Dünyada olanı biteni basite indirgemek işin en zor kısmı.
Yoksa sayfalarca dipnotlu, kaynakçalı, detaylı akademik makaleler yazabilirsiniz, kimsenin okumadığı.
Asıl mesele, karmaşık olanı kolay anlatmak.
Çünkü burada gaye herkese anlatmak.
ABD’nin tek kutuplu dünyasının sonuna geliyoruz.
ABD (BushObamaTrump) güç kaybettikçe yalnızlaşıyor.
İngiltere, İsrail, Türkiye, Japonya, Avustralya ve Avrupalı müttefiklerinden beklediği o kesin biatı da bulamıyor.
Sinirleniyor, atıyor, tutuyor.
İktidara gün geçtikçe daha çok sertlik yanlıları, otoriter arayışta olanlar geliyor.
Akil adamları da kalmadı.
Düşünsenize, bir zamanlar, ‘aman Rusya ile Çin’i birleştirme, onları böl’ diyen Brzezinski veya Kissinger gibilerinden sonra, dinci ırkçı Ziocon Bannon, Bolton, Pompeo gibileri var artık.
Bunlar da tam tersine Rusya’yı Çin’e yaklaştırıyor.
Asya’nın yükselişinden rahatsız ABD, kendisine asıl rakip olarak Çin’i görüyor.
Avrupa’da Rusya’yı düşmanlaştırıyor.
Batı Asya’da da İran en büyük engel.
Güney Amerika’da ise Venezuela düşman.
Ancak ABD’nin eli zayıfladıkça, etkisi de azalıyor.
Etnik ve dini manivelalar da eskisi gibi işe yaramıyor.
Bölgemizdeki Kürt ayrılıkçılığı bir sona doğru geliyor.
Dinci terör de öyle.
Rusya’daki Çeçen, Ukrayna, Gürcistan, Kırım üzerinden bölme çabaları yalan oluyor.
ABD’nin Rusya’ya aşırı düşman tavrı, Almanya ve Fransa başta olmak üzere Avrupa’yı daha çok Moskova’ya yaklaştırıyor.
Çin’i, Tibet, Uygur, Hong Kong’dan gagalama faaliyetleri sürse de, sonuç alması imkansız.
İran’ı yaptırım cenderesinde, deniz ablukasında ve bölgedeki uzantılarından vurma çabaları istenen sonucu vermeyecek.
Türkiye, Suriye, İran ve Irak’ı bölerek bir ‘Kukla Devlet’ kurmak hayali ve Büyük Ortadoğu Projesi de çöl kumlarına gömülüyor.
Ekonomik üstünlük Çin’e geçerken, askeri üstünlük de Rusya’nın gelişmiş füzeleri ve S400 sistemleri ile elden gidiyor.
Doların o ezici hakimiyeti de sona eriyor.
Kaybedenler kulübünde iç kavgalar da baş gösteriyor.
Bürokrasi ve şirketlerde ayak oyunları, siyah beyaz ayrımı, ırkçı milliyetçi kesimlerle liberal sol kitleler çatışması yükselişte.
ABD’de pek çok muhalif ses, ülkenin (finansal askeri –bürokratik) yönetiminin aslında minik İsrail’in büyük finansal hegemonyasının elinde olduğu eleştirisini yöneltiyor.
Ki, dikkatli baktığınızda bunda hatırı sayılır doğruluk payını görebiliyorsunuz.
İsrail’in ABD’deki “lobisi”, neredeyse her istediğini yaptırıyor.
En son Beyaz Saray’da casusluk iddialarına kadar vardı iş.
Tam bu esnada, Trump’ın en yakın arkadaşı Netanyahu’nun yeniden Moskova’da Putin’in yanında boy gösterdiğini görüyoruz.
Putin ile Netanyahu arasında bir muhabbet, bir muhabbet.
Suriye ve İran’ın müttefiki Rusya’nın, bunların can düşmanıyla bu kadar sıkı fıkı olması pek normal gelmiyor.
Ancak düşününce işin içinde belirli bir mantık dizgesi bulunuyor.
İsrail, ABD’nin güç kaybettiğini görüyor.
ABD’deki gücünün de bilincinde aynı zamanda.
İsrail, bu güç kaldıracını kullanarak Batı Asya’daki yeni başat oyuncu Rusya ile açıktan pazarlığa oturuyor.
