ve “AK Parti destekçisi” kimlikleriyle öne çıkan bazı kullanıcıların, Cumhuriyet Bayramını kutlayan ve Atatürk'e sevgi gösteren muhafazakârlara linç girişimi vardı.
KARŞILIĞI OLMAYAN TAVIR
Hatta gözleri öyle dönmüştü ki, kendilerini sözde fedaisi olarak gördükleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a da ateş püskürüyorlardı. Atatürk'ün yapay zekâ ile yer aldığı bir kısa filmle Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu kutlayan Devlet Başkanını ve partisini tehdit ediyorlardı.
Türkiye’de hiçbir belirleyici karşılığı olmayan bu tavır, siyaset düzleminde çok yanlış olmanın yanında bir cahilliği, sorumsuzluğu aynı zamanda tutarsızlığı da ortaya koyuyor.
Çünkü çarşıda, pazarda, işte, okulda, mahallede; kısacası gündelik hayatta şahit olduğumuza göre muhafazakâr camianın kahir ekseriyetle millî değerler ve kurucu lider Mustafa Kemal Atatürk’le bir sorunu yok.
Örneğin 29 Ekim günü, hem Türkiye Gençlik Birliği (TGB)’nin yürüyüş kortejiyle hem de kendi iradesiyle Anıtkabir’e gelen on binlerce muhafazakâr katılımcı dikkat çekti. Bu, aslında her yıl gerçekleşen bir durum.
VERİLERLE KURUCU LİDERE BAKIŞ
Area Araştırma’nın bu yıl Mayıs ayında yaptığı çalışmaya göre Türkiye’de “Kendinizi hangi sosyopolitik kimlikle tanımlarsınız?” sorusuna tek cevap üzerinden en çok verilen yanıt yüzde 32.7 ile “Atatürkçü.”
İkinci yanıt ise yüzde 29.3 ile “Türk milliyetçisi.” Üçüncü sırayı yüzde 11.8 ile “Sosyal demokrat” alıyor. Ardından yine 11.8 ile “Muhafazakâr” 5.9 ile “İslamcı” 4.1 ile “Sosyalist” 2.5 ile “Ülkücü” 2.0 ile “Kürt milliyetçisi” geliyor.
Seçmen davranışına inildiğinde Metropoll şirketinin Kasım 2023’teki araştırmasına göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisi Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) seçmeninin yüzde 82.4’ü Atatürk’e şükran duyuyor.
Bu oran Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)’nde yüzde 92.9 seviyesinde. Yeniden Refah Partisi seçmeninin yüzde 60’ı burada olumlu konumlanırken “Diğer Partiler” seçeneğinde yüzde 84.6’ya tekabül ediyor.
BÜYÜK DUYGU BİRLİĞİ
Kimilerini şaşırtacak şekilde Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) seçmeninin dahi yüzde 79.8’i şükranını bildiriyor.
İş ülke geneline vurduğunda yüzde 86.4’ün şükran duyduğu, yüzde 10.2’nin duymadığı ve yüzde 3.4’ün “Fikrim yok” dediği aktarılıyor.
Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün Ekim 2024’te yayınlanan anketine göre ise Atatürk hakkında olumsuz kanaat bildirenler yalnızca yüzde 5.8’lik bir dilim.
Tüm bu sonuçlar da muhafazakâr vatandaşların ezici çoğunlukla millî değerler ve Atatürk’le sorununun olmadığını, bilakis el üstünde tuttuğunu ispatlıyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sadece muhafazakâr tabandan oy almadığı da anlaşılıyor.
Bu iklimin tekrar su yüzüne çıkmasında Türkiye’nin varlığına ve bütünlüğüne yönelik iç ve dış tehditler ile onlara karşı mücadele arayışının büyük payı var. Zira milletler zor zamanlarda millî kimliklerine dayanarak ve tarihi kahramanlarından esinlenerek direniyorlar. Bu büyük duygu birliğinin yaratılmasında geçmişin yapay ayrışmalarının tasfiye edilmesinin katkıları da yadsınamaz.
TAMAMIYLA HALKIN İRADESİ
Yukarıda özetlenen Atatürk sevgisi ve millî değerlere bağlılığın tamamıyla bir halk iradesi olduğunu özellikle not düşmek gerekir.
Temel çatışma ve çelişkinin küresel emperyalist güçlerle millî devletler arasında cereyan ettiği günümüzde, Türkiye’ye yönelik tehditler aydınlara ciddi bir sorumluluk yüklüyor. Ülkeler içindeki ve bölgesel çaptaki siyasi cepheler de bu denkleme göre şekilleniyor.
O nedenle hem son Türk millî devletinin kurucusu Atatürk’e düşmanlık yapıp hem de Gazze’deki yetimin hakkı korunamaz. Çünkü Atatürk’e karşı takınılan her düşmanca tavır, Filistinli mazlumun hakkını savunacak olan Türkiye Cumhuriyeti devletini iç cephede zayıf düşürür. Neticede İsrail’e yarar sağlar.
“Savunulduğu” iddia edilen lider ve siyasi partiye zarar da cabası.
Atatürk Türkiye’dir, bütün Türk milletinin değeridir. Herkesin 102 yıldır değiştirilemeyen ve asla değiştirilemeyecek olan bu gerçeği idrak ederek tutum ve davranışlarını gözden geçirmesi kendi hayrınadır. Aynı önerme Atatürk’ü suistimal edenler için de geçerlidir. Onların da foyası meydana çıkmaya başlamıştır.
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!
Aydınlık






















