İdlib gerginliğinde öngörüleri iflas edenler, bugün Ankara’ya Moskova mutabakatının yürümeyeceği ön kabulünden hareketle ‘yeni’ yollar sunuyor. Ancak sorunun esas kaynağını tespit edemedikleri için gerçekçi bir çözüm üretemiyorlar. Sundukları tüm yollar tuzağa zemin hazırlıyor
SETA’nın anlaması için ABD daha ne yapmalı?
CANSU YİĞİT

İdlib krizinin zirve yaptığı günlerde, İdlib’e özel statü isteyen, TSK’dan Soçi sınırlarını aşan hamleler bekleyen, “Rusya ile yolları ayıran”, ABD ve Avrupa’dan “destek” isteyen, üstelik bu desteğin öyle üç beş silahla sınırlı kalmaması gerektiğini savunan SETA’cılar, İdlib mutabakatından memnun olmadı.

Tabi mutabakatı yapan Cumhurbaşkanı olunca, daha önceki yazılarında çark etmiş görünen, ancak gerçekte aynı görüşleri bu kez örtülü bir şekilde savunan SETA’nın analizcileri, Moskova mutabakarının kalıcı olmayacağından hareketle Ankara’nın önüne, yapılması gerekenleri koyuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ile yaşanan İdlib krizinde ABD’yi işaret ederek “kara kedi”ye benzetmesine ve ABD Başkanı Trump’ın açık açık “Bırakalım Türkiye ile Suriye savaşsın” açıklamasına rağmen ABD ve AB’den destek beklemeleri ise “Yok artık” dedirtiyor.

ABD’DEN MEDET UMMAK

SETA’nın Genel Koordinatörü ve Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Üyesi Burhanettin Duran, “Krizin yeniden gelme ihtimaline karşı Batı başkentleriyle müzakere devam etmeli. (Sabah gazetesi, 7 Mart)” “(...) ABD ve AB’nin İdlib’te Türkiye’ye desteği önemli. Dün akşam Moskova’da varılan mutabakat şunu da netleştirdi: Batı başkentleri İdlib’teki sivillerin ve Suriye’nin geleceği için Ankara’nın politikasına destek vermeli. Hava savunma sistemi konuşlandırılmasına ve istihbarat paylaşımına olumlu yaklaşmalılar. (Sabah gazetesi, 6 Mart)” diyor.

JEFFREY’DEN DİNLEYELİM

İdlib krizi çıkınca buradan nasıl kıyamet koparırım diye koşa koşa Türkiye’ye gelen ve “şehitlerimiz” diyen ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey anlatsın Washington’un hükümete ve orduya bakışını: “Erdoğan Washington’da sevilmiyor. Erdoğan Avrupa’da da sevilmiyor. Otoriter görülüyor ve iyi bir oyuncu olmadığı düşüncesi hâkim. (...) Türk ordusu çok zor, selam çakıp IŞİD’le savaşmaya gitmiyorlar, aylar süren müzakereler oluyor. (...) Yani demem o ki Washington’da genel olarak hükümetinize karşı bir güvensizlik var ve sevilmiyorlar.” (15 Ağustos 2016, Hürriyet)

WASHINGTON’DA ANKARA’NIN MÜTTEFİKİ YOK

Foreign Policy’de daha üç gün önce ABD’nin İdlib’de neden Türkiye’ye yardım etmediğini ve etmeyeceğini açıklayan bir makale yayınlandı: “Hatırlamak biraz zor, ama 2011 ve 2012 yıllarında Washington’da Türkiye’yi, Erdoğan’ı ve Adalet ve Kalkınma Partisi’ni eleştiren birilerini bulmak oldukça zordu. Şimdilerde ise Ankara’nın Washington’da bir müttefikini bulmak zor, parayla tutulmuş veya ısrarla güvenmeye devam eden birkaç kişi haricinde. (...) Aslında, bir yandan kendi ettiğini buluyor: Bırakın Erdoğan kendi yarattığı pisliği çözsün. Bizimle ortak olmadıktan sonra, ABD neden Ankara’ya yardım etmek için Suriye’deki çatışmaya doğrudan müdahale etme riskini göze alsın?”

