Türkiye’nin en büyük kadın örgütlerinden Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD)’nin Genel Kurultayı, 29 Şubat’ta yapılacak. Daha önce Ankara Büyükşehir Belediyesi için tek kadın aday olan Tülin Oygür, Kurultay'da genel başkanlık için yarışacak. Oygür’le CKD’yi, adaylığını ve güncel konuları konuştuk. CKD’de parti politikaları olamayacağını belirten Oygür, ancak derneğin kuruluş amacı itibariyle siyasetin dışında kalamayacağını söyledi. Oygür, hedeflerini şöyle dile getirdi: CKD altında kadınlarımızı birleştirmek, CKD’yi milli kadın hareketinin öncüsü yapmak...
‘KÜÇÜK YAŞTA SORUMLULUK ALDIM’
- Otoriter bir kişiye benziyorsunuz. Sizi tanımayanlara kendinizi nasıl anlatırsınız?
Ben bir asker kızıyım. 1957 yılında, babamın o dönem görev yaptığı Balıkesir’de doğdum. İlkokuldan itibaren bütün yaşantım Ankara’da geçti. Babamı erken kaybettik, ortaokulu bitirdiğim yıl artık annemin sağ koluydum. Yani oldukça erken yaşta, arkadaşlarımdan biraz daha farklı sorumluluklar yüklenmiş oldum. Epey sonraları, benden sadece bir buçuk yaş küçük kız kardeşimin ve onun arkadaşlarının benden bayağı çekindiklerini öğrendiğimde çok gülmüştüm. Demek o sorumluluk, yaşıma göre otoriter bir tavır takındırmış bana, etrafı biraz ürkütmüşüz! Oysa tuhaftır, kendimi bildim bileli otoriter tavırlar beni etkilemez, bu tipleri yapay ve komik bulurum.
Hep devlet okullarında okudum. Aslında küçüklüğümden beri resim yapmaya düşkündüm, galiba iyi de yapardım. Ama 70’li yıllarda başlayan “merkezi sınavla üniversiteye girme” ve “ancak başarısızlar öğretmen olur” dönemine denk geldim. Ne okuldan ne de ailemden sanat veya resim öğretmenliği okumam için yönlendiren oldu. Aslında hemen bütün çocukların durumu aynıydı; çoğumuz, uyaruymaz bakılmadan bir yerlere savrulduk. Sonuçta puanım onu tuttuğu için Akademiye bağlı Diş Hekimliği Yüksekokulunda (1982’den sonra Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi adını aldı) okudum. 1980 yılında mezun oldum, pek de içim ısınmadan bir iki yıl çalıştıktan sonra patoloji doktorası yapmak üzere, mezun olduğum fakülteye asistan girdim. Böylece klinik diş hekimliği yerine, ağızda görülen hastalıkların araştırılması ve teşhisi yönünde uzmanlaştım.
GAZİ’YE KAZANDIRILAN BÖLÜM
Bu bilim alanı o dönemde ülkemizde resmen, tanımlanmış olarak yoktu. Bu nedenle akademik gelişmemi 10 yıl görev yaptığım Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalında sağladım. 1992’de patoloji doçenti oldum. 1993 yılında, patoloji hocalarımızla birlikte Türkiye’deki ilk Oral Patoloji doktora programını açtık ve yeni akademisyenler yetiştirmeye başladık. Hepsinin doktora hocası oldum. 1998 yılında G.Ü. Diş Hekimliği Fakültesi’ne atandım ve yetiştirdiğim genç akademisyenlerle birlikte Oral Patoloji Bilim Dalı’nı kurduk. 2000 yılında profesör oldum. Halen de bilimsel araştırmalarıyla, doktora programıyla, rutin hizmetleriyle Türkiye’de tek olan Oral Patoloji bölümünü, her biri çok iyi yetişmiş olan genç akademisyenlere emanet ederek 2011 yılında emekli oldum.
‘YOKTAN VAR ETTİK’
Şimdi burada sakince anlatıyorum ama bütün bu akademik süreç çok zorlu bir mücadele gerektirdi. Maddi ve manevi kayıpları umursamadım, vazgeçmedim, direndim, ekip olarak da direndik ve sonuca ulaştık. Bu bilim alanını, iyi yetişmiş akademisyenlerle birlikte yoktan var etmek, akademisyenliğimde en gurur duyduğum iştir.
Eşim de diş hekimidir, aynı sınıftaydık, mezun olunca 1980 yılında evlendik. Bu yıl evliliğimizin 40. yılındayız. Benim iki servetim var, kızım ve torunum.
