Sovyetler Birliği’nin Büyük Taarruz öncesi Türkiye’ye asker göndermek istediği ve bunun kabul edilmediği ileri sürüldü. İddiayı dönemin 5. Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Altay Paşa anılarında belirtiyor. Fahrettin Paşa, bunun Mustafa Kemal Paşa tarafından reddedildiğini ve Türk Ordusu’nun İstanbul ve Trakya’yı kurtaracak güçte olduğunu göstermek için de taarruz öncesi Sovyet Büyükelçisi Semiyon İvanoviç Aralov, Azerbaycan Büyükelçisi İbrahim Abilov, Sovyet Askeri Ateşe Zvanayov (Zvonaryev), Azeri Ateşemiliter Askerov ve beraberindeki heyeti Batı Cephesi’ne götürerek bizzat yerinde gösterdiğini belirtiyor.
FAHRETTİN PAŞA’NIN İDDİASI
İzmir’e atlarıyla ilk giren birliğin komutanı olan Fahrettin Altay Paşa bu konuyu şu ifadelerle aktarıyor:
"Süvari Kolordusu Ilgın etrafında ikmal ve eğitim işleri ile uğraşırken 1.4.1922 günü Başkumandan Gazi Mustafa Kemal kolorduyu teftişe geldi. Refekatinde Cephe Kumandanı ve büyük bir heyet ile Sovyet Rusya Büyükelçisi Aralof, Azerbaycan Cumhuriyeti Elçisi Abilof ve her iki elçiliğin ateşemiliterleri de beraberinde. Daha önceden verilen bir emirle üç süvari tümeni Kaplıca meydanına toplatılmıştı. Yoklamadan sonra Başkumandanın emri ile bir harp tatbikatı yapıldı ve atlıların süratle açılıp yayılması bir hayli heybetli oldu. Arkasından da yapılan geçit resminde bir kaç bin atlının dört nala geçişleri bütün seyredenleri ulaşılması güç bir heyecana boğdu, gelenler memnunluklarını söyleyerek Akşehir’deki piyadeleri teftişe gittiler.
Ruslar her ne kadar o sıralarda dostumuz idiyseler de cephe kuvvetlerini onlara göstermekteki maksadı anlayamamıştık. Çok sonra öğrenmiştik ki, Ruslar bize müşterek savaş teklif etmişler ve bu maksatla Zonguldak Ereğli’ye asker çıkarmak ve Kocaeli’de beraber savaşmak istemişler. Bizim kuvvetlerimizin de düşmanları İstanbul’dan çıkarmaya kâfi gelmeyeceğini ileri sürmüşler. Bundaki gizli maksadı Mustafa Kemal anlamaz olur muydu? Derhal:
‘Benim kuvvetim İzmir’i de İstanbul’u da kurtarmak için kâfidir’ demiş ve bunu fiilen göstermek için onların elçileri ve ateşeleriyle bu seyahati tertiplemiştir. (Ben bunu o vakit genel karargâhta kurmay olarak bulunan rahmetli Korgeneral Baki Vandemir’den duymuştum.)" (Fahrettin Altay, 10 Yıl Savaş 19121922 ve Sonrası Görüp Geçirdiklerim, İnsel Yayınları, İstanbul, 1970, s.316317.)
SOVYET ELÇİSİ NE DİYOR
Konuyu Sovyet Büyükelçisi Semiyon İvanoviç Aralov’un anılarında inceledik. Aralov, Türkiye’de de yayımlanan "Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları" isimli eserinde, Batı Cephesi gezisine geniş şekilde yer veriyor. Ancak Fahrettin Paşa’nın iddiasına ilişkin olarak imalı da olsa bir bilgiye yer vermiyor. Bahsedilen gezi, 28 Mart4 Nisan 1922 tarihleri arasında gerçekleşir (Heyet 6 Nisan’da Ankara’ya varır.). Batı Cephesi birlikleri tek tek gezilir ve bölgede taarruz hazırlığı yapan birlik komutanları, subaylar ve Mehmetçikle görüşülür. Gezide Başkomutan Mustafa Kemal Paşa da hazır bulunur. Sekiz gün süren gezi büyük ilgi görür. İki ülke ordusu arasındaki yakınlaşmayı pekiştirir. Aralov’un Türk ordusu hakkında yerinde elde ettiği bilgi ve izlenim önemlidir.
