Kaan Arslan / Nuray Kaya
1942’de uygulamaya konulan Varlık Vergisi son haftalarda yeniden gündeme geldi. Varlık Vergisi tartışmalarına ışık tutması bakımından, 11 Kasım 2015’te Varlık Vergisi’nin yıl dönümünde, yayınlanan Kaan Arslan ve Nuray Kaya’nın İnciraltı Tarih Cemiyeti adına yaptığı Cahit Kayra röportajını Aydınlık okurlarına yeniden sunuyoruz.
  • Varlık Vergisi 19421943 yılları arasında uygulanıyor. Bu verginin uygulandığı siyasi ve ekonomik koşullar nasıldı?

1942 yılı, İkinci Dünya Savaşı'nın en kritik yılıdır. Aslında 1941 yılında başlar ama 1942'de belli olur. Tabi Almanlar savaş makinesi, büyük bir güç. Yani 1942'de Almanlara ters düşmek olmazdı. Ama ondan da olarak Sovyetler vardı. Sovyetler, daha sonra göreceğimiz gibi Türkiye'den bazı taleplerde bulunmak istedi. Türkiye'nin savaşa girmesini istiyorlardı. Bunu hem İngilizler hem Ruslar istiyordu. Bu sırada İngilizlerin ve Amerikalıların bize yardım etmeleri diye bir şey yoktu. Şimdi bu dış görüntü.

Asıl iç görüntü içler acısıdır. Nüfusumuz o zaman 18 milyon. Bu nüfusun 1 milyonu sınırlarda ve tabi tüketici. Bu 1 milyon, 2025 yaşlarında insanlar. Ben de 25 yaşındayım, sınırdayım. Bizim askerlerde bir gelenek var: Askere silah değil yiyecek ver, askeri aç bırakma deniyor. Askeri aç bırakırsan bırakıp gidiyor. Biz bu insanlara ekmektir, şekerdir, çaydır vermek istiyoruz. Ben de onları yaşadım. Yine bizi aç bırakmadılar. Ama bu ordu tüketici bir ordu, beslemek mecburiyetinde Türkiye.

SAVAŞ KOŞULLARINDA TÜRKİYE’NİN DURUMU

Genç adamları üretimden çekmişsin, üretimin azalmış, tüketimin artmış. Bu tüketimi de mecburen sınırdaki askerlere veriyoruz. Şehirler bundan büyük sıkıntı çekiyorlar. Bu sıkıntıdan kurtulmak mümkün değil fakat sıkıntının da anlaşıldığını sanmıyorum. Halk bu sıkıntıyı kabul etmiyor ve haklı buluyorlar.

Şimdi o tarihte bir de Türkiye'nin ekonomisine bakın. Ne var o dönem? Çok büyük tarım ekonomisi, Cumhuriyet'in devletçi ekonomisi ile kurduğu fabrikalar var. Şeker fabrikası, çimento fabrikası, cam fabrikası, kimya fabrikası, dokuma fabrikası ve Karabük Demir Çelik Fabrikası var. Sanayi bu... Peki ulaşım araçları? Bir tren yolu var. Başka da bir şey yok. Bir tren yolu Kayseri'ye, Sivas'a gidiyor, hepsi o kadar. Kara yolu hemen hemen yok gibi. Var tabi de biliyorsunuz Hitler'in ordusunu Türkiye'den geçirmeye karşı çıkmasının sebebi, Türkiye'de ulaşımın olmayışıydı. Ulaşım araçlarının olmayışı Türkiye için çok büyük bir zorluk. Çünkü üretim yapıyorsunuz; Konya'da buğday 25 kuruş, İstanbul'da 2,5 lira. Buna da şaşırmamak lazım çünkü İstanbul'a gelmesi büyük mesele. 

Savaş sırasında da olsak Türkiye'de bazı kesimler büyük kârlar elde ediyor. Kıtlık var, fiyatlar artıyor. Zahireciler, Modalı Vitor da zahireciydi, çok büyük paralar kazanıyordu. Onlarla ilgili değil savaş içinde her şey olur. Sadece yiyecek maddeleri değil her şey pahalı. Bunlardan da büyük karlar sağlıyorlar.

  • Haksız kazançlar sağlıyorlar. 

Bunun yanında, az önce bahsettik, bir bütçe var. Devlet ne yapar? Vergi toplar. En büyük geliri o. Doğru dürüst bir gelir vergisi yok. Kazanç vergisi var, getirdiği şey mühim değil. Muamele vergisi var, malların üzerinden alınan vergi, KDV falan gibi vergiler var. Gümrükler fazla çalışmıyor çünkü ithalat fazla değil ve ihtiyaçlar da fazla. Borçlanmak da mümkün değil. İthalat ve ihracat düşmüş. İlginç bir şey var, yaptığınız ihracat da ekonomide devreye girmiyor. Çünkü ihracatın büyük kısmı Almanya'ya; halbuki ihracatımız yasak antlaşmaya göre. Bu yasak ihracatın paraları da altın olarak geri dönüyor. Bu da ekonomiye girmiyor. Yani kapılar kapalı ve bütçede açık var. Bu ne demek? O sınırdaki insanlara yeteri kadar şey gönderemeyeceksiniz. Yani bir devletin görevlileri vardır. Onları ödeyemeyecek. Daha da masrafları vardır devletin, onlar da ödenemeyecek. Bir tarafta Almanlara karşı, bir tarafta da Sovyetlere karşı tetikte bekliyoruz. Oradaki insanlara da bir şey veremiyoruz. 

