Büyük Sıfırlama yakın zamanda meşhur Davos toplantıları ile tanıdığımız Dünya Ekonomik Forumu’nun liderliğinde kapitalizmi kurtarma projesi olarak başladı. Dünyada ve Türkiye’de belki binlerce komplo teorisi üretilmesine sebep olan “Büyük Sıfırlama” ya da “The Great Reset” aslında özü itibariyle 1980 sonrası neoliberalizmin başarısız olduğunun bir itirafıdır. Emperyalizmin ve neoliberal politikaların yerküreyi mahvettiğinin, eşitsizlik uçurumlarını iyice genişlettiğinin, finans balonunun aşırı şiştiğinin ve bu yüzden artık bu politikalarla bir yere varılamayacağının, böyle devam edilemeyeceğinin ya da sevilen tabirle “sürdürülemez” olduğunun açıklanması ve yeni politikalar arayışının başlamasıdır. O yüzden Büyük Sıfırlama tabirini gördüğümüzde komplo teorilerinin ve dijital distopyaların değil ama nispeten radikal reformlar ve önlemler aracılığıyla kapitalizmin rayına oturtulması hedefinin aklımıza gelmesi daha yerinde olacaktır. Bu önlemler de muhtemelen aşı aracılığıyla beyne yerleştirilen çipler ile olmayacak. Bunun yanında, toplumsal aktörlerin ve uluslararası üst kuruluşların yaptırım güçlerinin önemli birer araç olacağı tahmin edilebilir. Nihayetinde bugünkü sistemin çözüm arayışıdır ve bu yüzden sistemin merkezindeki kurumlar ve araçlar da bu arayışın fikirsel altyapısını kurma çalışmalarına girişmişlerdir. Bu araçların başını Dünya Ekonomik Forumu çekiyor. TIME dergisi de Kasım 2020 sayısında “The Great Reset” başlığını atarak kolları sıvadığını duyurmuştu.
Geçtiğimiz şubat ayı TIME dergisi bu kez “Destination 2030” (İstikamet 2030) başlığıyla çıktı ve TIME 2030 isminde bir proje başlattığını duyurdu. “Dünyayı Değiştirmek İçin 10 Yıl” alt başlığının kullanıldığı projenin 8 ana isminin içerisinde Bill Gates ve Angelina Jolie gibi tüm dünyanın yakından tanıdığı isimler de var. Proje, dünyanın farklı yerlerinden hükümet yetkililerinin, iş insanlarının ve aktivistlerin yorumlarının dünyaya duyurulacağı bir projeler dizisi olarak başladı. Özellikle belirtilmesi gereken bir nokta var ki derginin sitesindeki yazılar esas olarak iklim krizine odaklanıyor. Bu yazıda aşağıda verilen çeviriler aracılığıyla bu planlanan 10 yıllık projeler dizisine dair bir ön bilgilendirme yapmayı ve genel hatlarıyla fikir oluşturmayı amaçlıyoruz. Sonuçta burada karşımıza çıkacak şey sistemin merkezinden, sistemin içindeki sorunların nasıl tespit edildiği ve yeni bir döneme girmek için ileride hangi argümanların temel olarak kullanılacağıdır.
TIME 2030 NEDİR?
TIME 2030 projesini bize tanıtan iki önemli yazı var. İlki TIME Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve CEO’su Edward Felsenthal’ın “COVID Sonrası Dünyada Yol Gösterecek On Yıllık Bir Proje Olan TIME 2030’u Neden Başlatıyoruz?”1 başlıklı yazısı:
“Karşı karşıya olduğumuz zorluklar – sağlık krizi, güven krizi, eşitsizlik krizi, iklim krizi, ekonomik kriz, demokrasi krizi – birbirinden tamamen farklıdır. Yine de onları birleştiren bir şey var: tamamen öngörülebilir olmaları. Pandemiden tutun geçen yaz yaşanan kıyamet gibi orman yangınlarına ve Capitol Hill’deki (Kongre Binası) 6 Ocak ayaklanmasına kadar hepsi tamamen öngörülebilirdi. Şu anda Harvard’daki Shorenstein Center’ın müdürü olan selefim Nancy Gibbs’in bu sayıda yazdığı gibi ‘Açıkça planlanan, vaat edilen ve teşvik edilen bir ayaklanmayı öngörmek için hayal gücüne ihtiyaç yoktu.’
Geldiğini açıkça görebildiğimiz krizleri neden görmezden geliyoruz ve bunu değiştirmek için şu an ne yapıyoruz? Dünya, COVID sonrası bir gelecek için sıfırlanırken, kolektif bir seçeneğimiz var. Bu dönüm noktasını sıradan bir güncel gelişmeler döngüsüyle bir tutma hatasına düşebiliriz ya da kolları sıvayıp işe girişebiliriz.
TIME 2030 adıyla on yıl sürecek iddialı bir projeyi başlatma sebebimiz budur. Bu proje, COVID sonrası dünyada potansiyel çözümlerin ve bunları yönetecek liderler ve mucitlerin keşfedilmesi için bir rehber olacak.”