- Bir de Gazi Üniversitesi’nde Rektör Yardımcılığı göreviniz var...
Evet, 20042008 yılları arasında, Prof. Dr. Kadri Yamaç’ın rektörlüğünde bu görevi yaptım. Bu da zorlu bir dönem ve zorlu bir görevdi. Eğitim ve öğrenci işleri, bilimsel araştırmalar ve uluslararası ilişkiler bana bağlıydı. Gece geç vakit evlerimize dönebildiğimiz ağır bir çalışma tempomuz vardı. Çünkü Gazi Üniversitesi’nde yeniden bilimin ve liyakatın hâkim kılınması için üniversitemize söz vermiştik. Sözümüzü tuttuk.
- Zorluklar mı sizi buluyor, siz mi zorlukları seçiyorsunuz?
Başka türlüsünü bilmediğim için zorlanma, direnme, mücadele etme veya kayıplar ve kazançlar üzerine kafa yormam. Önemli olan ortada duran “mesele”yi fark etmek ve doğru sonuca ulaştırmak üzere çalışmaktır. Yeteneklerin ölçüsünde ilerlersin. Başaramayabilirsin de... Acelem yoktur, telaş etmem. Sabrın ve iyimserliğin büyük güç olduğunu kabul ederim.
‘ADAY OLUNCA GÖREVLERİMDEN İSTİFA ETTİM’
- Vatan Partisi’nde de Başkanlık Kurulu Üyeliği ve Genel Başkan Yardımcılığı görevleriniz var. Siyasete nasıl girdiniz?
Öncelikle bir bilgi güncellemesi yapalım. Geçen günlerde Vatan Partisi Genel Başkanlığına bir dilekçe vererek Başkanlık Kurulu üyeliği ve genel başkan yardımcılığı görevlerimden istifa ettim. Vatan Partisi’nin tüzük ve programına bağlılığım aynen sürmektedir, fakat bir kitle örgütünde genel başkanlık görevine talip olduğum için bu görevlerde kalmam doğru olmazdı. Partiye nasıl ve neden girdiğime gelince... Ben Atatürkçüyüm. Gençlikten sonra, akademik yaşamımda siyasetle ilgilenmedim, sadece oy veren bir vatandaştım. Hiç örgütlü mücadele içinde olmadım. Atatürkçü Düşünce Derneği’ne üye olmuştum ama bir iki toplantı dışında faaliyetlerine katılamadım. Daha üniversitedeyken, 2007’de başlayan Ergenekon Balyoz tutuklamaları çoğu insanımız gibi benim de ülke siyasetiyle ilgilenmemi tetikledi. Çok okudum, çok dinledim. Gerçeklerin nereden dile getirildiğine baktığımda hep İşçi Partisi (Vatan Partisi) çıktı karşıma... Bu sefer Partinin tüzük ve programını inceledim. Türkiye’nin düze çıkışını bu Partinin ideolojisinde ve programında buldum. 2012 yılında Partiye girdim. Eğitim Bürosundan sorumlu genel başkan yardımcısı ve Başkanlık Kurulu üyesi olarak çalıştım. 2018 yılında Vatan Partisi Ankara Milletvekili adayı, 2019 yılında da Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldum. Halen de Parti üyesiyim.
- Cumhuriyet Kadınları Derneği ile ilginiz, ilişkiniz nedir?
Cumhuriyet Kadınları Derneği yönetimlerinde görev almadım, üye olarak birçok etkinliğine katıldım, bazılarında görev aldım.
CKD; gericiliğin yükselişe geçtiği 1990’lı yıllarda, Cumhuriyet Devrimi kazanımlarını savunmak ve korumak amacıyla 1997 yılında kurulmuş, giderek büyümüş, gelişmiş, bugün 10 bin dolayında üyesi olan büyük bir örgüt. Kadın hakları mevzisinden en ufak ödün vermeyen, toplumun ve insanlığın gelişme ve ilerlemesinde kadının temel belirleyici olduğu gerçeğine sımsıkı sarılmış, kadına yapılan ayrımcılığa ve kadına yönelik şiddete karşı etkili mücadele veren güçlü bir örgüt. Bana göre CKD’nin bu başarısı, kadın meselesini Atatürk Devrimleri ışığında, Atatürkçü bakışla ele almasından kaynaklanmaktadır.
- CKD Genel Başkanlığı'na neden aday oldunuz?