Gerçekler gün gibi ortada. Washington, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üzerini çizdi ve yatırımını “muhalefete” yapıyor. Bunu da açık açık ilan ediyor. Bugün ABD, İdlib’e sadece, Türkiye’nin Rusya ve bölge ülkeleriyle arasını açmak için “kara kedi” olarak girer. Bugün bu tuzağı göremeyenler çözüm de üretemiyor. Çözüm diye önerdikleri yol tuzağa zemin hazırlıyor.

***

‘FİİLİ DURUM’ ÖNERİSİ

Şöyle ki; krizin tırmandığı günlerde yaptığı “Türkiye baştan beri İdlib’de özel bir statü kurmanın peşinde oldu” (4 Şubat Sabah gazetesi) çıkışıyla el yükselten Hasan Basri Yalçın, mutabakattan sonra “Türkiye için İdlib her şeyden önce bir sınır güvenliği meselesiydi” diyerek Ankara’ya şu tavsiyelerde bulunuyor: “Şimdi yapılması gereken buradaki (İdlib) tahkimatı artırmak. Artık rejime daha fazla ilerlemenin mümkün olmadığını göstermek. Bu mutabakat Türk askerinin İdlib’deki varlığını teyit etmiş oldu. Şimdi bunun üzerine bölgeye yapılacak yığınak fiili bir durum oluşturmaya yönelik olmalı. (Sabah gazetesi, 7 Mart)”

Hasan Basri Yalçın, “fiili durum”dan kastını açık olarak yazmasa da daha önceki çıkışlarından anladığımız “özel statü” için hazırlık yapılmasını istiyor.

“İlaveten Türkiye buradaki kendine müzahir grupların hem sayısını artırmak hem de onlar üzerindeki kontrolünü derinleştirmek isteyecektir. Zira asıl mesele diplomatik teyit değil askeri varlık. (Sabah gazetesi, 7 Mart)”

Bu bölgede, Türkiye’nin denetiminde olmayan grupları da ki o grupların el Kaide bağlantılı oldukları açık denetime alınarak tam kontrol sağlanmasını istemesi kuşkusuz, Yalçın’ın hayalindeki “özel statü” için olmazsa olmaz. Ancak Suriye’nin siyasi birliğini bozmayı hedefleyen tüm “hayaller” bumerang misali gelip Türkiye’yi vuruyor. Denetiminizde sandığınız grupların yarın başkasının denetimine girmeyeceğinin garantisi yok.

***

YANLIŞIN KAYNAĞI

Aslında yanlışın kaynağı Türkiye ve bölgeye Türkiye’den bakamamakta. Bunda eğitim aldıkları üniversite ve makale yayınladıkları uluslararası kuruluşların değerlerinin, düşünce dünyalarına sirayet etmesi ve bir süre sonra bunu içselleştirmelerinin payı büyük. Örneğin, Ortadoğu için “politika” üreten Batı merkezli tüm kuruluşlar, en büyük yatırımı “devlet dışı aktör”lere yapıyor. Onların rolü üzerinden kendilerine pay biçiyor. Bazı Türk “aydınları” da bunu maharet sanıp Türkiye’nin önüne “devlet dışı aktörlerle” dans etmeyi koyuyor. Bunun “devlete” yansıması Davutoğlu döneminde başladı. Adına da “esnek dış politika” dediler. Bu kelimeyi nerede görürseniz bir dakika durun ve düşünün. Çünkü o kadar esnedi ki iş, PYD’yi bile aktör olarak kabul ettiler.

