Paul Mcmahon'un Gıda ve Tarım Örgütü'nden 170 ülkenin kalori üretimi ve tüketimi üzerine yaptığı hesaplamada İsviçre büyük ölçekli gıda ithalatçısı ülkeler arasında yer almıştır. İsviçre gereksinimine kıyasa çok düşük bir oranda üretir ve ama gerekli ürünleri satın alır. Bu nedenle İsviçre, piyasa dalgalanmalarına ve küresel jeopolitikteki değişikliklere karşı çok kırılgandır ve nüfusunun beslenmesinde büyük ölçüde yabancı ülkelere bağlıdır. Küresel salgın, ilgili ticaret kısıtlamaları, sınırların kapatılması ve benzeri durumlar, gıda konusunda başka ülkelere olan bu bağımlılığın ne kadar sorunlu olabileceğini de göstermiştir.

Uluslararası ölçekte artan istikrarsızlık ortamındayız ve bu İsviçre'de giderek daha belirgin hale geliyor: iklim değişikliği; 2008 mali krizi sonrası yaşananlar; sağlık krizi ve bunun sonucunda gıda fiyatlarındaki baş döndürücü artış; göç dalgaları oluşturan emperyalist savaşlar ve benzerleri. Bunların hepsi, tarım ve hayatta kalma konularında dikkate alınması gereken unsurlardır. Ancak yetmez: tarımsal ürünlere ilişkin finansal spekülasyon gibi olguları da azaltmamız gerekiyor ve emperyalist ülkelerin gelişmekte olan ve sosyalist uluslara karşı yürüttüğü ambargolara ve ticaret savaşlarına karşı harekete geçmek önemlidir.

KENDİ GIDASINI TEDARİK ETMEK İŞÇİ SINIFININ ÇIKARINADIR

İsviçre Komünist Partisi, Kasım 2016'da Lugano şehrinde düzenlenen son Kurultayında, üyelerini görevlendirdiği stratejik bir unsur olarak “gıda egemenliği” ilkesini benimseyen bir kararı oy birliğiyle aldı. Bu ilke potansiyel olarak İsviçre'yi AB pazarından daha bağımsız hale getirecek, aynı zamanda işçi sınıfının gıda kalitesini de artıracaktır.

Her öneriyi sınıfsal bakışla tutarlı bir söylem ile birleştirebilmek, bizim gibi gelecekte sosyalizme geçişi öngörenler için son derece önemlidir. Bu nedenle, Parlamento üyeliği görevim sırasında, İsviçre'nin İtalyanca konuşulan bölgesi olan Ticino Kantonu Cumhuriyeti Anayasasında belirtilen sosyal hedefler arasına “gıda egemenliği” ilkesini sokacak bir teklif verdim. Teklif, üyelerin çoğunluğunca kabul edildi. Bu yalnızca komünistlerin yürüttüğü bir Anayasa değişikliği kampanyasının ilk kez başarıya ulaşması nedeniyle değil aynı zamanda burjuvazinin bir kısmının tarımgıda sisteminde coğrafi yakınlık, sağlık, çeşit ile çevresel olarak sürdürülebilir ve işçilerce sosyal olarak erişilebilir için sosyal olarak erişilebilir olmasının önemini kabul etmesi nedeniyle politik ve çok önemlidir. Bu nedenle 13 Haziran'da Ticino Kantonu halkı sandığa gidecektir ki aslında İsviçre'de herhangi bir anayasa değişikliği mutlaka halk desteği almalıdır.

1944 yılında Ticino İşçi ve Köylü Partisi adıyla kurulan İsviçre Komünist Partisi, dünya işçilerinin tarımsal çabalarının ekonomik dokusunu güçlendirmeye katkıda bulunmaktan mutluluk duyarken gıda maddeleri ile ilgili spekülasyonlarla mücadele etme ihtiyacının altını çizer: ata yurdunun bağımsızlığı bu açıdan da korunmalıdır!

ÇİFTÇİLERİ VE ÇEVRECİLERİ BİR ARAYA GETİRME GÖREVİNİN ZORLUĞU

İsviçre'nin Güneyinde temel yasada “gıda egemenliği” kavramını pekiştiren hükümet, tarım politikalarını kademeli olarak yerli üretim lehine yeniden yönlendirebilir: aslında, tüm insanlar için sağlıklı ve erişilebilir bir hayat kaynağı olan tarımın karşılaştığı zorluklara karşı tüketicilerin farkındalığını arttırmayı umuyoruz.

Bu nedenle "gıda egemenliği" bize her bölgenin bir değeri olduğunu anımsatır; her bölgenin ürünlerinin bir değeri vardır ve çiftçilerin çalışmaları da büyük bir değere sahiptir! Basitçe karşılığı ödenemeyen bir değer!

Anayasaya giren "gıda egemenliği" ile toprak işçisinin de bir veri işletmeni ya da dağıtımcı gibi ekonominin temel aktörleri arasındaki onurlu yerini alacağı dağlık ve ovalık yerler arasında daha tekil bir ekonomik kalkınma yararına kesin işareti görmek istiyoruz. Kısacası, bu yalın anayasa maddesi yerel tarıma destek sinyali veriyorken dolaylı olarak birincil sektördeki istihdamı, çevresel sürdürülebilirlik eğitimini ve İsviçre'nin yaşadığı ekilebilir arazinin sürekli kaybını durdurma çabasını da artırıyor.