Katledilmeden birkaç ay önce PKK’nın yayın organı Özgür Gündem’de örgüt yöneticisi Yaşar Kaya’nın yazısını görür. Eşi Güldal Mumcu’ya, ‘Bunlar beni öldürecekler!’ der. Yaşar Kaya’nın, “... Mumcu’nun Kürtler için istediği bir şey var mı? Herkes maskesini çıkarsın! Yoksa yüzlerindeki maskeyi biz yırtacağız. Biz yırtmazsak bile Kürt halkının dinamiği yırtacak. Herkesin notu, karnesi belli olmuştur. Kürt düşmanlığı yapmamak bile namus borcudur...” satırlarını okur. Güldal Mumcu “Nereden çıkartıyorsun?” deyince “Halkın dinamiği yırtacaktır, sözünden. Bundan daha açık söyleyemezler” cevabını verir. (İçimden Geçen ZamanGüldal Mumcu, sayfa 4751)
CIAMOSSADPKK YAZISI VE TEHDİT
Mumcu, durmaz ve PKK ve arkasındaki güçleri deşifre eder. Öldürülmeden sadece iki hafta önce 7 Ocak 1993 günü Cumhuriyet’te yayınlanan yazısı şöyle bitiyordu: “(...) Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?”
Bir gün sonra yani 8 Ocak günü Mumcu ile görüşen İsrail’in Ankara Büyükelçisi sohbeti şu soruyla bitiriyordu: “Öldürülmekten korkmuyor musunuz?”
Bundan tam 16 gün sonra 24 Ocak 1993’te Mumcu, aracına yerleştirilen uzaktan kumandalı bomba ile katledildi.
Güldal Mumcu, eşi Uğur Mumcu’nun araştırmalarının sonucunda vardığı noktayı kitabında şöyle aktardı: “Uğur Türkiye’de yaşanan terör olaylarını, Kürt isyanlarının karmaşık arka planını araştırdıkça, tahmin edilemeyecek birçok ilişkiye, ilginç bağlantılara, CIA, MOSSAD ve MİT ile Emniyet ve askeri istihbarat dahil birçok ülkenin istihbarat örgütünün varlığına ve bu arada Barzani’nin MOSSAD ve CIA ile ilişkilerini ortaya koyan yayınlara ulaşıyordu.”
Tarif ettiği devleti ele geçirmiş emperyalist yapılardı aslında.
MUMCUBİTLİSOKKAN
Aynı yıl, 17 Şubat 1993 günü Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in içinde bulunduğu helikopter şüpheli biçimde düştü. Olayda hayatını kaybeden Bitlis, PKK terörünün çözümünde yaratıcı fikirleri olan ve terörün arkasındaki uluslararası bağlantıları çözen kişi olarak biliniyordu.
24 Ocak 2001 tarihinde ise bu kez Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan hâlâ tam olarak aydınlatılmamış bir saldırı sonucunda kentin ortasında yanındaki korumalarıyla birlikte şehit edildi. Okkan da bölgede sevilen, yaşanan terör sorunun toplumsal diyalogla çözülebileceğini gösteren örnek bir kamu görevlisiydi. Bu olayların arkasında, terör örgütü PKK’yı da kullanan emperyalist ülkelerle, 1990’larda uzantıları devletin içine sızmış emperyalist uşaklarının parmağı olduğuna dair toplumda hâlâ güçlü bir inanç var.
1980’lerde terör faaliyetleriyle başlayan ve 1990’larda siyasallaştırılan olayların arkasındaki emperyalist senaryoyu çözen, topluma anlatan ve çözüm üreten herkes tek tek yok edildi. Sonrası Türkiye için kanlı bir dönem oldu. 2002’de AKP iktidarı sonrası da bu konu gündemde kaldı.