Şehirlerdeki insanlara da veremiyoruz. Şehirde iki türlü insan var; birisi bundan, savaş ekonomisinden ve ortamından çok yararlanan, birisi de zarar gören insanlar. Rakam verdim az önce, ekmek zor bulunuyor. Şimdi bu durumda bırakırsak, cephedeki askerleri doyurmazsak, mermi veremezsen, şehirlerdeki görevlileri de çalıştıramazsan kaos çıkar, dağılırız. Bu görülmemiş bir durumdur. 

  • Varlık vergisi böyle bir ortamda çıktı.

Böyle bir ortamda çıktı, yanlış da değil. İnsanların varlıklarına müracaat ediyoruz. Kartaca'da kadınlar saçlarını vermişlerdi, gemilerde halat yok diye. Varlık vergisi, insanların varlıklarına müracaattır. 

TÜRKLERDEN DAHA ÇOK ALINDI

  • Peki nasıl uygulandı varlık vergisi? Kimlerden alındı?

Başlangıçta bize böyle bir vergi alınsın dendi. Yüksek kazançlar vergisi falan hazırlık ama bunların hiçbiri yeterli olmazdı. Doğrudan doğruya varlıklı insanların varlıklarına müracaat edecektik. Şimdi burada şu sorun var: Varlık kimde var? Varlık İstanbul'da... İstanbul'da varlıklıların %85'i gayri müslim. İthalat onlarda, ihracat onlarda, zahiri ticareti onlar yapıyor. Giyim kuşam onların elinde. Buna itiraz etmeyiz ama varlık onlarda. Bundan dolayı böyle bir vergi konulduğu zaman onlardan alınacak. Sakın aklınıza Türklerden alınmayacak diye gelmesin, Türklerden daha çok alınacak, oran olarak konulduğunda. 

Nasıl uyguladık? Şimdi maliye teftiş heyeti yok. Bu heyet, ülke genelinin ekonomisini ve maliyesini denetleyen bir heyettir. Çok suiistimal yapılabilirdi. 4045 kişilik bir heyetti. Bu heyetin en genci ve heyete en son giren bendim. 1942'de müfettiş oldum, ondan önce müfettiş muaviniydim. 

Çok kapsamlı bir bilgi alma faaliyetine giriştik. Özellikle İstanbul'da… Tabi İzmir'de de var. Varlıklı oldukları hakkında bilgi toplamaya çalıştık. Varlık hakkında nasıl bilgi toplanır? Ticaret kayıtlarına bakarsın, bir de gayri menkullerine bakarsın, yaşamlarına bakarsın. Bu konularda bilgi toplandı. Tabi bilgi çeşitli kanallardan, ticaret odalarından, sanayi odalarından bilgi toplandı. Bu bilgilerle sınıflandırıldı vergi mükellefleri. Bu sınıflandırmada dedikodusu çıkan en büyük olay da, bazı kişilere gayri müslim, dönme diye kayıt kondu. Türk insanına bu kadar entegre olmuş kişileri ayırdılar. O tarihte kapalı bir toplumdu Türkiye. İnsan insan tanıyoruz. Kim kim biliyoruz. Bu türlü şeyler oldu. 

Burada iki müessese var. Biri maliye müfettişleri, uygulayıcı. Biri de bu rakamları tespit eden. Yukarıda bir topluluk vardı, ticaret odasından gelen kişiler, tanınmış insanlar. Bunlar da listelere bakıyorlardı. Şu adama 20 bin koyalım, Nuri Bey çok zengindir ona 180 bin koyalım... Bu üzerinde durulan rakamlar Ankara'ya da sorulurdu.

‘SÜRGÜNE GİTTİLER AMA BİR ŞEY YAPMADILAR’

Bir de verginin kendisine mahsus olmayacak bir tarafı vardı. 15 gün içerisinde verilecekti. Zaten ellerinde olan paraydı. Bu konuda çok gürültü patırtı olmasına rağmen bankalar çok yardımcı oldu. Verebilen verdi. Biri dedesinin malını sattı verdi. İkinci bir şey de veremeyenler için sürgün cezası getirildi. Dünyanın her yerinde vergi ödemeyenler cezalandırılır. Nasıl? Hapis... Amerika'da büyük taş ocaklarına gönderirler. Aşkale'ye sürüldüler. Elbette güzel bir şey olmadı ama gidenler de orada perişan olmadılar. Bizzat Faik Bey (Ökte) kendi yazdığı kitapta, “Sürgüne gidenler için kahvehanelerde oturuyorlar” diyor. Kar kış vardı, bir şey yapamıyorlardı, kahvehanelerde oturuyorlardı.

