Sandık yine yetişti imdadına iktidar partisinin. Temel konu gün geçtikçe daha çok bozulan ekonomi olmaktan çıktı.
İktidarın yanlışları hataları üzerine konuşmak yerine sürekli muhalefet cephesi suçlanarak gündem yaratılıyor… Mutfaklarda yangın büyürken, yurttaş şikayetleri yerine TV’lerden gümbür gümbür baskılayıcı, suçlayıcı iktidar sesleri yayılıyor. Yerel seçimin genel seçim havasında söz düellosuna dönüştüğü bir iklimde gidiyoruz sandığa.
Sayılı günler kala hala kararsız olanlar var. Birbirine ne yapacağını soranlar!…
İktidar yerine sürekli muhalefeti sorgulayan bir kitleyi algı yönetimi marifeti ile büyütmede, kabul edelim ki işlevinin dışına çıkmış ve amacı dışında kullanılan bir medyanın büyük katkısı var. Sandık sürecinde, adaylardan daha fazla Cumhurbaşkanı’na vurgu yapan “Cumhur ittifakı”nın, millete vurgu yapan “Millet ittifakı”nı hedef alarak dillendirdiği “beka” sorunu bu medya aracılığı ile ön aldı. Muhalefet ama özellikle CHP, terörle ilişkilendirilerek bölücülükle itham ediliyor. Unutanlara anımsatalım; AKP, “açılım” derken, CHP’nin o zamanki genel başkanı Deniz Baykal her gittiği yerde kimlik siyasetine karşı çıkıyor; “Milleti ezdirmeyeceğiz, Ülkeyi soydurmayacağız, Devleti böldürmeyeceğiz”…Çıkış yolu, millettir, halktır…hiçbir iktidar ebedi değildir… diyordu. O bunları söylerken, birileri de sürekli “Baykal gitsin” söylemini yayıyorlardı… Bazıları mavi fularlar takmışlardı. Kaset operasyonu sonrası partiye sızabildiler…
Beka ise sorun, buna işaret eden parti CHP idi… Şimdi suçlanan konumuna itilmek isteniyor.
Kime oy vereceğimiz konusunda kararsız olunacak bir durum yok… CHP’nin içine sızanlara, partide görev alıp, yeniden aday gösterilmeyince terk edip başka parti aracılığı ile yine aynı göreve talip olanlara aldırmadan bu köklü partiyi kurumsal olarak ayakta tutmayı başarmak gerek. Sandıktan çıkanlara biat edin diyenler yerine; bize hesap sorun diyenlerin yanında olmak arasında bir tercih… İtaat etmeyen, sorgulayan bireyleri tehditle terbiyeye kalkışan, bedel ödeten; “yanımda duran yaşar” iktidar türünün kalıcı olması birey hak özgürlüklerinin gelmemecesine gitmesi demektir.
Kemal Kılıçdaroğlu partinin başına getirildiğinde büyük beklenti içine girenlerin hayal kırıklığının bedelini partiye ödetmesi yanlıştır. Ecevit’in Karaoğlan diye getirilip, Başbakan yapıldığı ve hasta olduğu için “gitsin” temposunun tutulduğu dönemde yazmıştım. Bir gün önce zirvede ertesi gün dağın eteklerinde iseniz, kimse için zirve yoktur. Dağın zirvesi ile eteklerinin arasındaki mesafenin ortadan kalkmış olması herkes için bir tehdittir.
