Kaan Sezyum, Birgün’deki köşesinde TGB’ye saldırmış. Sezyum’a kızmıyoruz çünkü içinde bulunduğu neoliberal atmosfer, herkes gibi onu da zehirliyor.


Kaan Sezyum, neoliberal çizgisiyle bilinen ÖDP’nin yayın organı Birgün’deki köşesinde TGB’yi yazmış. Söz konusu neoliberalizm olunca Netflix’e kalkan olmak elbette Birgün’e düşerdi.

HATIRLAYALIM, TGB NEYİ PROTESTO ETMİŞTİ?

RTÜK, internet üzerinden faaliyet gösteren yayın kuruluşlarını vergi ve denetime bağlamıştı. Bu, bir milletin en temel egemenlik hakkı ve göreviydi. Bunun üzerinden sosyal medyada “Parasıyla değil mi, ne istersem onu izlerim.” liberalliğiyle tepkiler doğmuştu. Kitle kuyrukçuluğu ve adına uyuşturucu öven rapçileri dahi savunan Birgün, emperyalist hegemonya aracı Netflix’e o zaman da kalkan olmuştu.

TGB, RTÜK’ün denetiminin yanı sıra Netflix’teki uyuşturucu, şiddet, terör, pedofili vb. ahlaksızlıkları öven, eşcinsellik propagandası yapan yayınlara da dikkat çekerek müdahale çağrısında bulunmuştu.

“Gençliğin baş belası olan uyuşturucu ve çeşitli madde kullanımları sıradanlaştırılıp, doğrudan ve dolaylı olarak özendirilmektedir. Cinsellik, aşırılıklarla, lise sıralarına kadar indirgenerek, sınırsız bir şekilde dayatılmaktadır. Pedofili de bu içeriklerle normalleştirilmektedir. Küfür, şiddet, etnik kimlikçilik, cinayet, tecavüz, cinsiyetsizlik, aşağılama, bencillik, mafya seviciliği, silah kullanımı vb. her türlü yozlaşma ve çürüme bu platformda hiçbir kısıtlama olmaksızın rahatlıkla gençlikle buluşmaktadır. Hatta, emperyalist merkezlerin Türkiye’ye dayattığı sözde Ermeni Soykırımı yalanı, “Designated Survivor” dizisinde, hain Fetullahçı Terör Örgütü’nün propagandası da “Another Life” dizisinde, rahatlıkla piyasaya sürülebilmektedir. Konu, armudun sapı, üzümün çöpü meselesi değildir. İyi içerikler de üretiliyor diyerek, bu saldırının ve çürümenin merkezleri asla meşrulaştırılamaz. Kısaca çerçevesini çizdiğimiz başlıklar bile, Türkiye için bir ulusal güvenlik ve milli kültür sorunudur.”

SANSÜR DEĞİL DENETİM

Sezyum, “Ha sansür ha denetim, devlete güven olmaz.” mantığıyla yaklaştığı için ürettiğimiz siyasete temelden karşı çıkıyor. TGB, Netflix’in toptan yasaklanmasını değil, denetlenmesini ve zararı bariz içeriklerin filtrelenmesini savunuyor. Gerekirse toptan yasaklanması, yerli içerik platformlarının geliştirilerek emperyalist tekelleşmenin bertaraf edilmesi de haktır.

Sezyum, “Madem öyle TGB’liler dizi çeksin de izleyelim.” diyor. Kendisi bir içerik üreticisi olduğu halde kültürümüzden beslenen ve emperyalizme karşı olan bir içerik üretme sorumluluğunu üzerine almazken memnuniyetsiz tüketici tavrıyla böyle bir talepte bulunuyor. TGB, günümüzde üretilen faydalı içerikleri öne çıkarmaktadır, kendisine okuma, izleme ve dinleme listemizi iletebiliriz. Bununla birlikte TGB’nin tedrisatından geçmiş önderliğin yönettiği Atatürk Türkiye’sinde kültürümüzden beslenen kültür&sanat üretimi teşvik edilecek ve toplumun her kesiminin bundan eşit biçimde faydalanması kaçınılmaz olacaktır.

Sezyum, “Bırakın isteyen istediğini izlesin, kendi karar versin.” diyor. Herkes kendi aklıyla doğruyuyanlışı seçip hayatını sürdürecekse toplumsal akla ve devlet mekanizmasına ne gerek var? Bu mantıkla tevhidi tedrisatı da ortadan kaldırıp “isteyen çocuğunu istediği gibi eğitsin” demek gerekmez mi? Gıda denetimini ortadan kaldırıp “isteyen istediğini yesin” demek gerekmez mi? Devlet elbette iyiyi geliştirip kötüyü yasaklayacak. Siyasi kuvvetlerin baskı ve telkinleri de bu yönde olmalı. Uyuşturucu tacirlerinin, banka soyguncularının isminin kafe tabelalarından tişörtlere kadar girdiği ortamda toplumsal aklın ve ulusal tavrın gerekliliği bir kez daha tartışmaya kapanıyor.

Sezyum, emperyalizmle mücadele etmediği gibi emperyalizme karşı tavır alan TGB’nin eylem ve tavırlarını da kendince karikatürize ederek emperyalizmi perdeliyor. Aynı tutumu, sırf muhalefet etmek adına “dış mihraklar” söylemini karikatürize edip emperyalizmi yok sayanlarda da görüyoruz.

