Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki, Orta Doğu'daki, Balkanlar'daki, Afrika'daki dik duruşu, sırtını Batı'ya dayayan kuruluş ve isimlerde rahatsızlık yarattı. Yıllarca pasif bir dış politika izleyen ve Batılı emperyalistlerin isteklerine boyun eğen Türkiye'ye alışan güçler, ülkemizin son yıllarda yürüttüğü milli dış politikayı hazmedemedi.


TÜRKİYE'YE YENİDEN PRANGA VURMA ÇABASI VE "DİKTATÖR ERDOĞAN" SÖYLEMİ

Gerek Erdoğan'ı hedef alan uluslararası makalelerin sayısında yaşanan artış, gerek Soner Çağaptay'ın Erdoğan hakkındaki tepki çeken kitabı, gerekse muhalefetin sıklıkça dillendirmeye başladığı "Diktatör Erdoğan" söylemi, "Uluslararası kamuoyunda Türkiye karşıtı bir algı oluşturulup küresel güçlerce Türkiye'ye yeniden pranga mı vurulmak isteniyor?" sorusunu akıllara getirdi.



ERDOĞAN HAKKINDA HADSİZ İFADELER
Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü'nde "kıdemli Türkiye uzmanı" olarak çalışan Soner Çağaptay "Erdogan's Empire: Turkey and the Politics of the Middle East" adlı bir kitap kaleme aldı.

Kitapta Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında "otokratik lider" gibi ifadeler yer alırken, Erdoğan "emperyalist" olmakla itham edildi.



Kitabın tanıtımında göze çarpan ifadeler şu şekilde:

"OTOKRATİK LİDER ERDOĞAN"
"2003'ten bu yana, Türkiye'nin "otokratik lideri" Recep Tayyip Erdoğan, Osmanlı padişahlarından modern Türkiye'nin kurucusu Atatürk'e kadar geçmiş Türk liderlerinin geleneğinde, Türkiye'yi büyük bir güç haline getirmeye çalıştı.

Erdoğan, yakın Türk tarihi bağlamında, ülkesini bağımsız bir Orta Doğu gücü olarak göstermeye çalışan alışılmışın dışında bir model seçti.



"EMPERYAL DIŞ POLİTİKA"
Bunu yaparken Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere geleneksel Batılı müttefikleri ile bağları kırmış ve Türkiye'nin Osmanlı döneminden Arap Ortadoğu ve Balkanlar'a erişimini yeniden sağlamayı amaçlayan emperyal tarzda bir dış politika benimsemiştir.

GAZETECİLERE BASKI YALANI YİNE DEVREDE!
Bugün, Erdoğan'ın yönetim tarzından kaynaklanan muhalefet ve gazetecilik özgürlüklerine yönelik iç baskılara ek olarak, Türkiye düşman bir dünyayla karşı karşıya. Ankara'nın Orta Doğu'da neredeyse hiç arkadaşı kalmadı ve yeniden dirilen tarihi rakiplerinin tehdidi ile karşı karşıya: Rusya ve İran.

ERDOĞAN KARŞITI LOBİDE YER ALIYOR

Soner Çağaptay AK Parti iktidarına karşı Türkiye'de askeri darbe daveti bile yapacak kadar ileri giden bir lobi şirketinin içinde faaliyet gösteriyor.

Çağaptay "İslam, Secularism and Nationalism in Modern Turkey: Who is a Turk?" adlı tez hazırlamıştı.
Atatürk'ten "diktatör" , "ırkçı", "faşist" olarak bahseden Çağaptay, TSK hakkında şu tanımlamayı yapmıştı: "Türkiye'nin en laik siyasi partisi" .
Soner Çağaptay yine tezinde, "Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğundan beri yapmayı beceregeldiği tek şey, Kürtlere, Alevilere ve gayrimüslimlere kan kusturmak" demişti.

TÜRKİYE'Yİ BATIYA KÖTÜLEME PEŞİNDE
Soner Çağaptay ABD medyasına, özellikle de Newsweek Dergisi'ne Türkiye hakkında yazılar gönderiyor. Bu yazılarda AK Parti'nin İslamcı bir parti olduğu, Türkiye'yi Batı'dan kopartarak dini bir ülke yapacağı tezini savunuyor.

