Pandemi hayatın belirleyicisi olmanın ötesine geçerek hâkimi olmaya başladı. İnternet ve akıllı telefon trafiği giderek en önemli iletişim seçenekleri haline geldi. Sürekli mesajlar alıyorum. Çalışma saatleri, iş yoğunluğu, işyeri kavramı çoktan değişti… Hattımın diğer ucunda Sayın Zafer Bilgin var. Zarif birkaç cümlenin ardından tüm yaşananlar üzerine görüşümü almaktan söz ediyor. Sorusu: “yenidünya düzeni kavramının sanat boyutunda düşündürdükleri…”
Konu ilginç… Gündem heyecanlarımla göbekten örtüşüyor. Ben tiyatro alanından biriyim. Deneyimlerimden yola çıkarak aklımın yettiği, dilimin döndüğünce düşüncelerimi özetlemeye çalışıyorum…
İnsanoğlu anlam arar
İnsan anlam arayan, keşfeden ve eyleme geçen bir varlık. Yaşama ne kattığı ve nasıl katıldığı önemli. Her ânın bir değer, doğuş olduğu unutulmamalı. Pandemi de bu sürece dâhildir. Yaşanan rastlantıdan çok sonuçtur. Geleceğin tohumları geçmişe ekilenler üzerinden elde edilir. Pek çok öğretinin kast ettiği “ânı yaşamak” konusu bu bağın dışında algılanmamalıdır. Yenidünya düzeni insani olana yabancılaşsa da sanat bilge yöntemler sunan insani kıymetini hep koruyacaktır. Evirilen yanımız bilgiyi işleme ve onu kullanma yetimizken, değer üreten erdemler kalıcı önemini sürdürmeyi bilecektir. Kaos etik dışı bir yaklaşımın algımızı kapatma sorunudur. Sanat oyunbozan ortak kadim zekânın akıl, öneri dolu insani gücüdür. Bu tespitlerle konuyu adımladığımızda sanat ve sahte sanat ölçülerini netleştirip, ayıklamak önem kazanıyor. Yenidünya düzenini olumlu şekillendirecek devrimci yaklaşım, sanat alanındaki tartışmaları göz ardı etmeden aranmalıdır. Sanat her an yeni ve yenilikçi varlığını eserleri ile ortaya koyacak ve koruyacaktır.
Dünya evlere sanat, düşünce mağaralarına kapandı
Ülkeler birbiri ardınca kapandı. Sokaklar boşaldı. Doğa kendini onardı. Tercihimiz soruldu. Özgürlük mü? Güvenlik mi? Sağlık birinci önceliğimizdi. Satranç terimi ile çekilen şah hamlesi karşısında açmazdaydık… Bir virüsün tetikleyici hızında sınava alınmıştık. Konu kullanıma ve kullanılmaya açıktı. İnsanoğlu üç noktada mücadele vermişti. Doğa ile olandan bilim, kendi ile olandan vicdan, yönetim ile olandan özgürlük çıkmıştı. Bu kazanımlar sanatın bilgi alanının da ölçütleriydi.
Coğrafya ekonominizi belirler, kaderinizi çizer
Paylaşmayı bilmeyen kazancını koruyamaz. İhtiyaçlar sonsuz da olsa onu sınırlayacak bilgeliğe erişmeden mutluluğa varılamaz. Dibi olmayan kuyuya atılan taş kaybolur… Sanat insanın kendini buluşudur. Zihinsel açlığını doyurur. Paylaşmayı öğretir. Kaderinizi değiştirir.
Sevgi aşkta sınanmadan evrim tamamlanmayacak
İnsanoğlu bu sınavdan da elbette başarı ile geçecektir. Pandemi unutulacak tarih olacaktır. O gün kurguladığı yenidünya düzeni aradığı anlam, gerçekleştireceği eylem, kendini taşıyacağı hedef ve seçimleri ile ilişkili olacaktır. Sevgi aşka, taşınmadan evrimi eksik, barışı yarım kalacaktır.
Sanat her virüsü alt edecek güçte bir virüstür
Sanat ortada gezinen kuru gürültünün ardında saklı damardan gürül gürül akan nehirdir. Pandemi ya da günlük sığı soru ve sorunlar onu perdeleyemez. O bilir ki varlık ve yokluk bir seçenek değildir. Bütünün kendisidir. Çemberin sonunu arayan kendinde kaybolur. Sanat sonsuz var oluştur.
Yenidünya düzeni bir gazoz açacağı olmasın…
Bir şişeyi açtığınızda önce gazı kaçar. Kalan zamanla nefasetini kaybeder. Elinize bir şişe çöp kalır. Yenidünya düzeni böyle bir gözbağı düzeneği olabilir mi? Elbette olabilir… Öncelikle uyanık bir akılla diri kalmak zorundayız.