Sovyet Rusya’daki iç savaşta da birlikleri yöneten Aralov, gezinin bizzat Mustafa Kemal tarafından istendiğini belirtiyor. Aralov şu değerlendirmeleri yapıyor: "Altı piyade, üç süvari tümenini ziyaret ettik. Yeni ordunun kuruluşunun yıl dönümünü kutlama töreninde bulunduk. İki ordunun ve iki kolordunun karargâhlarını ziyaret ettik. Konya’da, cephe gerisindeki askeri müesseseleri gezdik. Askeri birliklerden edindiğim izlenimler iyi idi. Bu, düzenli, disiplinli çok iyi organize edilmiş büyük inisiyatif sahibi, strateji ve taktik konularda yaratıcı anlayışı olan bir ordu idi. Ne var ki, ordunun giyim ve kuşamı, özellikle kunduraları pek kötü idi." (S. İ. Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları, C.1, Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ., İstanbul, Aralık 1997, s.102.)
Aralov, ziyareti doğuran üç sebebin bulunduğunu belirterek bunları şöyle sıralar: "Mustafa Kemal’in uzun süren ayrılığı dolayısıyla, bizzat onun çözümlemesini gerektiren bir yığın mesele birikmişti. İtilaf Devletlerinin silah bırakışma (mütareke) teklifini konuşmamız gerekiyordu. Bu onunla bir görüşmeyi kaçınılmaz bir zorunluluk haline getiriyordu. Üstelik Mustafa Kemal’in kendisi de bu konuda bizim düşüncelerimizi almak istiyordu. Nihayet, bu ziyaretle yeni Türk ordusunu tanımak fırsatını elde etmiş olacaktım." (Aralov, c.1, s.103.)
Uğranılan birliklerde karşılıklı dostluğu vurgulayan konuşmalar yapılır. Lenin ve Atatürk ile Türk ve Kızılordular şerefine kadehler kaldırılır. Sovyet ve Azeri heyet, Ilgın’da bulunan Süvari Kolordusu karargâhını da ziyaret eder. 1 Nisan günü gerçekleşen geçit töreninde birkaç bin atlı askeri birliğin gösterisi izlenir. Aralov, Fahrettin Paşa hakkında ise şu değerlendirmeyi yapar: "1 Nisan günü sabah karanlığında hareket ettik. Süvari Kolordusu, 2’nci, 4’ncü ve 14’ncü süvari tümenlerinden meydana gelmişti. Kolordunun komutan Fahri Paşa, işinin ehli, cesur bir süvari idi. Türkler onu bizim General Budyonni’ye benzetiyorlardı. Oraya gelince bize verilen binek atlarına bindik ve cepheyi dolaştık. Süvarilerin görünüşü piyadelerden çok daha canlı idi. Hemen hepsinin ayağında çizme vardı." (Aralov, c.1, s.124.)
Manevradan sonra, Mustafa Kemal Paşa alayları toplayarak şu konuşmayı yapar: "Askerler... Savaş artık bizim yüzümüze gülmeğe başladı. İngilizlerin boğazlanmak üzere gönderdiği Yunanlıları yeniyoruz. İngiliz emperyalistleri bizi yok etmek istiyorlar, ama bunu başaramayacaklardır. Türk halkı ve Türk ordusu, kendi bağımsızlığı için savaşa girişmiş bulunuyor ve düşmanlarını, kendi kutsal topraklarından atacaktır. Sovyetler Birliği’nin elçisi de burada, bizimle birlikte bulunuyor" (Aralov, C.1, 124125.)
Aralov burada birliklere hitaben yaptığı konuşmaya da değinir ve şunları belirtir: "Sevgili dostlarım, sizin de yeni Türkiye’nin düşmanlarını yenmenizi, aziz yurdunuzu kurtarmanızı, İzmir ve İstanbul şehirlerini geri almanızı dilerim. Kızılordu, soylu davranışınızla sizin de orduya ve bağımsız Türkiye’ye şeref kazandıracağınıza inanmaktadır.
Konuşmam yeniden ‘Yaşa’ sözleriyle kesildi. Fahri Paşa, selamlarının General Budyonni’ye iletilmesini rica etti." (Aralov, c.1, s.125.)
