LATİF BOLAT

Yeni bir Soğuk Savaşa hoşgeliyoruz galiba, yavaş yavaş. Şimdilik oldukça “serin”deyiz ama hızla “Balkanlar üzerinden bir soğuk hava dalgası” gelir gibi geliyor soğuk olanı da!

Yirminci yüzyılda, iki sıcak ve bir soğuk savaşı çıkarıp, yüz milyona yakın insanın yok olmasına yol açan aynı güçler, tekrar başladılar savaş çığırtkanlığına. Aslında buna ellerinin kanı daha kurumamışken 1945’te başlamışlardı. Birinci Soğuk Savaş'tan galip çıkınca, 1991’de bu savaşı bitirir gibi olmuşlardı. Meğerse devre arasıymış o kısacık dönem. Kırk beş yıl süren bu Birinci Soğuk Savaş'ta, Çin’den Kore’ye, Vietnam’dan Endonezya’ya toplam 20 milyon insan hayatını kaybetmişti. Yani Batı dünyasının “medeni, demokratik ve de çok modern” devletleri, bu birinci Soğuk Savaş süresince, her gün bin 200 yoksul insanı öldürdü.

Ve maalesef bu üç savaşın Batılı mağlupları bile, galipleri gibi ABD’nin savaş arabasının peşinde koşturmaktalar bugün. Ve bunda oldukça da gönüllü görünmekteler. İngiltere’den Almanya’ya, Fransa’dan İtalya’ya ve Batı dünyası içinde varlıkları fazla yekûn tutmayan ikinci sınıf devletler de, ellerinde savaş baltaları, ortada kendi yaktıkları ateşin etrafında savaş naraları atarak dönmekteler.

Batı dünyasının o her şeyi bilir görünen tarihçileri ve stratejistleri, daha şimdiden bir “Cool War” yani “Serin Savaş” içinde olduğumuzun teorilerini yapmaktalar. Durum kendilerine uygun olur olmaz, serinliğin derecesini daha da düşürüp “Cold War” yani “Soğuk Savaş” günlerine geri götürecekler tüm dünyayı. Yani sadece 20 sene süren “barışçı” dönemden sonra “İkinci Soğuk Savaşa” hoşgeldiniz diyecekler!

İki yüz senelik oryantalist ideolojinin son derece keskin şekilde kendini gösterdiği bu yeni Soğuk Savaş çığırtkanlıklarının, yeni aktörleri de var elbette: Facebook, Twitter, Instagram ve bilcümle sosyal medya. 1914 ve 1939’daki sıcak savaşların başlangıçlarını düşünürsek, onlarda belirli masumiyet bulmak bile mümkündü. Ancak radyolar ile, uçaklardan atılan bildirilerle savaşın gidişatını etkilemeye çalışırlardı.

Mata Hari, Indiana Jones, James Bond gibi beyazperde karakterleri psikolojik savaş amaçlı yaratıldı.

MATA HARİ’DEN FACEBOOK’A

Ama bu yeni İkinci Soğuk Savaş, daha başlangıçta bile oyunu biraz önde götürüyor gibi görünmekte. Küreselleşme reklamları ile 2025 sene önce başlayan psikolojik savaş, aynı senelerde hizmete sokulan sosyal medya kanalları ile mükemmele yakın bir ortam yarattı Batı emperyalistleri için. ABD’nin orkestrasyonunu ve şefliğini yaptığı bu yeni dönemde, Avrupa ve diğer Batılı ülkeler (buna Avustralya da dahil elbette), bu savaş orkestrasının çok hevesli üyeleri gibi hareket etmekteler.

İlk iki dünya savaşında, “bilgi” elde etmek başlı başına bir muazzam çabaydı. Mata Hari, İndiana Jones, James Bond gibi beyazperde karakterleri bu çabaların sonucunda çıkmadı mı zaten? Ama günümüzdeki Soğuk Savaş oyuncaklarını düşünürsek, Batılı emperyalistlerin bu işte sınıf atladıklarını söyleyebiliriz. Buna rağmen, yenilgilerinin kaçınılmaz olduklarını belirtip, bu çabaların ilk senelerine dönmek isteriz. Böylece şimdi Facebook ve diğer sosyal medya kanalları ile yapılanların başlangıç noktasının ne olduğunu daha kolay anlamak mümkün olur belki.