“TIME 2030, nasıl daha sağlıklı, daha dayanıklı ve daha adil bir dünya inşa edeceğimize odaklanacak.”
“Neden 2030? Bu, Birleşmiş Milletler’in – eşitlik, yoksulluk, sağlık, büyüme ve sürdürülebilirlikle ilgili – sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin tutturulacağı veya tutturulamayacağının belli olacağı yıl.”
Felsenthal’ın projenin bu yazıda belirttiği temellerini TIME’nin kıdemli bir ismi ve Washington muhabiri olan Justin Worland da “Bu On Yılda Dünyanın En Büyük Sorunlarını Nasıl Çözebiliriz”2 başlıklı yazısıyla şöyle pekiştiriyor:
“Geleceğin tarihçileri 21. yüzyılı değerlendirdiğinde, 2020 yılı muhtemelen iyimserlik balonunun patladığı nokta olacaktır. COVID19 salgını, tam anlamıyla krizlere dönüşen karmaşık bir iç içe geçmiş sorunlar ağını ortaya çıkardı. Koronavirüs, yalnızca gelişmekte olan dünyada değil, aynı zamanda milyonların sağlık hizmetlerinden yoksun olduğu ve sokakta yaşamaktan bir maaş çeki uzakta olduğu ABD gibi zengin ülkelerde de bölgesel yoksulluğun tehlikelerini gözler önüne serdi. Tüm dünyada ırksal ve etnik azınlıklar, yüzyıllardır süren yapısal ayrımcılıktan sonra adalet talep ettiler… dünyanın iklimi giderek istikrarsız hale geliyor ve bildiğimiz şekliyle insan toplumu için varoluşsal bir tehdit oluşturuyor. Önümüzdeki on yıl içinde toplumlar ya bu zorluklarla yüzleşmek zorunda kalacak ya da bunlardan etkilenecekler. Cevabımız gelecek on yıllar için geleceği tanımlayacak.”
“Bilhassa, geçtiğimiz beş yıl boyunca Birleşmiş Milletler birbiriyle ilişkili 17 sürdürülebilir kalkınma hedefini, daha yaşanabilir bir dünya inşa etme hedeflerini ortaya attı ve 2030’a kadar bu hedeflere ulaşılması çağrısında bulundu… Çin’den Maldivler’e kadar tüm ülkeler ve Amazon, Microsoft ve PwC gibi şirketler, önümüzdeki on yıl içinde karbon ayak izlerini ortadan kaldıracak bir yola girecekleri politikaları uygulama sözü verdi.”
“Bu sorunların bütüncül çözümler gerektirdiği anlayışı, ancak pandemi ve serpintilerinin ortasında büyüdü. Başkan Joe Biden dört acil krize – salgın, ekonomik kriz, ırksal adaletsizlik ve iklim değişikliği – değindi ve hepsiyle birlikte mücadele etme sözü verdi. Avrupa Birliği’nin bloğu COVID19 krizinden çıkarma programı iklim değişikliği sorununun yanında eşitlik sorunlarını da çözmeyi hedefliyor. Borsalar geçen yıl yükselirken, trilyonlarca dolarlık varlığa sahip kurumlar, yatırımlarının yalnızca cüzdanları için iyi bir getiri sağlamasını değil, aynı zamanda toplum için de iyi bir getiri sağlamasını talep etti.”
“Tüm bu gelişmeler ve çok daha fazlası, cesur fikirler için yeni fırsatlar oluşturdu. Bu yeni düşünme biçimleri, kuşkusuz hükümet liderlerinden, ama aynı zamanda aktivistlerden, girişimcilerden ve akademisyenlerden gelecektir.”
SONUÇ YERİNE
Bu genel nitelikte cümlelerle girişi yapılan projenin 10 yıllık bir süreci içerdiğini ve bu sırada ürettirilen fikirler, yazılar, konferanslar ve belki toplantılar gibi bir dizi projeler dizisiyle gerçekleşeceğini atlamamak gerekiyor. Bu projeler dizisi dünyanın her yerinde genelde dünyaca tanınmış ve ağırlıkla hükümet dışı organizasyon ve kişiler üzerinden yürütülecek. İklim krizinin ise sistemin yeniden rayına oturtulmasında önemli bir argüman olabileceğinin izleri projenin içinde var. Bunların yanında şunu söyleyebiliriz, Dünya Ekonomik Forumu’nun başını çektiği sistemi tamir etme arayışında, TIME dergisi de önemli bir yayın aracı olarak kilit rolünü aldı ve TIME 2030 projesini başlattı. Bu bir dijital distopya dünyası değil, kendini sürdüremeyecek olan bir sistemin ekonomik ve politik etkinliklerle kurtulma çabasıdır. Bu çabada da büyük araçların doğrudan yerlerini aldığını ve büyük girişimlere başladığını söyleyebiliriz.
Kaynaklar: