Türkiye’ye uçuşlar her an durdurulabilir korkusu ile erkenden geldiğim Berlin Tegel Havalimanında bir kahve için Lufthansa’nın yolcu salonuna gittim. Kapıdaki görevlinin tedirginliğini hissetmemek mümkün değildi. Ayak üstü biraz sohbet ettik. “İki salondan birini kapadık, hiç yolcu yok, insanlar korkuyor” dedi. Gerçekten de son bir hafta içinde Almanya’daki vakalar patlamış, Berlin şehir merkezinde bile rakam elliye ulaşmıştı.
KARANTİNAYA DEĞİL HALAYA
Kahvemi içerken televizyonlardan tanıdığım bir yüz girdi salona: HDP/PKK’nın eş genel başkanı Mithat Sancar. Uçuşlarımız farklı olmalı ki ben uçağıma doğru giderken o hala salondaydı.
Birkaç gün sonra bir haberde “HDP/PKK’nın Nevruz etkinliklerinin halaylarla başlatıldığını, ilk halayı çeken kalabalık arasında Mithat Sancar’ın da olduğunu” gördüm. Bu haberi okuduğumda karantina altındaydım. Almanya’dan döndükten sonra sağlık bakanlığının çağrısına uymuş, en yakınlarımı bile görmeden kendimi karantinaya almıştım. Anlaşılan o ki isminin önünde “prof” unvanı taşıyan HDP/PKK başkanı bu uyarıları umursamamış, kapalı bir salonda yüzlerce insanla el ele halaya durmuştu!
Aynı günlerde, bazı başka ünlülerin de yurtdışı seyahatinden dönünce karantinaya girmediği ortaya çıktı. İçlerinde mankenler, sanatçılar, hatta gazeteciler bile vardı. Ancak ne çok izlenen TV kanalları, ne sosyal medya fenomenleri, ne de “gazeteciler” bunlardan söz ediyordu, konuşulan tek şey “umrecilerdi”.
GÜNAH KEÇİSİ UMRECİLER
Devlet, Suudi Arabistan’daki vaka sayısının düşük olmasına aldanıp bir hata yapmış, ilk parti umrecileri karantinaya almamıştı. Tüm muhalif mahalle, ışık hızı ile umreden dönen insanları düşman ilan etti. Daha sonra bu insanlar tek tek evlerinden toplanıp karantinaya alındı, yeni gelen partiler de doğrudan karantinaya alınıyordu ama “Kahrolsun umreciler” kampanyası çoktan başlamıştı.
Aklı başında insanlar, “yapmayın, bu bir virüs, her yerden gelebilir, birlik olmamız lazım” deseler de muhaliflerimize laf anlatmak mümkün olmuyordu. Sanki korona virüsün sebebi hacca, umreye gitmekti. “Aydın” zannedilen bazı kimselerin, hastalığı Müslümanların bir ibadeti ile ilişkilendirilmekten özel bir zevk aldığı anlaşılıyordu.
Nitekim, hemen bunun ardından Diyanet ve imamlar konusu açıldı. Muhalefetimizden “Bu kadar imam ne işe yarıyor, hadi gelsinler de koronaya çare bulsunlar” diyen sesler yükseldi. Bu yaygara, “Diyanet kapatılsın” sloganları eşliğinde hala devam ediyor.
Sorunun kendisi akla aykırı, zamanlaması ise utanç verici. ”Bunca müzisyen, reklamcı, bankacı, borsacı, yogacı vs.., korona karşısında ne işe yarıyor” gibi sorular ne kadar saçmaysa din görevlileri hakkındaki soru da o kadar saçma. Ancak o sorular sorulmuyor. Din görevlisi konusu belli ki siyasi bir hesaba denk geliyor. Bazıları bu insanları hedef tahtasına koymakla özel bir prim elde ediyor.
KAHROLSUN İMAMLAR!
Oysa dünyanın her ülkesinde din hizmetleri, din görevlileri var. Halkın inançları ile ilgili ihtiyaçlarını işte bu görevliler sağlıyor. Bizim sözde “aydın” kesimi ise bu basit gerçeği görmemekte direniyor. Diyanet, camilerde şifa için dua etme kararı aldığında, “prof” ünvanlı bir başka muhalif, hem de ilahiyatçı, “bir düşmediniz bilim yakasından” diye çıkışıyor. Düpedüz saçmalık. Sanki diyanet “hastaneleri kapatın, bilim kurulunun fesh edin” diyor! Bu insanların asıl işi zaten dua etmek ve onu yaparak halka moral vermeye çalışıyorlar. Din görevlisinin görevini yapması sizi neden bu kadar rahatsız ediyor?
Özelde din görevlileri, genelde ise tüm Müslümanlarla ilgili paylaşılan mesajlardan rahatsız olmamak elde değil. Gazetecilerin paylaştığı çirkin karikatürler, TV sunucularının aşağılayıcı/saldırgan tavırları, sözde aydınların tarihsel gerçekliği olmayan iftiraları, FETÖ ve PKK bağlantılı hesapların başlattığı “diyanet kapatılsın” kampanyaları…. Bunların hepsi şu an en çok ihtiyaç duyduğumuz şeye, birliğimize zarar veriyor.
Bir gün şu ülkede din görevlilerini savunmak için yazı yazacağım hiç aklıma gelmezdi. Ama bu bozgunculuk artık mide bulandırıcı bir hal aldı. Tüm ülke, hatta tüm insanlık korkunç bir salgına karşı topyekun mücadele etmeye çalışırken, hala kutuplaşma peşinde koşanları, milleti tahrik ederek alkış toplayanları gerçekten midem kaldırmıyor.