SAVAŞTA PSİKOLOJİNİN ROLÜNÜN KEŞFEDİLMESİ

İkinci Dünya Savaşı biterbitmez, “psikolojik savaş” belki de en önemli kavram haline geldi. ABD Başkanı Truman döneminde, 1951 senesinde, “Psikolojik Strateji Kurulu” oluşturuldu. Dışişleri Bakan Yardımcısı, Savunma Bakan Yardımcısı ve Merkezi İstihbarat direktörü bunun üç üyesiydiler.(1) Bu kurul esas olarak Kore Savaşı'ndaki ihtiyaçlar için oluşturulmuştu. Bu kurulun ilk direktörü Gordon Gray, Eisenhower Başkanlığı döneminde, Başkanın Ulusal Güvenlik Danışmanı olacaktı. 1953’te ise tüm psikolojik savaş görevleri ve yetkileri, Operasyon Koordinasyon Kuruluna devredilecekti.(2)

NEDEN BİR KOORDİNASYON MERKEZİ GEREKTİ?

İkinci Dünya Savaşı, çok kanlı bir savaştı. Ve geleneksel savaşlar çok can kaybına ve ekonomik güçlüklere sebep olmaktaydı. O nedenle, savaştan sonra, radikal bir strateji değişikliğine gidildi. Truman Başkanlığı dönemi, geleneksel savaş yöntemlerini psikolojik savaş yöntemlerine yöneltecekti. Böylece insanların beyinlerini ve kalplerini kazanarak, savaşı kazanma fikri doğmuş oldu. Bunun en önemli uygulaması da Psikolojik Starateji Kurulu’unun kurulup, dünyanın her tarafındaki insanların düşüncelerini kendi amaçları yönünde etkilemek olacaktı. Bu, savaştan zaferle çıkan komünizmin, dünya çapında yayılmasını önlemek için en gerekli şeydi! Çünkü bağımsızlıklarını tek tek kazanan Asya ve Afrika devletlerinde, komünist ya da ondan ilham alan yönetimler güç kazanmaktaydı.

Amerikan Dışişleri Bakanlığının bir raporunda aynen şöyle deniyordu bu konuda: “Bir yabancı resmi görevliyi ikna etmek yerine, onun başı üzerinden geçip o ülkenin insanını etkilemek daha iyidir”.(3) Çünkü o ülkenin insanlarının düşünceleri, devletin kararlarına bir resmi görevliden daha fazla etki yapacaktı. Bu felsefe ile, Psikolojik Strateji Kurulu karşıdaki insanların düşüncelerini etkilemek üzere propaganda yaratmak üzere görevlendirildi.

ABD’nin Genelkurmay Başkanlığına bağlı olarak çalışan tarihçi Edward. P. Lilly, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı dönemindeki psikolojik savaş çalışmaları ile ilgili olarak 1400 sayfalık bir rapor yayınlamıştı.(4)

TÜRKİYE’DE PSİKOLOJİK SAVAŞ UNSURLARI

Psikolojik Strateji Kurulu, psikolojik savaş tanımını da şöyle yapmıştı: Kamuoyunu etkileyen ve dış politikadaki çıkarlara katkı yapan, askeri olmayan her türlü çaba psikolojik savaştır! Böylece bu tanımın içine, ticari, ekonomik, kültürel, eğitim konusundaki yardımlar ile diplomatik ve güç kullanma tehditleri de girmekteydi.

Bir kez bu tanım yapılıp, bu faaliyeti sürdürecek kurul da oluşturulca, Türkiye’nin de çok yakından bildiği ve bizleri bugüne kadar etkileyen Amerikan çabaları başlamış oldu. Barış Gönüllüleri, Marshall Yardımları, ucuz Hollywood Filmleri, Fullbright Bursları, Amerikanın Sesi Türkçe programları, AFS öğrenci değişim programları, binlerce yandaş Sivil Toplum Kuruluşları, Amnesty International, Greenpeace, Erasmus, FETÖ ve daha niceleri, memleketin her köşesinde süratle yer buldu ve fonksiyonlarını bugüne kadar da başarı(!) ile yerine getirdiler.

Bu programlar, Amerika’nın başarılarını ve üstünlüğünü insanların beyinlerine kazımayı amaçlamıştı. Her ülkede, oranın ihtiyaçlarına göre farklı propoganda programları uygulandı ve ülke içinde en popüler olan konular propagandaya malzeme olarak seçildi. (5)

Churchill, Thuruman ve Stalin Potsdam Konferansı'nda. Konferans sonrası aynı zamanda Soğuk Savaş da başladı.

