James Barr’ın Ortadoğu’da İngilizFransız çekişmesini anlattığı kitabının adı A Line in the Sand’dir (Çölde Bir Çizgi). Barr’ın aktardığına göre, 16 Aralık 1915 sabahı “10 Numara” olarak bilinen Londra’daki başbakanlık konutuna davet edilen Mark Sykes, İngiliz savaş kabinesinin dört üyesine bir sunum yapar.

Sykes, kabine üyelerine “Suriye konusunda Fransa ile acilen bir anlaşma yapmamız gerektiğini düşünüyorum” der ve ekler: “Haifa’nın Güneyini kendimize ayırmamız, daha aşağıda kalan Arapları da kontrol altında tutmamızı sağlayacaktır.”

Bahriye bakanı Balfour, “Tam olarak neyi kast ediyorsunuz?” diye sorunca, Sykes, haritada parmağı ile işaret ederek “En doğrusu Akka’nın son A’sından başlayıp Kerkük’ün son K’sinde biten bir çizgi olacaktır” der.

3 Ocak 1916’da İngiltere ve Fransa arasında imzalanan bir anlaşma ile Sykes’in sözünü ettiği çizgi, bazı tadilatlarla iki ülkenin nüfuz bölgelerini belirleyen hat olarak kabul edilir. İki ülkeyi temsil eden bürokratların adı ile anılan meşhur “SykesPicot Anlaşması” işte budur.

Bugünkü Ortadoğu haritasına da benzer çizgilerin hakim olması, emperyalist ülkelerin müdahalesinin hala devam etmesi ve tabii ki asla çözülemeyen İsrail sorunu, SykesPicot’un zaman zaman tekrar gündeme gelmesine yol açıyor. Suriye ile sıcak savaşın eşiğine geldiğimiz şu günlerde de “Arap devletlerinin masa başında çizgiler çekilerek ‘üretilmiş’ yapay siyasi yapılar olduğunu” söyleyenler çıkıyor. Bu tez, Suriye ile diplomatik ilişkilerin gerekli olmadığını savunanlar için tuhaf bir gerekçeye dönüşüyor.

Oysa SykesPicot, tarihsel ve güncel olarak, emperyalist yayılmacılığı sembolize etmesinin ötesinde bir anlam taşımıyor. Bugünkü siyasi sınırların SykesPicot ile pek bir ilgisi bulunmuyor. Önce 1917 Devrimi, ardından Türk kurtuluş savaşı tüm planları alt üst etti. Başlangıçta İngilizlerin adamı olan Mekke Emiri Hüseyin, Arap birliği iddiası ile İngiltere’yi karşısına aldı. Oğulları anlaşma yolunu seçip Ürdün ve Suriye’nin (daha sonra Irak’ın) başına geçtiler. Fransız manda yönetimi, Suriye’yi altı parçaya böldü. SykesPicot döneminde İngilizlerin destekledikleri Yahudi devleti, otuz yıl sonra “İngilizlere rağmen” kuruldu. Bunları darbeler ve Baas iktidarları ve onları da yeni bir emperyalist işgal dönemi izledi…

Tarihçi Sean McMeekin, Ottoman Endgame (Osmanlı Son Oyunu) adlı kitabında bakın ne diyor: “Bugünün sınırlarının hiçbiri SykesPicot’ta öngörülen sınırlar değil. Osmanlı coğrafyasının paylaşımı SykesPicot’a göre değil, 1923’teki Lozan’a göre yapıldı. Lozan’da ne Sykes ne de Picot vardı. Lozan’ın belirleyici figürü, işgalci Yunanistan’ı ve İngiltere’yi yenmiş olan Türk milliyetçisi Mustafa Kemal’di.” McMeekin’e göre, Sykes ve Picot emperyalistlerin bugün kendilerini temize çekmek için günahlarını yıktıkları bir efsane olarak işlev görüyor.

Gerçekte, Ortadoğu’nun siyasi coğrafyası, bizim de bedel ödeyerek dahil olduğumuz bir güçler dengesi ile biçimlendi. Sadece bunun bilincinde olmak bile, şimdi komşumuz olan ülkeleri ciddiye almamızı gerektirir. Bugün Türkiye, ordusunun tüm gücüne rağmen, diplomatik anlamda zayıf vaziyettedir. Çünkü Suriye ile doğrudan görüşme yapmamakta, aracı ülkelerin manipülasyonlarına açık, dolambaçlı yollar seçmektedir.

Evet, Suriye’nin de dahil olduğu Ortadoğu ülkelerinin dört yüzyıl boyunca İstanbul’dan yönetildiği doğrudur. Üstelik bu coğrafya büyük bir Türk nüfusa ve Türk varlığına ev sahipliği yapmaktadır. Bu gerçekler, Türkiye’yi zorunlu olarak oyunun doğal bir parçası haline getiriyor. Bu tarihsel yükün sorumluluğunu reddedemeyiz. Fakat, bölgedeki ülkeleri batılı memurlar tarafından masa başında üretilmiş oyuncaklar gibi algılamak da bizi yanlış yollara sevk eder. Siyasi efsaneler, semboller olarak işe yarayabilirler, ancak onların hamasetine kapılıp gerçekleri kaçırmak ciddi bir tehlikedir.


Gaffar Yakınca

Aydınlık