Hırslı ve cüretkar lider tipi, en çok da çevresinde iyi niyetli gibi görünen sahte aydın müsvettelerini kullanır. 

Mesela bizde Türkiye'yi 18 yıllık AKP dönemine iten koşullar, Atlantikçi Mülkiye camiası, Aydın Doğan aydınları ve dönek solcu iflah olmaz liberaller tarafından yaratıldı.

Bugün her fırsatta Anıtkabir'e koşarak Ata'ya şikayette bulunan yaşlı Cumhuriyet kuşağı da maalesef bu ihanetlere ortak oldu.

Deniz Baykal'ı, Tansu Çiller'ı, Mesut Yılmaz'ı, Hikmet Çetin'i, Kemal Derviş'i kurtarıcı olarak pazarlayan Aydın Doğan medyasına her fırsatta alkış tuttu bu mülkiye tayfası. 

Mülkiye tayfası derken tabii ki Korkut Boratav’ları, Sadun Aren’leri, Mümtaz Soysal’ları kastetmiyorum.

Enver Aysever, Deniz Baykal, Mesut Yılmaz, Emre Kongar gibileri kastediyorum.

Çünkü onlar için önemli olan kendi küçük iktidarları ve avanta(j)larıydı.

Batılı dostlarına demokrat görünmek için aslında zaten iğrendikleri halk kesimlerine sırtlarını dönmekte tereddüt etmediler.

Düşünün bu ülkede Ergenekon, Balyoz ihanetleri yaşanırken önemli bir kısmı buna alkış tuttu.

Sosyal Demokrat olma adına Atlantik destekli Kürtçülük hareketlerine, etnik kimlikçiliğe destek verdiler.

Atatürk’ü halka Batıcı bir lider olarak tanıtmaktan, Atatürk’ün çağdaş uygarlık hedefi olarak emperyalist Avrupa Birliği’ni göstermekten ve bu uğurda verilmeyecek taviz olmadığını söylemekten utanmadılar.

İşin ilginci benzer bir süreç de Amerika’da yaşandı.

Eski Troçkistler Neocon olup İsrail ordusuna asker yazıldı.

Tıpkı Hitler’in Nazi Partisi’nin “Nasyonal Sosyalist” etiketini kullanması gibi bunlar da NeoFaşist bir sistem kurdular.

Bipartisan denen bir kültürde, Cumhuriyetçiler ile ortaklıklar kurdular.

Bölgemizi ateşe veren Bush – Cheney darbesi bunun ürünüdür.

Dünyayı zor gücüyle yönetmek için milyonlarca masumun kanına girmekten çekinmediler.

Demokrat Partili Amerikalılar da Madeleine Albright, Hillary Clinton gibi kitlesel katillere insan hakları şampiyonu muamelesi yapmaktan çekinmediler.

Trump’ı ABD’nin başına getiren süreçte bunlar etkili oldu.

Tıpkı Erdoğan’ı Türkiye’nin başına getiren süreçte olduğu gibi.

Trump, Erdoğan’dan farklı olarak müesses nizamın çatlaklarından yararlandı.

Ama her ikisi de çökmekte olan bir sistemin geldiği son aşamaydı.

Bugün de ilginç bir benzerlikle, ABD’de seçim yarışı, 77’lik bunak ve çocuk tacizcisi Biden ile kendini yeni Mussolini sanan Trump arasında geçiyor.

Tıpkı bizde Atatürk dönemini sevmeyen Kılıçdaroğlu ile İhvan çizgisindeki Erdoğan arasında geçtiği gibi.

Bu arada medya ile kavga ederek gelen, kendisine aşkla güvenen, her konuyu kendine göre izah eden ortak bir yön de gayet mevcut.

Biz “Küçük Amerika” olacağız diye sömürgeleşirken, dünyayı zorbaca tek başına yönetme iddiasının altında kalan Amerika’nın “Büyük Türkiye”leşmesi de tarihin cilvesi olarak kayıtlara geçecek.

