Türkiye NATO içinde bağımsızlığını yitirdi. Türkiye, NATO zincirini kırdıkça bağımsızlaşıyor. NATO’dan çıkalım, Gladyo’dan kurtulalım, güvenliğimizi sağlama alalım. NATO’dan çıkalım, Ekonomik Kurtuluş Savaşımızı zafere ulaştıralım. NATO’dan çıkalım, Asya uygarlığının öncü konumlarına yerleşelim.

NADİR TEMELOĞLU

Kiras’ın çarpıtmaları ve gerçekler

Karar yazarı İbrahim Kiras, “Ukrayna ‘Türkiye’ olur mu?” başlıklı bir yazı yazdı.
NATO’cuların bilindik tezlerini tekrarlıyor. Türk kamuoyunun Ukrayna savaşına bakışında bir çarpıklık olduğunu iddia ediyor. Kiras’ın tezlerini ve gerçekleri madde madde anlatalım:

RUSYA NEDEN MÜDAHALE ETTİ?

Kiras: “Rusya’nın güç kullanarak komşu ülkelerin egemenliklerini çiğnemesine, ‘Benim doğal ve tarihî mirasım’ diyerek başka milletlerin toprakları üzerinde hak iddia etmesine itiraz etmeyi ‘Amerikancılık’ diye görenler bile var.”
1. Sovyetler Birliği 1991’de dağıldı. Putin, “1990'da Almanya'nın birleşmesi tartışılırken ABD'nin, Sovyet liderliğine NATO'nun askeri varlığını bir milim doğuya doğru genişletilmeyeceğine dair söz verdiğine” sıkça değiniyor. Fakat bugüne kadar NATO’ya Doğu ve Güneydoğu Avrupa'dan 16 ülke katıldı.
2. 5 Eylül 2014’te Minsk’te Ukrayna, Rusya Federasyonu, Donetsk Halk Cumhuriyeti, Lugansk Halk Cumhuriyeti ve Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT) temsilcileri tarafından imzalandı. 12 Maddelik Minsk Protokolü’nün bazı maddeleri şöyleydi: Derhal ateşkes ilanı edilmesi, Ukrayna'daki silahlı gruplar askeri donanım, savaşçılar ve paralı askerlerin geri çekilmesi, ateşkesin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından gözlenip denetlenmesi, Donetsk ve Lugansk'taki isyancıların elindeki bölgelere yönetim yetkileri devredilmesi, UkraynaRusya sınırının AGİT tarafından gözlenmesi ve sınırda tampon güvenlik bölgeleri oluşturulması, kapsayıcı ulusal diyaloğun devam ettirilmesi, Donetsk ve Lugansk'ta erken yerel seçime gidilmesini içeriyordu. Fakat Ukrayna 8 yıl boyunca anlaşmayı ihlal etti.
3. Ukrayna’da 2014’te Maidan Darbesi yapıldı. O zamandan beri ABD’nin eğitip donattığı neonazi Azak Taburları, yönetimde önemli bir yer tutuyor.
Yani sorun NATO’nun genişlemesi, Ukrayna’nın anlaşmalara uymaması, neonazi çetelerin katliamları.

Türkiye o alanda dünyada 2. sırada
0:00 / 0:00
Türkiye o alanda dünyada 2. sırada
0:01 / 0:07
Detaylar

TÜRKİYE’YE TEHDİT
RUSYA’DAN MI GELİYOR?