MİT’E FETÖ KUMPASI
Devletin ürettiği çarelerden birisi de MİT üzerinden örgüt yönetimi ile görüşme oldu. 2008 yılında Norveç’in Oslo kentinde, örgüt yöneticileri görüşmelere başladı. Bu görüşmelerin ses kayıtları 2011 yılında sızdırıldı ve süreç 7 Şubat 2012 günü MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile eski Müsteşar Emre Taner ve yardımcısı Afet Güneş’in “KCK örgütüne yardım ve yataklık” iddiasıyla FETÖ’cü polis ve savcılar tarafından suçlanması, devlete karşı bir kumpasa dönüştü. Emperyalizm, kullandığı PKK terör örgütü sorununun çözülmesini, kullandığı bir başka terör örgütü FETÖ’yü devreye sokarak önlüyordu. Buna karşın devlet yine de 2013 yılında yeni bir çözüm süreci başlattı. O da yine emperyalistlerin tetikçisi olan terör örgütü PKK’nın 24 Temmuz 2015’te Şanlıurfa’da iki polisi şehit etmesiyle sona erdi. Belli ki PKK terör örgütü ve onu kullanan emperyalist ülkeler sorunun çözümünü istemiyordu.
HİMAYE EDENLER TERÖRİSTLERE SİLAH VERENLER
7 ŞUBAT 2012 MİT kumpasının başında FETÖ’nün bilinen polisleri, istihbaratçıları ile hâkim ve savcıları vardı. Bu konuda açılan dava da kumpası kuranların cezalandırılmasıyla sonuçlandı.
Davanın görüldüğü İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi 1004 sayfalık gerekçeli kararını yayınladı. Kararda bu süreç ve sonucu ile emperyalizmin kullandığı iki terör örgütü PKK ve FETÖ’nün rolü şöyle anlatıldı: “Oslo görüşmeleri olarak bilinen bu görüşmeler aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kamuoyunda açılım süreci olarak bilinen toplumsal bir uzlaşma ve kardeşlik sürecinin bir parçası iken, örgüt ve örgütü her anlamda himaye eden uluslararası aktör ve devletlerin ki bu yapılara PKK terör örgütü de dahildir çabasıyla akamete uğratılmıştır. Açılım sürecinin FETÖ ve onu himaye eden uluslararası yapı ve devletler tarafından sabote edildiği ve PKK’yı da yanına alan bu şer yapı birlikteliğinin toplumu geren ve kardeşliğine zarar veren kaotik olayların yaşanmasına sebebiyet verdiği, toplumda açılım sürecine ve bu süreci yürütmeye çalışan siyaset ve güvenlik bürokrasisine duyulan güven ve desteği ortadan kaldıramaya çalıştığı açıkça anlaşılmaktadır.
Zira hedeflenen toplumsal uzlaşma ve kardeşçe yaşama iklimi gerçekleştiğinde yıllarca stratejisini yürüttüğü Ortadoğu siyasetinin çökeceğini gören himayedar devletler, FETÖ ve unsurlarına ve aynı zamanda silah sağladığı PKK’ya bu süreci ortadan kaldırmak için gerekli talimat ve desteği tam anlamıyla sağlamıştır.
Bu dönemde emniyet teşkilatına yapılan terör saldırıları FETÖ mensupları ve yapıları tarafından istismar aracı ve Oslo görüşmelerine katılan müştekilere yönelik soruşturma ve algı faaliyetlerinin hep bir parçası olarak kullanılmıştır. Kendilerini açılım politikası sonrasında yaşanan kaotik olayların hedefi olarak istismar eden örgüt aynı zamanda Kobani olayları ve Hendek süreci olarak bilinen süreçte PKK terör örgütü ile yan yana kol kola olmaktan da geri durmamıştır...”
Yaşadığımız sorunun özü budur: Emperyalistler, Türkiye’nin başına bela ettikleri PKK terör örgütü sorununun çözülmesi istemiyor. Sorunu gerçekçi tarif eden ve çözmeye uğraşan herkes katlediliyor, çözüm yolları tıkanıyor. Bunun için 7 Şubat kumpasında olduğu gibi FETÖ ve benzeri emperyalistlere maşalık eden ve devletin içine uzanan bağlantılar kullanılıyor.
Bugün olduğu gibi Amerika ve İsrail ile bazı Avrupa ülkeleri canlı tutulan terör örgütü PKK’ya her türlü desteği veriyor. Kararda “himayedar” ülkelerden bahsediliyor. Sizce kim bu ülkeler? Elbette FETÖ’yü koruyup kullanan, PKK’nın eline silah ve destek verenler...