Atlantik artık tarih olurken, Atatürk’ün karma ekonomi modeliyle dünyanın ekonomik lideri olmaya doğru koşan Çin, Avrasya binyılını ilan ediyor.

Atatürk dönemini beğenmeyip, devletçiliği ve laikliği ağzına almayan yeni CHP, tıpkı Biden ve zioconlar (Neocon ile Siyonist sentezi) gibi tarihin Atlantikçi yedek kulübesine doğru yol alıyorlar.

 Gözü kara Trump ise kendisine seçimi kazandıracak asıl Ekim Sürprizi’nin arayışında.

TRUMP’IN EKİM/SEÇİM SÜRPRİZİ

Aslında çok da sürpriz olmayan biçimde Covid 19 olup iyileşen Trump, Çin’e sardırmış durumda.

Çin’in Amerika’nın asıl düşmanı olduğunu öngören Obama doktrinine sadık kalan Trump, Beijing’i dize getirmek için epeydir ticaret savaşı başlatmış durumda.

Şimdi ise 10 puan gerisinde olduğu Biden’ı yakalamak için bunu gerçek bir savaşa dönüştürebilir.

Hayır, bunu ben değil, çok önemli bir Çinli uzman söylüyor.

Xiang Lanxin, ABD, Çin ve Avrupa ilişkileri uzmanı uluslar arası planda saygın bir stratejist.

Xiang, doktorasını ABD Johns Hopkins Üniversitesi’nde yaptı.

Genevre Üniversitesi’nde Uluslar arası İlişkiler ve Tarih Profesörü, aynı zamanda Şanghay’daki Kuşak ve Yol Çalışmaları Merkezi’nin de direktörü.

2019 Nisan ayında Antalya’daki NATO çalışma toplantılarına “Çin ve Rusya’nın Ortadoğu’daki rolleri” başlığında konuşmacı olarak da katılmıştı.

Xiang ilginç bir kişilik.

Batı’yı eleştirdiği kadar, ülkesi Çin’i de tenkit etmekten kaçınmıyor.

Xiang Lanxin son yaptığı webinarda, önemli iddia ve tespitlerde bulundu.

ABD’nin Ekim ayı içinde Tayvan veya Güney Çin Denizi’nde bir çatışmaya yol açabileceği uyarısını yaptı.

Çinli stratejist, ülkesinin en büyük zaafının ABD’yi iyi tahlil edememesi olduğunu ve bu zaafın önemli provokasyonlara gebelik yarattığını vurguladı.

“Çin ordusu bu konuda fena halde endişeli. Askeri çatışma şeklinde bir Ekim Sürprizi hiç de olasılık dışı değil. Trump, bir savaş dönemi başkanlığı hayal ediyor olabilir” diyen Xiang, Tayvan’ın ABD gazıyla bağımsızlık ilan etmesi halinde Çin’in 24 saatte adayı ele geçireceğini belirtti.

“Bu da askeri gerilimi hatta çatışmayı tetikleyebilir” diye devam eden Çinli uzman, durumun bu noktaya gelmesinde ABD kadar Çin’in de payının olduğunu söyledi.

Xiang Lanxin,

“Deng Siyaoping (Çin’in batıya açılımının mimarı) en az 50 yıllık bir uyum ve düşük profil politikası vasiyet etmişti. Ancak ekonomik olarak güçlenen Çin, erken bir ‘kurt savaşçı’ diplomasisi uyguladı. Bu da ABD ve Avrupa’yı rahatsız etti. Bu bence jeostratejik bir yanlış hesaptı. Çin’de uzmanlar arasında bir jeopolitik çekingenliği var. Herşey ortak ekonomik çıkar temelinde anlatılmaya çalışılıyor. Oysa jeopolitik öyle bir şeydir ki, siz onunla ilgilenmeseniz bile o sizinle ilgilenir” dedi.

Kuşak ve Yol’un Batı’da sadece bir ticaret işbirliği girişimi olarak görülmediğini vurgulayan Xiang, “Bu kadar küresel çapta olan bir projenin sadece ekonomik olduğunu düşünmek safça olur” diye konuştu.