O kadar ki, burada büyük yanlışlıklar yapıldı. Dönemin en meşhur avukatı Gad Franko... Onu da alıp götürdüler. Adam da bir miktarını ödedi vergisinin, kalanını da satayım dedi. Dinlemediler gönderdiler. Ama Gad Franko orada yattı, hiç bir şey yapmadı. 

Bir de Türk avukatımız vardı, İbrahim Ali Bey. Ona öyle bir vergi koydular ki, Gad Franko'nun iki katı. Caddebostan'da sahilde muazzam bir köşkü vardır. Onu da aldılar elinden. Ona Ankara'dan çok kızılırdı. Devlet aleyhine olan tüm davaları o alırdı. Ona da çok ağır vergi koydular.

Bir gemiciye de çok vergi kondu. Tam 2 milyon... Olacak iş değil. Ödeyemedi, gemiler Haliç'te kaldı. Öyle olunca Ereğli'den kömür gelemez oldu ve İstanbul kömürsüz kaldı. 

Bu yanlışlar olmaması gereken şeylerdir ancak oldu. Fakat bunların arkasında çok mühim bir şey var. Türkiye savaşa girmedi. Bizim karşımızda duruyordu Alman tankları. 24 saat bile sürmezdi, İstanbul'a girerlerdi.

  • Hocam Faik Ökte'nin kitabından bahsettiniz, Varlık Vergisi Faciası... Cumhuriyet'e saldırmak isteyen, Varlık Vergisi'ne eleştiri sunmak isteyen herkes bu kitabı kaynak göstererek eleştiriyor. Aslında Faik Ökte'nin Cumhuriyetçilik ve Devletçilik ilkelerine yaptığı bir eleştiri. Toptan bir ekonomik sisteme karşı eleştiri...

Faik Ökte o tarihte Teftiş Kurulu Başkanı. Faik Ökte o kadar keskin bir adam ki, Maliye Bakanlığı'nda herkes ondan korkardı. Ben Faik Ökte'nin yanında müfettiş muavini olarak çalıştım ve beni de yedi bitirdi. Faik karakter olarak da acımasız bir adam. Bu münasebetle bu vergilendirmelerin ve cezalandırmaların arkasında da o var. 

  • Ama kendisi de eleştiriyor...

Tabi... Ancak bu arada çok büyük bir yanlış yaptı. Bu satışların olduğu sırada bir Ermeni'nin evini satın aldı. Bu iş bitince biz bir de Toprak Mahsulleri Vergisi’ni çıkardık, çok daha zalim ve acımasız bir vergi. Sadece zenginden değil fakirlerden de alındı. 

‘YENİDEN OLURSA VARLIK VERGİSİNE GİDİLİR’

1950'de iktidar değişti. Faik Bey de telaşa düştü. Çünkü Varlık Vergisi konusunda Şükrü Saraçoğlu'ndan bile daha fazla sorumlu tutuluyordu. Faik Bey bir kitap yazdı, 1952'de çıktı. Hiç ses getirmedi. Daha sonra Maliye Bakanlığı Faik Bey'i aforoz etti ama kitap bir etki yaratmadı. Ta ki 1990'lara kadar. 90'larda patladı asıl. Tabi bunu Yahudiler harekete geçirdiler. İstanbul'da alınan verginin benim hesaplarıma göre 75 milyonu Yahudi, Ermeni ve Rum’dan. Bunun 2530 milyonu Yahudilerden. Ancak bu para Yahudilerin varlıklarına göre çok küçük bir miktar. O zaman Amerikalı bir yazar bu durumu yazdı İsmet Paşa'ya ve vergiyi durdurttu. Eğer dünyada yeniden krizler olursa Varlık Vergisine yeniden gidilecektir. 

  • Bir sonraki sorumuz zaten bu olacaktı size...

Böyle gelir vergisi, kurumlar vergisi ile bu savaş masraflarını kapatmak mümkün değildir. Çünkü dünyada insanlar daha çok harcamaya başlıyorlar. Eskiden daha çok kanaatkardılar. Bunların karşılanması için bütçelerin de ona göre hazırlanması gerekir. O da mevcut vergilerle olmaz. Bütün dünyada insanlar arasında dengesiz bir servet dağılımı vardır. Yine aynı durum yaşanırsa bu vergiye gidilecektir.

  • Siz kitabınızda diyorsunuz ki, kuralsızlık zorunluluk olduğu zaman kural haline gelir. O yüzden de tıpkı Mustafa Kemal'in savaş dönemi çıkarmış olduğu Tekalifi Milliye gibi bütün halkı seferber eden vergilere gidilmiştir. 

Evet öyle. 2 çift çorabı varsa birini verecek. O zaman da o var. Toprak Mahsulleri Vergisi’nde adamın öküzünü aldık. Bir tane öküzü varsa aldık, iki öküzü varsa birini aldık. Kurallar değişebilir.

Çok teşekkür ederiz bu değerli bilgileri bizimle paylaştığınız için. 

Ben teşekkür ederim...

Aydınlık