Bu sınavdan tavşan çıkar mı?
Hepimiz sınavdayız. Bu süreçte kâğıdıma üç tiyatro oyun metni ile bir şiir sığdırabildim. Bir yıl içinde bu kadar verimli olduğumu hiç hatırlamıyorum. Değişim kaçınılmaz olduğunda o değişimin yönünü ve hedefini belirlemek önem kazanır. Sanat öncü tavrıyla ilk sözü söyleme cesaretini gösterir.
“Mikroplar” Kenter kardeşlerin ışık taşıyan anısına yazdığım bir tiyatro oyun metni oldu. Sirius, 6. BL. Matematik Yıl 0202 Kuzey Kutbu – Dünya 36◦ K. – 26◦ D. Ya da “burada bugün” olarak belirlenen yer ve zamanda geçiyor. Yapay zekânın insan duygularıyla donatıldığı bir teknolojide, totoliter düzende virüs sorgulanıyor.
“Bir gün her şey daha iyi olacak, işte umudumuz, bugün her şey daha iyi, işte yanılsama.” (Candide / Voltaire)
Yapay zekâ üretim etiği günümüzde aşağıdaki temel ilkeleri içerirken bile günün ve geleceğin sorunlarının çözümünde yetersiz kalmaya aday gibi duruyor.
1 Yapay zekâ asla bir insana zarar veremez veya eylemsiz kalarak bir insana zarar gelmesine göz yumamaz.
2 Yapay zekâ birinci ilke ile çelişmeyen durumlarda insanların emirlerini yerine getirmelidir.
3 Yapay zekâ ilk iki ilke ile çelişmeyen durumlarda kendi varlığını korumalıdır.
Hamile kadını acil doğuma götüren yapay zekânın kullandığı aracın önüne bir çocuk atladığında yapay zekânın vereceği karar acaba ne olacaktır?
“Alvero” oyun metnim belirsiz bir zamanda siber suç çetesi içinden, alvero kod adlı kişinin klon (kopyalama) olduğunu keşfetmesi ile başlayan hesaplaşmasını sorgulamakta…
“Her şeye rağmen insanoğlu, umut saklı geleceğe yürüyüşünü cesaretle sürdürüyor. Bir karşı kıyı fikrine yolculuk hali bu… Düalite! İkilem sadece dünyanın bir özelliği…”
“Paralel Konakta Zaman” adlı oyun metnim ise 1999 yılından geriye giderek milenyum öncesinden paralel evren konusunda tarihsel bir sorguyu başlatıyor. Vefalı dostlar ile usta kalem Hayati Asılyazıcı’ya ithaf bir oyun bu.
“Bu dünya düşünenler için bir komedya, hissedenler için bir tragedyadır. Bundandır ki Demokritos gülmüş, Herakleitos ağlamıştır.” (Horace Walpole)
“Göklere derin bir gözle bakın... Yıldızlar gelecekte bizim gördüklerimiz olmayacak... Torunlarımız farklı yıldızlara bakıp bizim şiirlerimizi okuyacak… Sayfalar hatta satırlar, süzülerek geçebildiğimiz o geçitler kurabildiğimiz kontekst kadar… Milyarlarca yıl önce… Su, amonyak, metan… Mor ötesi ışık altında ayrıştırıldığında öncü moleküler diziyi oluşturdu… Oyuna canlı organizma böyle katıldı… Dünya evimiz ve onu tehdit edecek eylemler içindeyiz... İnsan kozmik bir tozdan gelişimini sürdüren o ilk ana ait muhteşem bir enerji.”
Değişmeyen tek şey değişim
Görünen o ki yenidünya düzenin önümüze servis ettiği sorular ve sorunlar çerçevesinden bakıldığında tartışma, Danimarka prensi Hamlet’in oidipus kompleksinin ötesinde ve daha varoluşsal seviyede olacak gibi duruyor. Bu iri cümleyi kurarken sanatın ve sanatçının yorum gücünü saklı tuttuğumu belirtmek isterim. Süreç tamamlandığında daha farklı bir içerik, plastik, kurgu ve anlayıştan söz etmek zorunda kalacağımız gerçeği de ortada. Yeni kavramı artık yeni bir dil kurmanın gereğini de zorluyor.
Toplumsal kaygılar tikelden tümele kapsamlı bir sorguyu başlattı.