DİKKAT ÇEKEN İSİMLERLE YAKIN TEMAS
Kemal Kılıçdaroğlu imzasıyla 2013 yılında "CHP'nin ABD Temsilcisi" sıfatıyla göreve başlayan Yurter Özcan'ın ABD'deki ilk işi 28 Şubat sürecinin mimarlarıyla bir araya gelmek olmuştu.

Özcan, lobi faaliyetlerine WINEP üzerinden başlamıştı ve Alan Makovsky, Soner Çağaptay, Michael Rubin, Morton Abramowitz, Henri Barkey gibi isimlerle yoğun bir trafik başlatmıştı.

Erbakan, 28 Şubat'ın ABD'nin düşünce kuruluşu American İnsitute'un Orta Doğu uzmanı Alan Makovsky'nin hazırladığı 'Türkiye raporları' çerçevesinde Türkiye dışında planlandığını, içeride 28 Şubat'ı gerçekleştirenlerin bunun farkında bile olmadığını söylemişti.

ARI hareketiyle çalışanların, WINEP başta olmak üzere ABD'nin bölgemizdeki 'nüfuz' kuruluşlarının önemli isimleriyle birlikteliği 23 Haziran seçimleri için de ortak bir çalışmaya dönüştü.


TIME DA PANİKTE!
Öte yandan Time dergisinde yayımlanan "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Osmanlı İmparatorluğu sevgisi neden dünyayı kaygılandırmalı" başlıklı yazıda son dönemde Türkiye'nin attığı adımlara yönelik yaşanan panik dikkat çekti.

"İSLAMCI GÜÇ VİZYONU"
Yale Üniversitesi'nden Tarih Bölümü Başkanı ve Profesör Alan Mikhail, dergide yayımlanan yazısında Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi, Karadeniz ve Akdeniz'de doğal gaz sahalarının keşfedilmesi, İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında yapılan anlaşma sonrası Filistinlilere destek mesajı ve Ankara'da Hamas heyetinin karşılanması gibi adımlarla Erdoğan'ın "İslamcı güç vizyonunu" dünyaya gösterdiğini belirtiyor.

"DEMOKRATİK HALKLARI ENDİŞELENDİRECEK"
Makalede sosyal medya özgürlüklerinin kısıtlanması, 2011 İstanbul Sözleşmesi'nden geri çekilmenin tartışılması gibi konular 'demokratik halkları endişelendirecek' başlıklar olarak gösteriliyor.

"ALDIĞI ÖRNEK YAVUZ SULTAN SELİM"
Erdoğan'ın Osmanlı İmparatorluğu'nu "diriltme" konusunda çok şey yazılıp çizildiği belirtilen yazıda, Cumhurbaşkanının kendisine Osmanlı padişahlarından Yavuz Sultan Selim'i örnek aldığı ileri sürülüyor.

Osmanlı İmparatorluğu'nun geniş sınırlara kavuşmasını sağlayan I. Selim, imparatorluğu "güçlü bir bölgesel güçten devasa bir küresel imparatorluğa" dönüştüren isim olarak görülüyor.

Yazıda 5 asır önce yaşamış bu padişahın, Washington'dan Pekin'e, yabancı ve yerli rakipleri yenmesi için ve küresel bir güç haline gelmesi için Başkan Erdoğan'a bir şablon sunduğu ifade ediliyor.

"LAİK KESİME KARŞI" YALANI
Time'daki yazıda "Erdoğan'ın Türkiye'deki laik kesime karşı Osmanlı'nın kültürel ve siyasi gücünü kaynak alıp bunu İslam'ı savunmakta kullandığını" belirtiliyor.

Erdoğan'ın, Yavuz Sultan Selim'in Türk siyasi gücü vizyonunu benimsemesine karşı dikkatli olunmasını gerektiğinin altını çizen yazar, I. Selim'in "bölgesel savaşlara, dini azınlıkların ortadan kaldırılmasına ve küresel ekonomik kaynakların tekelleşmesine yol açan güçlü adam siyasetinin tarihsel bir örneğini temsil ettiğini" ifade ediyor.

Yazara göre, ülke sınırları çevresindeki doğal gaz rezervlerini tekeline alma girişimlerinin yanı sıra Erdoğan'ın Libya, Yemen ve Suriye'deki askeri girişimleri de Yavuz örneğinden esinlenerek atılmış adımlar olarak ele alınıyor.