Türkiye’yi ateş topuna çeviren yangınlar kontrol altına alındı. Fakat bir kez daha gördük ki, afeti önlemede en önemli unsur insan kaynağı. Özelleştirme sistemi hem devletin hem belediyelerin etkin müdahale gücünü düşürdü. Orman köylüleri yeniden teşvik edilmeli
Türkiye’de son üç günde büyük yangınlar yaşandı. Özellikle yangınların kısa sürede genişlemesi, Orman Genel Müdürlüğü (OGM) ekiplerinin yangınları kontrol altına alması için uzun süre mücadele etmesi akıllara tek bir soru getirdi. ‘Yangınları önlemek için başka bir yöntem var mıydı?’
Geçmişte orman yangınlarını önleme açısından ilk kuvvet orman köylüsü olurdu. Anayasa’nın 170. maddesinde olduğu gibi devlet ve köylü işbirliği içinde çalışırdı. Devlet, orman köylüsüne destek verirdi ormanları da en iyi onu yakından tanıyan korurdu.
Tarım Ormanİş Sendikası Genel Başkanı Şükrü Durmuş, bu uygulamanın 2000’li yılların başında yavaşça sona erdiğini söyledi. Yangınlarla mücadelede en önemli unsurun insan kaynağı olduğunu söyleyen Durmuş, orman köylerini yeniden canlandırmayı önerdi.
Durmuş, şöyle konuştu:
“Ormancılığı Türkiye'de Orman Genel Müdürlüğü yürütür. 185 yıllık bir kurumdur geriye doğru baktığımızda. Hiçbir dönem böyle olmadı. Normalde Anayasa’da 169170. maddeleri ormanların korunması, işletilmesi, orman köylüsünün desteklenmesi maddesidir. Aynı zamanda Orman Kanunu’nda öncelikle Orman Bakanlığına ve Genel Müdürlüğe ormanların korunması görevini vermiştir.
"Ama ormanı koruma önde olacağına üretim öne geçti. Şimdi ormanda ağaç kesimi planla yapılır. Bu planlar teknik hazırlanır. Bir örnek vereyim. Bu yılki plan üreticileri Türkiye genelinde toplamda 13 milyon metreküp orman kesilecek diyordu. Bugün yılın yarısındayız. 45 milyon metreküp kesildi. 2080 yılında kesilmesi gereken ağaçları şimdi kesiyorlar.”
TEŞVİK BİTTİ KÖYLÜ GİTTİ
Durmuş, devletin köylüye olan teşviği yetersiz kalınca köylünün göç ettiğini söyledi. Orman köylüsünün önceden neler yaptığını şöyle anlattı:
“Orman köylüsü, geçmişte ormanın dostu ve koruyucusuydu. Ormanın bütün faaliyetlerini orman köylüsü yapardı. 1980'le günümüzü karşılaştıracağım. 1980'de Türkiye'nin nüfusu 44 milyondu, 12 milyonu orman köylüsüydü. Şimdi Türkiye'nin nüfusu 85 milyon, 7 milyonu orman köylüsü. Köylüye teşvik bitince orman köylüsü göç etmek zorunda kaldı.
“Daha önce orman kesimi, bakımı, ağaçlandırma faaliyetlerinin tümünü orman köylüleri yapardı. Hatta havalar ısınmaya başlayınca biz ormanda köy köşelerinde köylüye para dağıtırdık. Herkes çoluk çocuğuyla, kadınıyla alırdı tırmıklarını. Özellikle yangın riski yüksek bölgelerde, yol kenarlarında ölü örtü dediğimiz kuru yaprakları, gazelleri tırmıklar kontrollü bir şekilde imha ederdi. Şimdi bu önlemlerin hiçbirisi alınmıyor.”
‘KÖYLÜ DEVRE DIŞI KALDI’
Yangına müdahalede saniyelerin öneminin olduğunu söyleyen Durmuş, şu ifadeleri kaydetti:
“Orman yangınlarında en önemli etken yerinde ve zamanda müdahaledir. Saniyelerin önemi var. Yangın ilk önce yerdeki kuru otlardan başlar. Buna örtü yangını deriz. Eğer örtü halindeyse yangın onu söndürmede başarı oranı yüzde 80’dir. Eğer yangın giderek gövdeye sıçramışsa, ona ikinci aşama gövde yangını deriz. Başarı şansı yüzde 50'nin altına düşer. Yangın, gövdeden yapraklara ulaşmışsa, tepe yangını deriz, üçüncü aşaması başarı şansı yüzde 10'un altına düşer.
"Dolayısıyla kim yapacak bu işi orada yaşayan yapacak. Şimdi orada yaşayan genç nüfus kalmadı. Önceden biz köylüyü desteklerdik. Köylü ormandan sorumluydu. 1855 yaş arası genç nüfus özellikle orman yangınlarına müdahale etmekten görevliydi, sorumluydu. Şimdi köylü devre dışı kaldı. Yangınlarla mücadelede yeniden orman köylüsüne ihtiyacımız var.”
‘EKSİK OLAN İNSAN’
Yangınlardan önce önlemlerin yetersiz olduğunu söyleyen Durmuş, şu vurguları yaptı:
“Ormanda alınması gereken önlemlerin hiçbiri alınmıyor. Yol kenarı temizliği yapılmıyor. Bir de işçi yeterli değil. Herkes hava araçlarına takıyor ama hava aracı son aşamadır. Ormanda en önemli olay, savaş günü ucuyla kazanılır derler, iade temizliği derler. Yer hareketi yeterli değilse uçakların büyük olması bir anlam ifade etmiyor.