BUZZWORDS: MODA ANAHTAR KELİMELER

Televizyon reklamlarının olmazsa olmazı “buzzword=moda sözcük” politik literatüre de sokulmuş oldu bu propoganda çabaları ile. Siyasetçiler, kamuoyunu etkilemek için bu tür “anahtar kelimeler” üretip, binlerce defa tekrar ederek insanların beynine işlediler. Soğuk Savaşın ilk günlerinde en çok kullanılan moda sözcük “containment=muhafaza” idi. Yani “barışın muhafazası”, kendi koydukları sınırlar içerisinde elbette. Böylece, Amerikan dış politikası barışçı, mevcut durumu muhafaza eden ve saldırgan yerine savunmacı olarak sunulabilecekti.

Son 20 senedir ise, bu moda kelime hazinesi genişletildi ve kamuoyunun en duyarlı olduğu konulara el atılmış oldu: barış, insan hakları, demokrasi, bireysellik, anı yakalama, eşitlik, çevrecilik, sandık, oy, adalet, kadın hakları, LGBTİ, dinlerarası diyalog, tolerans ve daha niceleri. Gördüğümüz gibi, sosyal medya sayesinde “buzzword=moda kelime” hazinesi olağanüstü genişletilmiş oldu. Çünkü, günün her saatinde, bu tanımlamalara değer veren ve anlatılardan etkilenecek birilerini bulmak mümkün artık. Almanya’nın üzerinde İngiliz savaş uçağı uçurup, bildiri atmak gerekmiyor şimdilerde. Ya da, Mata Hari’yi Alman kulüplerinde çalıştırıp, casusluk yaptırma gereği de kalmadı. Bugün, Facebook başta olma üzere sosyal medyaya, tüm zamanlarını, kimlik bilgilerini ve günlük faaliyetlerini, belgeleri ve bilgilerini, gönüllü olarak seve seve teslim eden milyarlarca insan var, her ırktan ve her ülkeden.

PSİKOLOJİK STRATEJİ KURULUNDAN FACEBOOK’A

İkinci Dünya Savaşından bu yana, köprülerin altından çok politik sular aktı elbette. Ama hiç değişmeyen birşey varsa, o da emperyalizmin planları ve niyetlerindeki aynılıktır. 150 senedir, Oryantalizm felsefesinde kristalleşen Batı emperyalizmi, hâlâ ilk günkü kadar Oryantalist ve yayılmacıdır, fırsatını bulduğu ölçüde. Avrupanın ikinci sınıf emperyalist devletleri olan Almanya, Fransa, İngiltere ve hatta Belçika bile, ABD’nin bu yeni soğuk savaş planlarında oldukça iştahlı şekilde varlık gösterme gayretindeler gibi. Bunu, ABD ve “koalisyon” üyeleri, Afganistan’a, Yogoslavya’ya, Irak’a, Suriyeye saldırıp, buraları sıcak savaş cehennemleri haline getirdiklerinde de gördük. Hem de tarihin derinliklerindeki bir zamanda değil, son 20 sene içinde! O nedenle, bu yeni Psikolojik Savaş çabaları ile başedip, onları durdurabilmek için, psikolojik savaşın 1950’lerdeki köklerine inip anlamak gerekecektir. Yoksa son günlerdeki UkraynaRusya konusundaki uydurmaları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “hastalığını”, Sedat Peker güzellemelerini, Urumçi’nin nerde olduğunu bile bilmeyen Batılıların Uygur sevdalarını, Kürtlere özgürlük getirme adı altında onları perişan eden PKK’ya yoldaşlık yapmalarını, velhasılı dünyada olup biten bir sürü olguyu anlamak çok güç olacaktır.

Kaynakça:

(1) "Staff Member and Office Files: Psychological Strategy Board Files". Harry S. Truman Presidential Library.

(2)"Dwight D. Eisenhower: Executive Order 10483―Establishing the Operations Coordinating Board". www.presidency.ucsb.edu. September 2, 1953.

(3) Osgood, Kenneth (2002). "Hearts and Minds: The Unconventional Cold War". Journal of Cold War Studies. 4 (2): 85–107. doi:10.1162/152039702753649656.

(4) Harold D. Langley, "Edward P. Lilly," Perspectives, Vol. 33 (Nov. 1995): 3031; "Guide to the Edward P. Lilly Papers, 19281992," Dwight D. Eisenhower Library, Abilene, Kansas; Edward P. Lilly, "The Psychological Strategy Board and its Predecessors: Foreign Policy Coordination 19381953," in Gaetano L. Vincitorio (ed.), Studies in Modern History (St. John's University Press, 1968), 337382.

(5) Nelson, Michael (1997). War of the black heavens: the battles of Western broadcasting in the Cold War. Syracuse Univ Pr (Sd). ISBN 0815604793.