Kiras: Türkiye’ye yönelik tehditler 250 yıldır kuzey komşumuzdan geliyor. Çünkü ülkemizin coğrafi konumu ve diğer jeostratejik özellikleri bizi Rus yayılmacı siyasetinin hedefi yapıyor. Buna karşılık aynı özelliklerimiz bizi Rus yayılmasından zarar görme riski taşıyan Batı ülkeleri için “işbirliği yapılması zorunlu aktör” haline getiriyor. Dolayısıyla bağımsızlığını ve egemenliğini korumak için Batı savunma sistemi içinde yer alan Türkiye’nin durduğu yer doğru yerdir.
1. Türkiye’yi bölme ve parçalama 200 yıldır, Batı’dan geliyor. Çarlık Rusya’sı da zaman zaman bunlara katıldı. Fakat Türkiye 100 yıldır Rusya ile sorun yaşamadı. Aksine sorunlarını birlikte çözdü. Çanakkale Zaferimiz, Ekim Devrimi’ni yarattı. Türkiye ve Sovyetler, Kafkaslarda İngiliz Seddi’ni birlikte yıktı. Sovyetler Kurtuluş Savaşımıza silah ve altın desteği sağladı. Kemalist Devrim’den sonra sanayi atılımını Sovyetler Birliğiyle birlikte yaptı.
2. Türkiye ve Rusya’nın işbirliği Karadeniz’i bir barış gölü haline getirdi. NATO, Karadeniz’den çıkarıldı. Bugün ABD ve NATO, Ukrayna ve Romanya üzerinden Karadeniz’e yeniden girmeye çalışıyor. TürkRus işbirliği bunun önüne geçmeye devam ediyor.
3. Doğu Akdeniz’de tehdit ABD ve İsrail’den geliyor. Bugün Kiras gibiler, geçmişte kalmış tezlerle Türkiye’nin Batı’nın ileri karakolu olması gerektiğini ifade ediyor. Oysa Türk ve Rus işbirliğinin yalnızca Karadeniz’de kalmaması, Doğu Akdeniz’e de yayılması gerekiyor.

BEŞİNCİ MADDE VE VETO

Kiras: Ama Ukrayna eğer NATO üyesi olsaydı durum değişirdi. İttifak anlaşmasının beşinci maddesi üye ülkelerden birinin saldırıya uğraması halinde bütün üye ülkeler saldırıya uğramış gibi ortak tepki verilmesini öngörüyor. Onun için Ukrayna ısrarla NATO’ya katılmak istiyordu.
Beşinci madde, hiçbir zaman işlemedi. Varsa örneği Kiras göstersin. Türkiye’ye PKK’ya yönelik saldırılarda beşinci madde işledi mi? Aksine terör örgütüne binlerce tır silah ve Avrupa’da barınma imkanı verdiler. 15 Temmuz gecesi NATO darbesi yaşadık. FETÖ’yü beslediler. O gece Meclis’e bombalar yağarken veto ve beşinci madde kullanıldı mı? Bu kandırmacılar, NATO’cuların temel tezidir.

SOVYETLER TOPRAK İSTEDİ

Kiras: 93 (187778) Harbinde Rusya’nın ele geçirdiği Kars ve Ardahan’ı 1918’de kurtarmıştık. Stalin bu iki ilimizin Rus toprağı sayılması gerektiğini savunuyor ve kendilerine geri vermemizi istiyordu. Ayrıca İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde hak iddia ediyor ve burada askeri üs inşa etmeyi talep ediyordu. Yoksa aramızdaki saldırmazlık anlaşmasına yenilemeyeceğini bildirmişti.
Bu yalan, 1945 sonrası Türkiye’nin Atlantik’e bağlanma sürecinde Sovyet dostluğunu bozmak üzere ortaya atılan ve o süreci güçlendirmek için yapılan bir propagandaydı. Bu iddialar ise bir büyükelçinin kişisel telgrafına ve Gürcistan’daki iki profesörün makalesine dayandırılıyor. Hatta bu iddiayı da Türkiye’de ilk defa gündeme İngiliz yayın organı BBC’nin muhabiri getiriyor. Böylelikle bu iddialar bir ezbere dönüştürülüyor. Halbuki Stalin’in Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı istediğine dair hiçbir resmi evrak ya da nota yok. 30 Mayıs 1953’te SSCB Dışişleri Bakanı Molotov’un Türk büyükelçisine verdiği notada, “Boğazlar meselesinde Sovyet hükümeti bu mesele hakkında eski noktaı nazarını yeniden gözden geçirmiştir ve Sovyetler Birliği’nin boğazlar cihetindeki güvenliğini Sovyetler Birliği için olduğu gibi Türkiye kabule şayan şarlar altında temin etmeyi mümkün addetmektedir. Bu suretle, Sovyet hükümeti Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye karşı hiçbir toprak iddiasının olmadığını beyan eder.” der. Türkiye ise bu notaya karşı şöyle bir 17 Temmuz 1953 tarihinde şöyle bir cevap verir: “Türkiye Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye karşı hiçbir toprak iddiasında bulunmadığını mübeyyin Sovyetler Birliği hükümetinin beyanatını memnuniyetle kaydeder.”