“Orman yangınlarını engellemek için sırasıyla; tedbir alınmalı, personel alınmalı, işçilere eğitim verilmeli. Ormancılık konusunda dünyanın en gelişmiş araçlarına sahibiz. İHA’mız , SİHA’hımız var, uçağımız var, helikopterimiz var. Ama ormanlar yanıyor. O zaman bir şey eksik. Eksik olan insan. Eğer insan kaynağı yeterli değilse, başarılı olma şansı yok.
“İnsan kaynağımız ne yazık ki liyakatsizlik üzerinden belirleniyor. Bir yangın yönetimi tecrübe ister. ‘Yangında mesela karşı ateş ne zaman çıkarılır? Ne zaman önünü keseriz? Yangın şeridi nerede açılır?’ bunlar ciddi bilgi birikim ister. Şimdi işçilerimizin çoğunda bu bilgi birikim yok. Bilgili olan çok deneyimli, tecrübeli arkadaşlarımız var, kenara itilmiş durumda.”
ARAZÖZ VAR İNSAN YOK
OGM’de istihdamın ihtiyaç olduğunu söyleyen Durmuş insan eksikliğini şöyle anlattı:
Teknoloji var ama insan yok. Orman Gelen Müdürlüğü'nün elinde 5 bin üzerinde arazöz var. Bunlar çok modern araçlar. Ama bir arazözde en az 6 kişi olması gerekiyor. Arazöz, kendi kendini soğutabilen, yangının içine dalabilen, Bir kişi direksiyonda olacak o asla oradan kalkmayacak. İkinci kişi üstte tabanca dediğimiz bir operatör olacak o çok uzağa su fışkırtıyor. Üçüncüsü arkada makine kontrolünü yapacak. O da tankın arkasında basınçları ayarlayacak. Diğer üç kişi de hortum tutacak.
"O hortumları tek kişi tutamaz. Tazyik verildiğinde, yüksek basınç verildiğinde o insanı kaldırır yerden yere vurur. En az iki kişi, üç kişi çekmesi gerekir hortumu. O yüzden şu anda iki üç kişi ile arazözler araziye çıkıyor, işte kazalar oluyor. Çanakkale'de bir arazöz yandı. Üç hafta önce Bayındır’da arazöz şoförü indi, kendisi hortum tutmaya kalktı, baş edemedi ve öldü. Direksiyon da olsaydı kurtulacaktı.”
İSTİHDAMDA LİYAKATSİZLİK
Sağlanan istihdamın içinde liyakatsizliğin olduğunu söyleyen Durmuş örnekler verdi:
“OGM’de görev yapan 10 bin işçi var. Bu çok yetersiz. Toplam 30 bin olmalı. Sadece yangınla mücadelede en az eğitimli on beş bin işçiye ihtiyaç var. 2021 çok yakıcı yangınlar yaşadık Akdeniz kuşağında. Hemen hükümet kararında acil işe alımlara başlandı. Bölge müdürlüklerine sınavsız bir mülakatla fiziki durumları uygun olanlar alın diye talimat verildi.
"Bu doğru bir karardı. Ama orada da liyakatsizlik yapıldı. AK Parti ilçe başkanlıkları, isim gönderdi bölge müdürlüklerine. Bu olayın canlı kanıtını da 2 gün önce İzmir’de gördüm. Yamanlar'da, işçinin bir tanesi oturuyor, yangın elbisesi giymiş, yaklaşık 5560 yaşları arası. Sordum, ‘Sen yangın işçisi değil misin? Niye gitmiyorsun?’ diye. ‘Aşağı inersem yukarı bir daha çıkamam.’ diyor. Neden? Çünkü yaklaşık 130 kilo ağırlığında ve 2021'de alınmış işe. Bir örnek daha vereyim, Erzurum Orman Bölge Müdürü, 6 öz yeğenini işe aldı. Bir tanesi doğuştan engelli. Koltuk değneğiyle geziyor. Yangın çıksa nasıl söndürecek?”
‘ORMAN İNSANA KAPATILMALI’
Orman yangınlarına sebep olan bakımsız enerji nakil hatlarını işaret eden Durmuş, ormanların vatandaşa kapatılsa da orada çalışma yapan şirketlere kapatılmadığını söyledi.
“Orman yangınları yanlış politikalar sonucu çoğalıyor. Önleyici tedbir alınmıyor dediğimiz bir başka şey. İnsan hareketi ne kadar fazlaysa yangın riski o kadar artar. Şimdi, valiler genelge yayınlıyor, orman alanına girişler yasaklanıyor. Ama binlerce insan var. Bunların başında da HES çalışmaları yapanlar, maden çalışması yapan şirketler. Şirket arabaları gidip geliyor ormanın içinde. Enerji nakil hatları bakımsız bir şekilde duruyor ormanlarda. Büyük şirketlerin enerji nakil hatları var. Yangınların en büyük sebebi o enerji nakil hatlarıdır.
“Orman personeli korumacı değil artık üretim personeli olmuş. Yahu korumayı öncelemezsen bunlar olacak. Dolayısıyla bu yangınlar bir tercihin sonucudur dememin altındaki nedenler bunlar. Bu eksikler devam ederse yanmaya da devam edecek. Ormanda hareket olmamalı. Orman kapatılmalı insanlara. Ormanın içine girmek için şirketlere verilen izinler artık can alıyor.” Rabianur Ağar Aydınlık