Gerçi bu duruma şaşırmamak gerek. ÖDP’nin Birgün’ü, Türkiye’de iktidar olmak adına emperyalist merkezlerle temas kurmakta beis görmüyor. Avrupa Birliği’nden gelen paralarıyla “journalist”cilik oynuyor. AB siyasetlerini, artık “sol” sosuna bandırmaya bile gerek duymadan pazarlıyor. Partinin adını Sol Parti olarak değiştirseler de renklerine kadar yansıyan AB’cilik gözlerden kaçmıyor. Kendilerini tanımlarken “devrimci” yerine afedersiniz “politik aktivist” olarak tanımlasalar yeridir ki “devrimcilik” gibi bir iddiaları da yok.

KÖR MUHALEFETİN TEMCİT PİLAVI: KAZDAĞLARI

Yine geçtiğimiz yaz, Kazdağları’nda AB/Almanya fonlu dernek ve vakıflarca yürütülen maden karşıtlığına karşı TGB tavır almıştı. TGB, madenlerimizin yabancı şirketlerce çıkarılmasına tavır almış, bununla birlikte “ağaç kutsaldır” anlayışıyla, 4 yalan üzerine kurulu maden ve medeniyet düşmanlığı yapan anlayışa da karşı çıkmıştı. PKK’nın yaktığı ormanları görmezden gelenler, bu süreçte, sanki çelişki varmış gibi TGB’nin 2012’de yaptığı “ALTINcı Filo Defol” açıklaması öne sürmüştü. TGB, bugün de “ALTINcı Filo”lara karşıdır ancak hiçbir zaman “çevreci” popülizmiyle maden karşıtlığı yapmamıştır.

Mustafa Kemal’in “En hakiki yol gösterici bilimdir.” şiarıyla hareket eden TGB, Maden Mühendisleri Odası’nın raporuna ve etkileşim içinde olduğu uzmanların görüşlerine dayanarak siyanürle ayrıştırmanın geri dönülemez tahribat yaratmadığını belirtmiştir. Sezyum, toprağa hortumla siyanür tutulup altın çıkarılıyor sanmış olacak ki TGB’yi bu mesele üzerinden bilimsel olmamakla eleştirmektedir, üstelik anti emperyalist olmadığı halde TGB’nin anti emperyalist tavrını sorgulamaktadır. Sayın sosyal medya araştırmacısı 2 nolu tiviti alıntılarken 4’e bakmayı akıl etseydi, TGB’nin Kanadalı şirkete karşı tavrını da görecekti.

Neoliberalizm Siyanürden Daha Zehirli

Sezyum, “TGB üyesi gençlere her kahvaltıda çayla birlikte bir damla siyanür içmelerini öneriyorum. Madem doğaya zararı yok, buyurun. Zaten ekip baroların değil Metin Bey’in de yanında. Hep birlikte çayınızı için güzel güzel, genç genç. Sonra tekrar konuşuruz.” eyyamcılığıyla yazısını bitiriyor.

Bu sığlığa rağmen kendisine saygı duyuyoruz ve yanıt veriyoruz.

Medeniyet dediğimiz kavramın kendisi doğaya müdahaleyle mümkün. Bu satırları yazdığı bilgisayarın üretiminden şu an yaktığı elektiriğe, oturduğu binanın yapımından üzerine giydiği kıyafete kadar hepsi doğaya müdahale ve bir ölçüde “zarar”. Sezyum’un vahşiliğiyle aynı seviyeye inip “Öyleyse buyur, bilgisayarının işlemcisindeki altını sök, evinden çık, ağaç kavuğundan yaprakla örtünerek yaşa.” gibi medeniyetsiz bir çağrı yapmayacağız.

Son olarak, Sn. Metin Feyzioğlu ve yerel barolarımızla görüşüp istişarelerde bulunuyoruz, siyanürsüz çayımızı da içiyoruz. Baroların meslek hakkı savunularında da sonuna kadar yanındayız. Ergenekon&Balyoz sürecinde “Darbeci Baro Taksim’e Hoş Geldin” yazılı provokasyon pankartını TGB indirmişti. TBB’den Türkiye ifadesinin çıkarılması girişiminde ilk TGB koşmuştu. Bugün de “Çoklu Baro” adı altında baroların bölünmesine TGB karşı çıkmaktadır.

TGB baroların meslek hakkı arayışlarının karşısında değil yanındadır. TGB, Ergenekon kumpasında kumpasçıların safında avukatlık yapan İzmir Baro Başkanı Özkan Yücel gibiler öncülüğünde, baroları meslek örgütü niteliğinden çıkarıp TTB gibi HDP’nin sözcüsü yapmaya çalışan girişimlerin karşısındadır ve her zaman karşısında olacaktır.

Kaan Sezyum’a kızmıyoruz çünkü içinde bulunduğu neoliberal atmosfer, herkes gibi onu da zehirliyor. Siyanürün tedbiri, önlemi ve telafisi var ancak neoliberalizm görüldüğü üzere nice hayatları karartıyor. Akıllı düşman akılsız dosttan yeğdir, kendisinden daha nitelikli bir sataşma beklerdik.

Furkan Kaplan

TGB GYK Üyesi / TLB Genel Sekreteri