NATO BAĞIMSIZLIK SAĞLAR

Kiras: (Ukrayna için) 1945’te bizim karşılaştığımız ikilemin aynısıydı bu… Onlar da bizim gibi ikinci seçeneği tercih ettiler. Her şeyden önce egemenliklerini ve bağımsızlıklarını muhafaza etmeyi.
Türkiye bağımsızlığını Batı’dan koptukça sağlamlaştırdı. NATO’ya girince bağımsızlığını yitirdi.
67 Eylül 1955 tertibi, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 darbeleri, 1 Mayıs 1977 Taksim, Kahramanmaraş, Erzincan, Çorum katliamları; 2 Temmuz 1993 günü Madımak’ta aydınlarımızın yakılması ve hemen üç gün sonra Kemaliye Başbağlar’da köylülerimizin kurşuna dizilmesi ve 1516 Temmuz 2016 kanlı darbe girişimi, Türkiye’yi hedef alan NATO eylemleridir.
PKK Terör Örgütünü kuran ve silahlandıran, ASALA ve JCAG gibi terör örgütlerini kullanarak 31’i diplomat 58 vatandaşımızı şehit eden, yine NATO’dur.
Eşref Bitlis, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Gaffar Okkan, Hrant Dink… Son 70 yılın bütün “faili meçhullerinin” faili, NATO’dur. Sağsol çatışmasıyla gençlerimizi kırdıran NATO’dur.
Tatbikatlarında Atatürk ve Erdoğan’ı hedef alan, NATO’dur. PKK’ya yüz binlerce tır silah veren, FETÖ’yü besleyip büyüten, Balyoz ve Ergenekon kumpaslarını yapan NATO’dur.
Türkiye NATO içinde bağımsızlığını yitirdi.
Türkiye, NATO zincirini kırdıkça bağımsızlaşıyor.
NATO’dan çıkalım, Gladyo’dan kurtulalım, güvenliğimizi sağlama alalım.
NATO’dan çıkalım, Ekonomik Kurtuluş Savaşımızı zafere ulaştıralım.
NATO’dan çıkalım, Asya uygarlığının öncü konumlarına yerleşelim.

***

Bırakılan silahlar kayıt altına alınacak

HANDE FIRATHÜRRİYET

Daha önce de terörün bitirilmesi için iyi niyetli girişimler olmuştu. Ancak FETÖ, Suriye’deki gelişmeler gibi nedenlerle bu girişimlerden sonuç alınamamıştı.
Bu kez daha önceki süreçlerin tekrarlanmaması için bazı yeni mekanizmalar devreye alınacak.
Bunların başında da silahların bırakılması süreci olacak.
Öcalan’ın çağrısına terör örgütü olumlu yanıt verirse, kongreyi toplayıp kendini lağvetmesi gerekecek.
Ancak bu lağvetmenin sözde kalmaması için silahlara yönelik bir mekanizma devreye alınacak. Bu silahlar kayıt altına alınacak, menşei, seri numarası gibi özellikleri işlenecek. Böylece gerçek anlamda bir lağvetme süreci uygulanabilecek.
Hem Irak hem de Suriye’de silahların bırakılması ve kayıt altına alınmasını kontrol edecek ayrı ayrı yapılar kurulacak. Bu yapılarda Türk ve yerel yetkililer birlikte görev alacak.
Devlet gerekli gördüğü demokratikleşme adımlarını da ancak bu lağvetme süreci başarıyla tamamlanırsa gündemine alacak.