RUSLAR DA ÇAY PARTİSİ DÜZENLEMİŞ
Aralov anılarında, Büyük Taarruz öncesi düşmanları yanıltmak amacıyla Ankara’da düzenlenen çay partisinin kendilerinden de istendiğini belirterek şu ilginç bilgiyi veriyor: "Taarruz büyük bir gizlilik içinde hazırlanıyordu. Kemal Paşa’nın cepheye giderken, köşkünde Meclis üyelerine bir çay partisi vereceğini etrafa yaydığı ve bu durumun gazetelerde resmi olarak ilan edildiği yazılmaktadır. Mustafa Kemal Paşa, elçiliğimizde, onun da katılacağı, büyük bir kabul resmi düzenlememizi, bunu bütün Ankara’ya yaymamızı, öteki devlet elçilerini de kabul resmine çağırmamızı benden rica etti. Herkes toplanıp Mustafa Kemal’in bizzat aradığını, rahatsız olduğunu ve gelemeyeceğinden ötürü özür dilediğini haber verdik. Mustafa Kemal ise bu sırada gizlice cepheye Konya’ya hareket etmiş bulunuyordu. (...) Sonradan bazı şüphecilere şöyle demiştim: Görüyor musunuz, Mustafa Kemal bize, Sovyet temsilcilerine ne büyük bir güven göstermişti." (Aralov, c.2, s.175176.)
MUSTAFA KEMAL PAŞA NE DİYOR?
Mustafa Kemal Paşa bu konudan, gerek o günün yazışma ve konuşmalarında gerekse Nutuk’ta bahsetmez. Gizli kalmış bir konudur adeta... Ancak o sıkıntılı günlerde bu gezi sırasında Aralov’dan Sovyet yönetiminin para ve silah yardımı yapması konusunda ricada bulunulduğu da bir gerçek. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa’ya göre heyet 4 Nisan günü geziyi tamamlayarak Ankara’ya döndü ve Türk taleplerini Moskova’ya iletti. Mustafa Kemal Paşa, 4 Nisan 1922 tarihli bir yazıyla Heyeti Vekile Riyaseti’ne şu telgrafı gönderir:
"Rusya ve Azerbaycan sefirlerine icap eden yerler gösterildi. Her tarafta tezahürat yaptırıldı. Gerek gördükleri şeylerden ve gerek yapılan tezahürattan son derece mütehassıs oldular. Bugün kendilerini kati bir müzakereye davet ettim.
Neticede:
1 Frunze’nin vaat ettiği malzemenin getirilmesi.
2 Ankara’da müracaatımız üzerine kendileri tarafından talep olunan hayvan, araba ve diğer nakliye vasıtalarının temini.
3 Üç buçuk milyon liranın gönderilmesinin hızlandırılması.
4 On milyon Rus altınına olan kati ihtiyacımız izah edildikten sonra bugünkü buhrana geçici olarak çaresaz olmak için süratle on milyon ruble altının getirilmesinde acele etmeleri kararlaştırıldı. (...) Bunun için süratle Ankara’ya dönüyorlar."
ZOR GÜNLERİN KOMŞUSU
Rusya’da o günlerde korkunç derecede açlık ve sefalet vardır. İç savaşın bütün yıkıcı tesirleri her tarafta görülmektedir. Ayrıca Rusya ile Türkiye arasındaki mesafenin uzaklığı ve vasıtaların Rusya’nın ihtiyacında kullanılması, yardımı geciktirmektedir. Büyük taarruz öncesi para sıkıntısını gidermek amacıyla Doğu Cephesi’nin elinde bulunan 1 milyon 190 bin liranın bir milyonunun Ankara’ya gönderilmesi istenir. (ATABE, s.12, s.365.) İşte bu sıkıntılı ve taarruz hazırlıklarının hızlandığı günlerde Mustafa Kemal, Sovyet devrimi lideri Lenin’e 10 Nisan 1922 günü bir telgraf çekerek şu taleplerde bulunur:
"Emperyalist ve kapitalist devletlerin ortaya attıkları yeni metotlar karşısında memleketlerimizin her zamankinden daha sıkı bir cephe teşkil etme zorunda olduklarına inanıyorum. Rusya’nın birçok defalar bize yaptığı yardım bizce özel bir ehemmiyet kazanmıştır.