Yani kimin kimi sattığı pek de belli değil.
Bunu gören Trump’ın, İsrail muhibbi ve İran’a karşı savaş yanlısı Bolton’u kovması, ardından İran ile müzakere sinyalleri vermesi de anlam kazanıyor.
Neticede göründüğü kadar aptal olmayabilir.
Trump’ı bu tavrı almaya iten ve elini güçlendiren bir başka etmen var.
ASYA’DA HİNDİSTAN FAKTÖRÜ
O da Hindistan.
Trump, geç de olsa Brzezinski’nin nasihatını dinleyip, yenemeyeceği rakibi, zoraki müttefikler kaldıracıyla geriletmenin yollarını arıyor olabilir.
Keşmir’de Hint eliyle başlayan gerilim, Hindistan ve Pakistan’ı savaşın eşiğine getirdi.
Hindistan Başbakanı Modi, ABD’ye çok yakın bir profil izliyor.
Çin’e karşı düşmanca bir tavır içinde.
Hindistan’ın köklü ve geleneksel bir müttefiki daha var; o da Rusya.
Rusya, Keşmir konusunda Hindistan’ı destekler bir tavır alıyor.
Pakistan ise eski bir ABD müttefiki ama artık öyle değil.
Çin ile Kuşak ve Yol işbirliği yapıyor.
Çin’in Malakka boğazını baypas ederek Basra’ya inmesini sağlayacak CPEC (Çin Pakistan Ekonomik koridoru) projesine ev sahipliği yapıyor, Gwadar limanını ona açıyor.
Yani son denklemde, Pakistan Çin’e, Hindistan da Rusya’ya yakın durumda.
Rusya ve Hindistan’ın da, Çin ve Pakistan gibi ortak stratejik projeleri var. KuzeyGüney Demiryolu hattı bunlardan biri.
Rusya’nın bir özelliği de, her ne kadar Avrasya ülkesi olsa da, yüzünün Avrupa’ya dönük olması.
Türklerinki gibi Rusların da modernleşme tarihi, Avrupa ile birlikte yürüdü.
Ancak usta satranççı Putin, kurulan bu yeni denklemin elbette farkında. Çin’in bilge lideri Şi Cinping de öyle.
O yüzden Pakistan Başbakanı İmran Han ile Putin görüşmesi önemli, veya Modi Şi buluşmaları da dikkatle izlenmeli.
Yine de verili koşullarda, ABD Başkanı Trump, Çin’e karşı iki potansiyel dev müttefik buldu.
Bunlar, Rusya ve Hindistan.
Elbette bunların, ABD yanında Çin’e karşı durması söz konusu bile değil, ancak işbirlikleri önlenebilir, yönlendirilebilirler.
ABD’nin yeni dönemdeki oyunu, bana göre böyle olacak.
Sertlik ve ekonomik yaptırım maceralarını yavaşça yere bırakarak, daha incelikli, sinsi bir politika izleyecek.
Dolar halen hükmünü sürerken, Çin’i ve Kuşak – Yol’u baltalamak için, etnik ve dini terörün yanı sıra, Keşmir veya Doğu Akdeniz gibi bölgesel çatışma faylarını kurcalayacak.
Ancak sormaz ya, Trump bana soracak olursa, İsrail’e dikkat etmesinde yarar var.
Çünkü Rusya ve Çin de, tıpkı ABD gibi, onun geleneksel müttefiklerini elinden almak için çalışıyor.
İsrail, İngiltere ve Suudi Arabistan’ı dikkatle izlemeyi tavsiye ederim.
İngiltere, Kuşak ve Yol’a ilgili, Suudiler S400 almak istiyor.
İsrail’in ise hem Çin, hem Rusya ile özel ilişkileri var.
Tam bir satranç tahtası yani.
Jeopolitik, duygulara değil olgulara dayalı bir bilimdir.
Dostluklar değil menfaatler vardır. Ancak şu da bir gerçek ki, Asya’da kitlesel çıkarlar Batı’dakinin (batı kapitalist kulübü azınlık çıkarları) aksine her zaman ağır basar. Ve Asya’da güçlü devlet geleneği vardır.
Küresel jeopolitikte yeni bir döneme giriyoruz.
Aydınlık