***

Süreçteki mayınlar

TUNCA BELGİNMİLLİYET

İmralı’dan gelen terör örgütünün silah bırakma ve kendisini feshetme çağrısı terörsüz Türkiye için çok önemli bir adım... Metindeki ulus devlet, federasyon, özerklik gibi söylemlerden vazgeçilmiş olduğuna dair vurgu çok açık ve net, bundan sonra Türkiye’nin üniter yapısına yönelik herhangi bir talebin, tehdidin artık söz konusu olmayacağı havası veriyor... Ama daha da önemlisi bu metnin muhatapları, tarafından doğru değerlendirilip, anlaşılıp çağrıya uygun bir biçimde silah bırakmaları... Zira Öcalan’ın mesajındaki “tüm gruplar silah bırakmalı” çağrısının kapsama alanı üzerine ihtiyatlı yaklaşım gerektiren noktalar, tartışmalar da var. Ağırlıkla da bunun terör örgütünün Suriye kolu PKK/YPG ya da SDG’yi değil, sadece PKK’ya bağlı silahlı alt grupları kapsadığı savları üzerine... Ki bu bağlamda terör örgütü elebaşının silah bırakma çağrısının yankıları sürerken, Öcalan’ın hakkında “manevi oğlum” dediği Suriye’nin kuzeyindeki teröristbaşı “Mazlum Kobani” ya da “Şahin Cilo” kod adlı Ferhat Abdi Şahin’in Washington’daki bir basın kulübünün toplantısına video konferans yoluyla katıldığı ve silah bırakma çağrısının kendilerini içermediğini söylediğine dair haberler de geldi. Yani “ben babalık falan tanımam, takmam, Abdullah Öcalan’dan bana ne, benim hamim, babam artık ABD’dir” diye bir tavır alma durumu...

***

Dengesiz ve adaletsiz büyüme devam ediyor

ERDAL SAĞLAMSÖZCÜ

Dün açıklanan 2024 yılı büyüme rakamları, “Türkiye ekonomisinin büyüdüğünü ama bunun dengesiz ve gelir adaletini bozarak gerçekleştiğini” gösterdi.
Özetle; 23 yıllık AKP iktidarının çoğunluğunda yaşadığımız gibi; sağlıksız büyüdüğümüz bir yılı daha geride bıraktık. 2025 yılındaki büyümenin geçen yıl olduğu gibi yüzde 3 3.5 arasında olması bekleniyor. Ancak özellikle emeğin milli gelirden aldığı paya bakarak, “gelir dağılımı tablosunun daha da kötüleşeceği” rahatlıkla söylenebilir. (…)
Türkİş ise Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken aylık gıda harcaması tutarı olan açlık sınırını 23 bin 324 TL olarak açıkladı. Gıdada aylık artış yüzde 5.39 olurken, 12 aylık artış yüzde 43.47, yıllık ortalama artış yüzde 57.73 olarak hesaplandı.
4 kişilik ailenin gıda harcamasını gösteren bu rakamın üzerine, giyim, konut, eğitim, sağlık gibi zorunlu harcamalar eklendiğinde ihtiyaç duyulan aylık gelir rakamı, yani yoksulluk sınırı 75 bin 973 TL’ye çıkıyor.
Bu rakamlar dengesiz ve sağlıksız büyümeyi açıkça gösteriyor. İktidar enflasyonla mücadele yerine yine büyümeyi seçti. Bunu yaparken de gelir dağılımını bozmaktan yine geri durmadı.