Emin Çölaşan 26 Ocak 2012 günlü Sözcü Gazetesi’nde “Mason Locasında Kavga Var” başlıklı bir yazı yayımladı. E. Çölaşan, yazısında, mason olmadığını belirttikten sonra şunları söylüyordu: “Mason localarında siyasi tartışma yapılmaz. Particilik yoktur ve kesinlikle yasaktır. Ama masonlar genelde laik, yurdunu seven, Atatürk ilkelerine bağlı, ülkenin bütünlüğüne sahip çıkan insanlardır.”
Ali Rıza Üçer de bu değerlendirmeleri eleştirdi: “Emin Çölaşan ve Masonluk” (Emin Çölaşan ve Masonluk).
E. Çölaşan’ın anlattıklarına göre, Milli Eğitim Bakanlığı ilköğretim okullarında Arapça dersler başlatmaktadır. Bu konudaki belgede, Talim ve Terbiye Kurulu başkan ve üyelerinin imzaları vardır. Bu belgeyi imzalayanlar arasında masonların Pergel Locası’nın üstadı muhteremi, yani locanın başkanı olan Ahmet Sönmez de bulunuyormuş. Ahmet Sönmez 2 Mayıs 2000 tarihinde mason locasına dahil olmuş. Bu kişinin böyle bir metne imza atması mason locasında eleştirilmiş. Bu tavra karşı çıkanlar durumu Ankara’daki en üst makama şikayet etmişler. En üst makam, Türkiye’deki en üst makamın (büyük üstadın) Ankara’daki temsilcisi olan Büyük Üstad Vali Kaymakamlığı imiş. Bu makamın şikayete yanıtı şöyle olmuş: “Cemiyetimizde, devlet memuru kardeşlerimizin sayısında zaten büyük azalma var. Mecbur kaldığı için böyle yapmıştır. Hakkında işlem yapılmasına gerek yoktur.”
Masonluk kurumunun laiklik konusundaki duyarlılığının sınırları günümüzde bu kadardır.
İslamcıların önder kadrolarının kapitalistleştiği bir Türkiye’de, laiklik mücadelesi, işçiyi sömüren patron İslamcıya karşı işçi sınıfının mücadelesi biçiminde gelişecektir.
Özgürlük, laiklik, demokrasi, insan hakları, bağımsızlık birçok insanın ortak değeridir.
Politikayla ilgilenmeden bu ilkeler için mücadele edilebilir mi?
Masonluk kurumu, politikayla ilgilenmediğini belirtiyor. Peki, laikliği nasıl savunacak?
Laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi kararıyla belirlenmiş AKP’ye karşı açık tavır almayan bir örgütün, laiklik savunusu inandırıcı mıdır?
AKP’nin özgürlüklere, demokrasiye ve insan haklarına yönelik saldırıları karşısında sessiz kalmak olur mu?
Türk ulusunun birliğini, Türkiye’nin üniter yapısının bütünlüğünü ve bağımsızlığını savunduğunuzu ileri süreceksiniz.
Peki, bunlara yönelik saldırıları örgütleyen, destekleyen, finanse eden, AKP’ye destek veren ABD ve Avrupa Birliği’ne karşı çıkmadan bunlar savunulabilir mi?
Sevgili hocam Alpaslan Işıklı’nın hep tekrarladığı bir doğru vardır. Türkiye’de irticanın ve bölücülüğün arkasında daima emperyalizm bulunur.
Emperyalizmle mücadele etmeden irticayla ve bölücülükle mücadele edilebilir mi, laiklik, demokrasi, insan hakları, özgürlük ve bağımsızlık savunulabilir mi?
Atatürk, Türkiye demokratik devriminin zirvesidir. Atatürkçülüğün en güzel tanımı, altı oktur; 1924 Anayasasındaki (1937) ifadesi şöyledir: “Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Lâyik ve Devrimcidir.”
Bunlar, Türkiye koşullarında aydınlanmacılığın, demokratik devrimciliğin ana ilkeleridir. Bunların temelinde de antiemperyalist olmak yatmaktadır.
Türkiye’de çağımızda aydınlanmacı olduğunu düşünenlerin turnusol kağıdı veya mihenk taşı, antiemperyalizm ve bu altı ilkedir.
Masonluk kurumu bu ilkelere uygun davranmamaktadır; emperyalizme karşı çıkmamaktadır.
Bunlar olmadı mı, yapılan iş, etsiz sucuğa, fasulyesiz piyaza döner; Atatürkçülük, cumhuriyet bayramlarında lüks otellerin salonlarında balo düzenlemekle sınırlı kalır.
Aydınlık