O dönemlerde PYD eşliğinde yapılan Şah Fırat Operasyonu üzerine SETA’cı Murat Yeşiltaş, “(...) ‘stratejik esneklik’ Türkiye’nin bölgesel dış politika angajmanlarının ilk ve bence merkezi halkasını oluşturması bakımından ‘Kürt kuşağına’ yönelik kritik bir politika haline geliyor. (...) Bu; bölgesel krizin giderek derinleştiği bir dönemde ‘durgunlaşan’ dış politikanın üzerindeki baskıyı kaldırarak, Türkiye’nin rahatlamasını sağlayacaktır. (28 Şubat 2015)” diye yazmıştı. Bunun arkasındaki fikri, bir dönem SETA’yla çalışan Hatem Ete açıklasın: “Kürtlerin varlığı Ortadoğu’ya müdahil olmanın basamağı haline gelebilir. (6 Ağustos 2012, Star gazetesi)”

Aynı tartışmanın yani Kürtler üzerinden büyüme tartışmasının Irak bölünürken de yapıldığını hatırlatmakta fayda var.

TEK BAŞINA OYNANAN RUS RULETİ

Yaşadıklarımız öğretmedi mi? Brüksel’de ikamet etmiyorlar ya da Danimarka’ya “politika” üretmiyorlar. Norveç için örneğin İdlib’de HTŞ üzerinden bir politika üretmek ya da ABD’nin PYD’ye yatırım yapması ile Türkiye’den bunu istemek aynı şey değil. Eminim bu satırları okuyunca “statükocu” sıfatını yapıştırmışlardır. Ancak unutmamalı, Suriye’deki tüm aktörlerin Türkiye içinde bir yansıması var. İdlib’de “Ilımlılaştıralım” dedikleri HTŞ militanları Türkiye’nin 20 ilinde tutuklanıyor, el Kaide hücreleri basılıyor. PYD/PKK’yı saymıyorum bile. Siyasi ayaklarının TBMM’de bürosu var. Dolayısıyla Suriye’de devlet dışı aktörlere yapılacak her yatırım, tek başınıza Rus ruleti oynamak misali. Ya ayağınıza ya kafanıza...

***

TÜRKİYE NE YAPMALI

Türkiye’nin ne yapmaması gerektiğini yukarıda görüşlerini aktardığımız kişiler üzerinden yazdık. Peki İdlib özelinde ne yapmalı Türkiye?

Aslında İdlib krizi tırmandığı ilk günden itibaren Aydınlık manşetleriyle çözüm yolunu gösterdi.

Nitekim Moskova’da varılan mutabakat, önerdiğimiz çözüme giden yolu araladı.

Yukarıda görüşlerini özetlediğimiz kişiler “İdlib’de Soçi sınırları korunmalı derken” derken biz “Soçi güncellenmeli. M4 karayollarının durumu yeniden masaya yatırılmalı” dedik, öyle de oldu.

“İdlib’de Suriye’ye olduğu kadar Türkiye için de güvenlik sorunu olan HTŞ’nin etkisizleştirilmesi için Türkiye, başta Rusya olmak üzere İran ve Suriye ile operasyonel eşgüdüm sağlamalı” dedik, Moskova’da BM nezdindeki terör örgütlerine yani El Kaide uzantıları ile HTŞ’ye karşı mücadele, imza altına alındı.

Ama esas vurguyu Suriye’nin bölünme tehlikesine ve bunun ABD’nin elindeki en önemli piyonu PKK/YPG’ye yaptık. Suriye’nin bölünme planına karşı Astana’yı güçlendirmek bugün en gerçekçi çözüm. Suriye’de ABD hedeflerinin başarıya ulaşması, Türkiye’nin de bölünmesine giden yolu açacak. Bunu engelleyecek güç ise Astana ortakları. Ankara’nın “esnemesi” gereken tek yer, Suriye ile doğrudan diyalog kanallarını açması.

İdlib’de yaşadığımız kriz, “kara kedi”nin oyunuydu. İsteyerek ya da istemeyerek o kara kedinin oyuncağı pozisyonuna düşme eğilimi gösteren fikirleri ifşa etmek, hatta Hasan Basri Yalçın’ın da dediği gibi “Bu fitneyle mücadele etmek sahadaki askerlerimize karşı sorumluluğumuzdur.”


Aydınlık