Bireysel açmazında sıkışan insan artık kolayca teslim alınan kalelere dönüştü. Geçmişten gelen büyük kazanımlarını tek tek terk etmeye hazır. Kitlelerin ideolojisi olmaz. Bu kapı erk için yumuşak karın anlamı taşır. Tek tipleşen ve ötekileştirilen topluluklarda sürü mantığı günden güne geliştirilmekte. İnsan bu bağlamda yönetilmeye ve yönlendirilmeye açık hale geldi. Önüne gelen soruların insani olup olmadığına bakmaksızın yanıtlar aramayı deniyor. Oyunu kuranlar sınırları çiziyor, birey çaresizliğinde boğuluyor. İnsanoğlu, bilim, vicdan, özgürlük kavramlarının “yaşam – yaşamak” anlamına geldiğini bir şekilde hatırlamak zorunda. Sokrates, “sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez” demişti. Sanat bu bilge gücü insana geri verebilir. Bu hafızayı iade edebilir... Dünyayı kibirle yönetme çabasında olan hırslar için sanat bu anlamda bir tehdittir. Onların ekonomik temelli adımları dikkatle sorgulanmalıdır. Aşı konusundaki kâr arayışları dünyanın ekonomik ölçütlerde geldiği noktanın açık delili değil ise nedir? 1749 yılında Çiçek aşısını bulan İngiliz hekim Edward Janner, çalışmalarının sonucundan telif talep etmeyecek kadar insanlık sevgisi ile dolu bir emekçi olmasaydı, bugün ulaşılabilir bir bedelle bu büyük tehlikeden korunabilir miydik?
Herkes sanatçı olduğunda sanata gerek kalmayacak.
“Bütün öğretiler pencere camını andırır. Arkasındaki gerçeği görürsün de, cam, seninle gerçeği ayırır.” (Halil Cibran)
Sözü şiire bağlayalım. Mart 2020 de yazdığım dizelerin yorumunu sizlere bırakıyorum. Sağlıkla kalın…
Jüstinyen Sen Ha!
Herkes kadranında tutsak.
Zamana mekân bulunmasa
akrep anlatır mıydı yelkovanı,
bir kuşla yalın yapalak?
Cenevizli o kırık taş süzüyor
eğreltiotuna yaslı şarkıları.
Tahta masada bir paslı sevinç
batarak kalbimize sivriltiyor anı.
Ordan burdan konuşuyorsun…
Gözlerine bulanıyor kadehim.
Mezeler dizeli kalbim dilim
geceye düşen ayda yürürcesine
çek sevgini sık tabağa diyorum
sen balığı limonla süsledikçe.
Hayat nedir? Yazılmaz genimize.
Koşan fotonlar hükümlü boşlukta.
Heceler kelimelerle örgütlenmeli
izin vermeli ki özgürleşsin dünya.
Ve atomlar… Onlar sayıdır sözlükte.
İleti, imliyor çağı denklem hızında.
Mülkiyetli yıldızlar, lotarya, curcuna…
Garson avda, maişet derdinde.
Kromozon, DNA, nükleik asit,
fasulye, börülce anlamak nafile.
Yağmur bekliyorum diyorsun…
Ölüyorum, özleyip gülümsüyorum.
Kıtalar, gut ya da açlık bahane.
Garson suları tazeliyor ansızın.
Taze olan ne var ki masada.
Soruyorum? Bir sessizlik alıyorum.
Sen renkleri unutmuş olmalısın…
Bu basamaklar hangi telde
kırdı yalnızlıklarını? Susuyorum.
Bir daha derken bin yıl yenildi
Jüstinyen… Biliyorum.
Masallar yakaran şarkılardır.
Bir devirdi. Kedi devirdi.
Altına zincir çekilen haliçti.
Sanki “corona” dan önceydi…
Kızıl tene boynuzken Haliç,
O da şarkılar söylerdi.
Şeytan diyor sev dibine kadar.
Sözüne sadıktır ölüm.
Yağan karda nasılsa erir sevdalar.
Bu dem daralan, çöken
kırılır, katlanır kara geçitler,
NH2 –CH(R)COOH,
O2, CO2 avuçlarımızda olan.
Sen biterken o da biter.
Kadim sedirleri kesen zalim,
bu baharı da derdiyle biçer.
Deniz biter olur gülüm, geçer.
Sen bulutlarla bakarsın…
Bir şairle karıştırır Jüstinyen’i
garson, kahkahalar atarsın.
Dört kez döner dünya ya da sana.
Yaş alır eskir, asitlenir yağarsın.
Cep telefonun çalar ağlarsın.
Bir ikon yollar yaşlanırsın.
(Yok sana’ ki bu meyden nasip!)
Kafeste saklı kitapta ayraçsın.
Şişeler bir biri ardınca kapanır.
Hala geç kalma telaşındasın.
Yıl bilmem kaç, takvim jülyen
Sen ha! Ha sen jüstinyen…
Kadınları genç bu dünyanın.
Yoksa sen mi yaşlısın?
Aydınlık