Kurumları kişilerle özdeşleştirmeden, onlara tarihsel bağlarla sahip çıkmayı başarmalıyız. Köklü kurumların yaşatılması, birliktelik bağlarımızı ve demokrasiyi güçlendirir… Yerelden çok genele vurgu yaparak belleklerimizi alt üst eden algı operasyonun dışına çıkmalı ve partileri hedef gösterildikleri suçlamalar üzerinden değerlendirme yanlışına düşmemeliyiz. CHP yönetiminin aday göstermede bazı hataları olabilir. Bunların hesabının sorulacağı yer sandık değildir. Adaylar konusunda itiraz süreci kesinleşme öncesinde vardı. Şimdi her yerde partiyi güçlendirme zamanı. Parti başkanını gönderme hesaplarının sandık üzerinden yapılma lüksü çoktan bitti…
Şimdi ülkede hala muhalefet var dedirtecek bir oy oranı için çaba gösterme zamanı. Kemal Kılıçdaroğlu bazı yerlerde sevilen belediye başkanlarına yeniden vize vermemesi ile eleştiriliyor. Haklılık payını küçümsemiyorum ama teslim edelim ki, bunlardan parti değiştirerek yeniden aday olmaya kalkışanlar için söylediklerinde haklıydı. Siz bir ya da daha uzun dönem bir partiden aday olup göreve gelmişsiniz. Bayrağı başkasına teslim et denildiğinde, “ille ben” diyorsanız ve o parti sayesinde şu kadar zaman bir yer edinmişseniz, parti değildir size borçlu olan…
Yaşamda hangi makamda olduğunuzdan daha önemli olan duruşunuzdur ve her koşulda korunması gereken de bu duruştur. Partiye bir şey almaya değil, katkı vermek amacı ile girmek; ideal olan bu!… Topluma hizmet ille bir yerde olmakla değil, kurumları, değerleri korumak ve güçlendirmekle olur. Başka bir parti aracılığı ile yer korumaya kalkışılacak bir süreçte değiliz. Muhalefette oyların bölünmesi iktidar adaylarına yarayacak. Bu hesabı yapamayanın önceki başarıları ne olursa olsun yanında durulmaz. Yarın işine gelmediğinde terk edeceği bir partiyi seçim sürecinde giyinenenle güçleneceğini düşünen partiler de ayrı bir soru işareti!…
CHP sayesinde seçilmiş ve tanınmış eski başkanlar, genel seçimlerde hiçbir varlık göstermemiş partilerden aday olarak, bölünmüş oylar nedeniyle iktidar adayının sandıktan çıkmasına sebep olduklarında ne hissedecekler? Önceki başarıları ile anılmak yerine bu sonuçla anılacaklar… Halkın arasında başı dik dolaşmakla, sürekli suçlanan olmak arasında bir tercih için çok yanlış bir zaman!… Bölünme yerine birleşmeden yana olmaktan başka seçenek yok.
Türkiye, uzun süredir tercih anlamına gelen seçimlerden uzaklaştı. Sandık aracılığı ve seçim ekonomisi ile güçlenen frensiz bir iktidar var. Fren, denge ve denetim mekanizması için muhalefetin dağınık değil, birleşik ve güçlü olması gerek. Kurumların kurumsal kimliklerinin de dönüştüğü bir süreçten geçtiğimiz ve bunun içlerine sızan/sızdırılanlarla yürütüldüğünün farkındaysanız, çıkış noktasının kurumsal kimliğe sahip çıkmaktan geçtiğini görüyorsunuz demektir. Parti kimliğinin arkasında duruşu, her hal ve koşulda korumak, bozmamak gerek. Yeni alternatifler aramaya kalkışmak büyük risk.
Sorgulama ve itiraz zamanı adaylar belirlenmeden önce idi. Tek oyumuz var… Ve çok değerli. Benim oyum her zaman Cumhuriyeti kuran ve yaşatanlara… Evinizin içinin düzeltilmesi için önce dağılsın diye beklemeyin. Bozanlar olsa da biz onlar arasında olmayalım, öfkemizle değil, sağ duyumuzla oyumuzu kullanalım yeter!…
İzmir ayrı bir yazıyı hak ediyor. Başkan Soyer, açık ara ipi göğüsleyecek bir dinamizm sergiliyor. “Gençiİzmir” diye anılacak projeler geliyor gibi… Evet!…kentlerin ruhu vardır. İzmir hangi yaşta olursanız olun, kendinizi genç hissettiren bir il. Başkanın dinamizmi kentin ruhunu ortaya çıkardı diyebiliriz. CHP’nin lokomotifi İzmirimizi bir sonraki yazıya bırakalım; tüm kırgınlık ve kızgınlıklarımızı da sandık sonrasına…