EREN ÖZTÜRK

Bugün Koronavirüs tehdidi ülkemizde de kendini hissettirirken başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere tüm sağlık çalışanları büyük fedakârlıklar gösteriyor.

14 Mart her ne kadar bağlamından koparılmaya çalışılsa da “Tıp Bayramı” olarak kutlanması, sanıldığının aksine 1827 yılının 14 Mart’ında ilk tıp okulu olan Tıbhanei Amire’nin Şehzadebaşı’ndaki Tulumbacıbaşı Konağı’nda açılması değildir. Asıl sebep, 14 Mart 1919’da Mektebi Tıbbiye’nin Türkiye’de milli devletin oluşumuna katkıda bulunan Türk Ocağı ile birlikte, İtilaf devletlerince işgali üzerine, Tıbbiyelilerin Haydarpaşa’daki binalarına bayraklar asıp, işgali protesto etmeleridir. Bayramı ertesi yıl da kutlayan Tıbbiyelilerin, işgalin yıl dönümünde eylem sonrası protesto toplantılarını yaptıkları Kadıköy Apollon (Şimdiki Reks) sinemasında, aynı amaçla yeniden toplanması bize “Tıp Bayramı”nın 193. değil de 101. yıl dönümünde olduğumuzu açıkça ortaya koymaktadır.

BAYRAM KUTLAMASI

Bağlamından kopuk bir 14 Mart kutlaması örneği. “Sizi de Vatan Batırıcısı İlan Ederiz!”

1919’un Mart’ında Mektebi Tıbbiyei Şahane İngilizler tarafından işgal altındadır. İşgalcilere karşı ayaklanmak ve okulu kurtarmak için çareler arayan öğrenciler, okulun kuruluş yıldönümü olan 14 Mart’ı topluca kutlamayı, okul yönetimine ve işgalci güçlere kabul ettirirler. Kutlamalar esnasında Tıbbiye 3. Sınıf öğrencisi Hikmet Boran önderliğinde okulun iki kulesine de Türk bayrağı asarlar.

İşgal kuvvetleri, bu duruma müdahale etseler de gençliği durduramazlar. Olayın yıldönümü olan 14 Mart, tıp camiasının emperyalist güçlerin karşısına resmen çıkışının yıldönümü ve bugünkü Tıp Bayramı’nın sebebini oluşturur.

Sürdürülen paylaşım savaşı yıllarında elleri kolları bağlı bir şekilde ömrünü cepheye adayan Tıbbiyeliler, Mondros Mütarekesi sonrası Anadolu’da çakan kıvılcımı erken fark ederler ve sinei millet yolundan gelecek haberleri beklerler. Tam da bugünlerde Amasya Genelgesi’nde belirtilen “Anadolu’nun her bakımdan en güvenilir yeri olan Sivas’ta hemen milli bir kongre toplanması kararlaştırılmıştır.” maddesini takiben Sivas’ta milli bir kongre toplanması gündeme gelmiştir.

Sivas’ta 4 Eylül 1919’da başlayan kongrede 120 kişi olması gerekirken ancak 31 delege vardır. Kongrenin ilk günü Mustafa Kemal 31 oyla reis seçilir. Kongrede Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetleri’nin birleştirilmesinden İstanbul ile olan haberleşmenin kesilmesine kadar birçok önemli karar alınır. Fakat manda ve himaye konusunda büyük tartışmalar yaşanır. Lehte ve aleyhte birçok konuşma yapılır. 8 Eylül günü İsmail Fazıl Paşa (Ali Fuat Paşa’nın babası), Bekir Sami Bey ve İsmail Hani Danişment’in sundukları ve altında 25 delegenin imzası olan önergede Amerikan mandası istenir. Mandacılık demek, bir devletin himayesi altına girmek ve bağımsızlık fikrinden vazgeçmek demektir. Mustafa Kemal, yaptığı konuşmada Amerikalı gazeteci Brown ile görüştüğünü ve Amerika’nın manda istemediğini anlatır. Henüz 18 yaşında bir Askeri Tıbbiye talebesi ve Sivas Kongresi’ne İstanbul delegesi olarak katılan üç kişiden biri olan Tıbbiyeli Hikmet, birdenbire hararetli ve heyecanlı bir şekilde ayağa kalkar.

O, Milli Mücadele için oluşturulan bütün derneklerin “Rumeli ve Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti” adıyla, bir çatı altında toplanmasını öneren kişidir. Bu kadarla da kalmamış; ABD veya İngiltere’nin güdümüne girmeyi savunan “mandacıların” cesaretle karşısına dikilmiştir. Bu bağlamda, Mustafa Kemal Paşa’ya şunları söyler:

Paşam, temsilcisi olduğum Tıbbiyeliler beni buraya İstiklal davamızı başarmak için gönderdiler. “Mandayı” kabul edemem. Bunu kabul edecek olanları şiddetle reddederiz. Örneğin “manda” düşüncesini siz bile kabul etseniz, sizi de reddederiz. Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak ilan eder; şiddetle karşı koyarız!”

Bu sözlere Mustafa Kemal:

Arkadaşlar, gençliğe bakın; Türk millî bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin! Gençler, vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır” diyerek Hikmet’e dönmüş ve “Evlat; müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz, azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal, ya ölüm!” diye yanıt verir.

KORONAVİRÜS İLE KİMLER SAVAŞIYOR?

Tıbbiyeli Hikmet ve arkadaşları Kurtuluş Savaşı yıllarında üzerlerinde tifüs aşısı deniyorlardı. Çünkü salgın hastalıktan ölen kişi sayısı düşman kurşunuyla ölenlerden fazlaydı.

Bugün Koronavirüs tehdidi ülkemizde de kendini hissettirirken başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere tüm sağlık çalışanları büyük fedakarlıklar gösteriyor.

Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada sağlık ordusu virüsle savaşta!

Bakmayın siz ekranlara çıkan popüler isimlere. Reyting uğruna halk sağlığını riske atarak bu millete en büyük kötülüğü yapıyorlar. Onlar için kitapları çok satsın, kendilerini milyonlar izlesin yeter.

Ancak sorumluluk sahibi sağlık çalışanlarının fedakârlığı, Sağlık Bakanlığı’nın önlemleri ve milletimizin sağduyusu sayesinde bugünleri de atlatacağız.

Sömürgecilere karşı bağımsızlık bayrağı açan Tıbbiyelilerin 14 Mart 2019 Tıp Bayramı kutlu olsun.