Çinlilerin diğer ülkelerin iç işleriyle ilgilenmediğini ve ideoloji veya model ihracı peşinde koşmadığını söyleyen Xiang, ancak ABD’nin pek ilgilenmiyor gibi gözüktüğü Afrika ve Orta Asya’ya giren Beijing yönetiminin hegemonu fazlasıyla kızdırdığını dile getirdi.

Kuşak ve Yol’u ilginç sözlerle tarif ediyor Çinli stratejist.

“Avrupalılar altyapı yatırımı modelini icat edenlerdir. Trans Sibirya demiryolu, Panama Kanalı gibi. Buralarda her zaman bir sömürgeleştirme rekabeti vardır. Çin’inki de benzer ama sömürgecilik hariç” diyor.

Son durumun vahametini anlatırken de şu ifadeyi kullanıyor Xiang,

“Soğuk Savaş’ın mucidi Amerikalı stratejist George Kennan’ın kuşatma teorisine şimdi bir de ‘beyazlar ve düşman diğerleri’ teorisinin sahibi Samuel Huntington eklendi. Bu, tavize pek alan bırakmıyor. Ancak şu da var ki, Nixon dönemi sonrasında ABD, Rusya ve Çin’in arasına girebilmişti. Şimdi işler tamamen değişti”

POMPEO’NUN EKİM SÜRPRİZİ GEZİSİ

Tüm fikirlerine katılmasam da Xiang’ın şüphelerini doğrulayan gelişme somut olarak yaşanıyor.

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, ülkesinin önderliğinde Çin’e karşı oluşturulan “Hindo Pasifik Dörtlüsü” toplantıları için Japonya’daydı.

Hindistan, Japonya, Avustralya ve Amerika’dan oluşan dörtlü son dönemde Çin’e karşı saldırgan bir düşmanlık içinde.

Pompeo zirvenin açılış konuşmasında, 4 ülkenin Çin Komünist Partisi’nin “suistimal, yolsuzluk ve zorbalığı”na karşı işbirliği içinde olduğunu ilan etti.

Bu üç ülke her ne kadar ABD’nin aksine Çin ile karşılıklı ekonomik ilişki içinde ve düşmanlığa isteksiz olsa da, koşullu veya koşulsuz bağımlılık içindeler.

Japonya 100’den fazla ABD üssüne ev sahipliği yapan ve saldırı halinde adeta yüzmeyen bir uçak gemisi konumunda olan bir ülke.

Hindistan da ırkçı Hindu hükümeti yönetiminde Çin ile sınır gerilimi ödevini başarıyla yerine getirip, Asya’da yeni ABD sömürgesi olmak için can atan fakir bir ülke.

Avustralya’ya gelecek olursak o da anglo sakson dayanışması içindeki 5 gözün (5 eye istihbarat oluşumu, İngiltere, Kanada, Avustralya, ABD ve Yeni Zelanda’dan müteşekkil NATO benzeri bir grup) üyesi olarak fazla bir itiraz hakkına sahip değil.

Bu arada USS Nimitz ve USS Ronald Reagan uçak gemileri de Temmuz ayından beri (4 Temmuz ABD Bağımsızlık günün de orada kutladılar) çoğunlukla Güney Çin Denizi'nde konuşlu bulunuyor. 

Tabii onlara Çin savaş gemileri de “eşlik” ediyor.

Sözün özü, Ekim pek çok sürprize gebe görünüyor.

ABD’de 3 Kasım’da yapılacak seçimler öncesi jeopolitik hareketlilik fazlasıyla arttı.

Kafkasya’daki Azerbaycan zaferi, Suriye’de yeni çatışma ortamlarının oluşumu veya Libya’da yeni konumlanma gibi merkezkaç gelişmelerin yanı sıra, turbun büyüğü, Trump’ın savaş kabinesinin heybesindeki Çin olabilir.

Ancak Xiang’ın dediği gibi “işler artık eskisinden farklı”…

Atlantikçiler ve onların ürünleri duydunuz mu?

KAYNAKLAR

https://asiatimes.com/2020/10/sheddinglightonthelimitsofchinesepower/