Şüphesiz, Rıza Nur Bey konuşmaları sırasında bu konuya temas edecektir. Her hâlükârda, içinde bulunduğumuz şartlarda bu yardımın bizden esirgenmeyeceğine de büyük inancım vardır.
Aziz Başkanım, en samimi ve en derin bağlılık hislerimle, en iyi niyetlerimi arz ederek bitiririm." (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.12, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003, s.373.)
Mustafa Kemal Paşa bundan önce 4 Ocak 1922 günü de Frunze’nin gelmesi dolayısıyla Lenin’e uzun bir mektup göndererek Milli Mücadelenin amacını, emperyalizme karşı verdikleri mücadelenin önemine ve Rusya dostluğuna değinir ve şu çarpıcı ifadeleri kullanır:
"Türkiye Rusya’ya, bilhassa son birkaç ayın Rusya’sına Batı Avrupa’ya olduğundan çok daha yakındır.
Memleketlerimiz arasında bir diğer ve daha mühim benzerlik, bizim kapitalizm ve emperyalizme karşı mücadelemizde yatmaktadır. (...)
Yine aynı şekilde size temin ederim ki, Sovyet Rusya’ya karşı doğrudan veya dolaylı olarak asla hiçbir anlaşmaya ve ittifaka dâhil olmayacağız." (ATABE, C.12, s.209211.)
BÜYÜK TAARRUZ ZAFERİ
Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta Büyük Taarruz’u ise şöyle anlatır:
"20/21 Ağustos 1922 gecesi 1. ve 2. Ordu Kumandanlarını da Cephe Karargâhı’na davet ettim. Erkânıharbiyei Umumiye Reisi ve Cephe Kumandanı’nın huzuruyla taarruz şekli hakkındaki görüşü harita üzerinde kısa bir harp oyunu tarzında izah ettikten sonra, Cephe Kumandanı’na o gün vermiş olduğum emri tekrar ettim. Kumandanlar faaliyete geçtiler. Taarruzumuz, strateji ve aynı zamanda taktik baskın halinde icra olunacaktı. Bunun mümkün olabilmesi için yığınak ve tertibatın gizli kalmasına ehemmiyet vermek lazımdı. Bu sebeple bütün harekât gece icra edilecek, kıtalar gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında istirahat edeceklerdi. Taarruz mıntıkasında yolların ıslahı vesaire gibi faaliyetlerle düşmanın nazarı dikkatini çekmemek için, diğer bazı mıntıkalarda da aynı suretle sahte faaliyetlerde bulunulacaktı.
24 Ağustos 1922’de karargâhımızı Akşehir’den taarruz cephesi gerisindeki Şuhut kasabasına naklettik. 25 Ağustos 1922 sabahı da Şuhut’tan muharebeyi idare ettiğimiz Kocatepe’nin güneybatısında çadırlı ordugâha naklettik. 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de hazır bulunuyorduk. Sabah saat 05.30’da topçu ateşimizle taarruz başladı. (...)
"Efendiler, Başkumandan Muharebesi’nin neticesine kadar her gün büyük muvaffakiyetlerle gelişen taarruzumuzu resmi tebliğlerde gayet ehemmiyetsiz harekâttan ibaret gösteriyorduk. Maksadımız, vaziyeti mümkün olduğu kadar cihandan gizlemekti. Çünkü düşman ordusunu tamamen imha edeceğimizden emin idik. Bunu anlayıp, düşman ordusunu felaketten kurtarmak isteyeceklerin yeni teşebbüslerine meydan vermemeyi münasip görmüş idik." (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C. 20, Nutuk II, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2007, s.200201.)
Kurtuluş Savaşı boyuncu Rusya’dan 11 milyon altın ruble yardım geldi. Ayrıca binlerce top, top mermisi, tüfek, mühimmat ve araç gereç de geldi. İlginçtir Sovyet Rusya, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında da Türkiye’ye 50 bin kişilik bir birliğin istenmesi halinde gönderileceğini bildirdi. Buna ihtiyaç olmadı... O zor günlerden bugünlere, inişçıkışlar içerse de 100 yıllık bir dostluk ve iyi komşuluk ilişkisi günümüze de ışık oluyor. Bugün de bu dostluk Suriye ekseninde sürüyor.
Aydınlık