Bu konu daha önce de gündeme geldi, teklifler yapıldı. Başka işlerim vardı, olmadı. Bugüne kadar CKD yönetimleri çok başarılı işler yaptı. İlk genel başkanı Sayın Şenal Sarıhan’dan başlayarak ve birlikte çalışma şansına eriştiğim şimdiki Genel Başkanı Sayın Canan Arıtman başta olmak üzere, bütün genel merkez ve şube yöneticisi arkadaşlarımı yürekten kutluyorum. Her birinin emekleri büyüktür. Tuğla duvar örer gibi CKD’yi dikmiş ve büyütmüşlerdir. Şimdi yeni bir yönetim seçilecek. Ben bu görevi devralarak, arkadaşlarımla birlikte CKD’yi Atatürk’ün Türk kadını için yaktığı ışıkta daha da ileri taşımak iddiasındayım. Türkiye büyük değişimler yaşıyor. İç ve dış siyasette yaşanan gelgitler kimseyi yanıltmasın, Türkiye emperyalist bağlarından kurtulma rotasına girmiştir ve bu yoldan geri dönmeyecektir. Halkımızda yüzde 90’ları aşan ABD karşıtlığı, ülke olarak bağımsızlığımızın değerinin kavrandığını göstermektedir. Aynı zamanda milletçe bizi yorgun düşüren ayrışma siyasetlerinin son bularak, milli birlik ve beraberlik içinde sorunlarımızı aşma ve geleceğimizi kurma özlemimizin ortak ifadesidir. Buradan bir kadın örgütü olarak çıkaracağımız sonuç, kadınlarımızı da milli bir kadın hareketi içinde birleştirmenin gerekliliği olmalıdır.
'TÜZÜĞÜ UYGULAMAK ESAS GÖREVDİR'
- Sizce CKD siyasetin içinde bir örgüt müdür? CKD’nin işleri ve siyaset nasıl örtüşür?
Siyaset yaşamın kendisidir. Sabah uyanmamızla siyaset başlar. Kaldı ki tüzüğünde kuruluş amacı “Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimleri ile kazanılmış olan ekonomik ve siyasal bağımsızlığın, özgürlük, demokrasi ve aydınlanmanın korunması, savunulması, ülke ve halk yararına geliştirilmesi için çalışmak” yazan bir kitle örgütünün siyasetin dışında olması düşünülemez. CKD’de partilerin siyasetleri veya daha doğru ifade ile parti politikaları olmaz ama siyaset olur. CKD’deki siyasetin hem dayanağı hem de sınırları, tüzüğündeki bu maddedir.
‘MİLLİ BİRLİĞİMİZ TEMSİL EDİLMELİ’
- CKD Yönetim Kurulu'na aday olacak diğer isimlerle ilgili bir çalışmanız var mı?
Elbette yeni yönetim kurulu adaylıkları konusunda titiz bir çalışma yaptık. Kadını birçok alanda temsil edecek, Atatürkçü kimliği öne çıkmış cumhuriyet kadınlarıyla yola çıkıyoruz. Farklı meslek gruplarından değerli arkadaşlarımızla, değerli akademisyenlerle birlikte çalışacağız. Aramızda dernek çalışmalarında çok deneyimli olanlarımız var. Adaylarımızın farklı siyasal partilerden olmasına da önem verdik, çünkü bugün ülkece ihtiyacımız olan milli birliğimizin CKD yönetiminde temsil olmasını önemsiyoruz. Kadın sorunu evrensel olmakla birlikte, her ülkenin kendi tarihine, kendi siyasiekonomiktoplumsal durumuna göre özgün konulara dayanır. “Ülke” deyince, mesele artık milli karakter alır. Örneğin CKD’nin uyuşturucu bağımlılığına karşı başlattığı mücadelenin partisi yoktur. Veya emekçi kadınlarımızın sorunları partilerden bağımsızdır, çünkü söz gelimi ücret eşitsizliği sorunu parti ayırmaz. CKD’nin işi kadın hareketinde bütün kadınlarımızı tek yumruk halinde birleştirerek kadın ve ülke sorunlarının çözümüne odaklanmaktır.
- Son olarak, genel başkanı seçilmeniz halinde CKD yönetimi olarak temel hedefinizin ne olacağını açıklar mısınız?
Tek cümleyle söyleyeyim: Atatürkçülük bayrağımızla yürüyerek ve Türk kadınının sorunlarını merkeze alarak CKD altında kadınlarımızı birleştirmek, CKD’yi milli kadın hareketinin öncüsü yapmak.