Kendi açıklamasına göre; ailesinin soyadı Kencebayoğulları’ydı. Kencebay; öz Türkçe, ‘küçük bey’ demekti. Dedelerinden gelen ve sülalesince kabul edilen soy ismiydi. Samsun doğumluydu. Dört kardeştiler; sevgi ve şefkat dolu çocukluk geçirdi. Huzurlu, sakin, mutlu ailenin üyesiydi. Bir röportajında, ‘Annem ve babam; çok özel ve farklı insanlardı. Olağanüstü sakin, sabırlı, anlayışlı ve güler yüzlü ebeveynlerdi,’ diyecekti.

Orhan Gencebay; 45 yaşlarında. Oldukça düzgün konuşan, kendini net ifade edebilen yapıdaydı. Aile çocuklarını sürekli konuşturur; kendilerini açıklamalarına fırsat tanırdı. Belli bir konu üzerinde konuşma yapmaları istenirdi. Orhan; kardeşlerinin en başarılısıydı. O yaşında felsefe yapmaya bile gayret ederdi.

6 Yaşında Mandolin ve Bağlama Dersleri Aldı…

Sesi güzeldi; ama son derece mahcuptu. Hemen yüzü kızarır, sesi kısılır ve bir köşeye sığınırdı. Müzik kabiliyeti ailesince, özellikle de babasınca keşfedildi. Orhan 6 yaşındayken, ailesi bir mandolin aldı. Küçük Orhan; o ana kadar mandolini bağlama sanıyordu. Hem annesinin, hem babasının sesi çok güzeldi. Babası; sevgili oğluna ilham verdi ve hep destekledi. Eski bir opera sanatçısı, Emin Tarakçı; küçük Gencebay’ın ilk öğretmeniydi. Keman ve mandolin dersleri aldı. Müziğe, klasik batı müziğiyle başladı, demek yanlış olmaz.

orhangencebay1.jpg

Batı’nın nağmeleri daha sıcak ve daha doyurucu gelirdi. Bağlamasına kavuşması için çok beklemesi gerekmedi. Bir yıl sonra ilk bağlamasına sahip oldu. 10 yaşında ilk bestesinin notalarını kâğıda döktü: Kara Kaşlı Esmerdi; Kim Bilir Kimi Sevdi. 2 yıl sonra tambur çalmaya başladı. Bağlama, ud, gitar, tambur, yaylı tambur gibi telli sazları çok sevdi; hepsini de mükemmel denilecek seviyede icra etti. Gitara özel zaman ayırdı; ama uzatmadı. Zira gözü ve gönlü bağlamasındaydı.

Bir söyleşisinde, ‘Gitara kısa süre ciddi çalışsam, iyi yere gelebilirdim, diye düşünüyorum,’ diyecekti. Son durağı piyanoydu; notalarını konuşturdu. Ulaşabildiği Jazz ve Rock parçalarını da dinledi, etkilendi ve zevk aldığını gördü. Kendine göre bir sentezin uzun, yorucu fakat o nisbette de zevkli yolculuğuna girişti.

Müzisyen, besteci, solist olmak hiç aklında yoktu. Çocukluğunda mühendis ya da mimarlık hayal ederdi. Ya da bilim insanı kimliğiyle yeni, insanlık için hayırlı keşifler yapacaktı. Astrofiziğe karşı özel ilgisi yakın çevresi ve arkadaşlarınca bilinirdi. Resim, edebiyat ve felsefeye de vakit ayıracaktı. 13 yaşında, özel öğretmenlerden tambur ve TSM dersleri aldı.

Utangaçlığı en büyük engeli, freniydi. İlkokul 5. sınıfta bir müsamerede görevliydi. Bağlamasıyla zeybek oyun havaları çalacaktı. Öğretmeni yanına gelip, ‘Çalıp söyle,’ dedi. Orhan boynunu büktü: ‘Çalarım, ama söyleyemem!’ Neden, diye sorunca, ‘Utanırım!’ diyecekti. Topluluk karşısında tutulurdu ve utanırdı. Ama annesi ve babası gibi son derece sakindi.

orhangencebay2.jpg

Küçük yaştan itibaren müziğin yanında spora da zaman ayırdı. Ciddi sporlar, özellikle body yaptı. Koştu; bolca yürüdü.

Spor; sağlığına ve fiziğine yaradı. Yaşıtlarına göre daha dinç ve kuvvetli vücuda sahipti. Arkadaşlarıyla yakın çevresiyle zaman geçirmeyi severdi. Kendinden küçüklere ve akranlarına sahip çıkar, omuz verirdi. Bu yüzden de çevresinde, ‘Baba Orhan!’, denilmeye başlandı. Arkadaşları, mahallenin diğer gençleriyle kapıştığında, ‘Orhan’a çıksana…’ diyerek, üstünlüğünü ve gücünü gösterirlerdi. Kılığına kıyafetine çok dikkat ederdi. Lise yıllarında Baba Orhan; Kont Orhan diye anılır oldu. Son kertede de Orhan Baba adının önüne geçti.

Samsun’dan İstanbul’a Taşındılar; Kasımpaşa’da Bir Kira Evi Tuttular…

Ailesi; Samsun’dan İstanbul’a göçtü. Kasımpaşa’da bir kira evi tutup yerleşti. İlk delikanlılığının geçtiği semt, karakterini önemli şekilde etkiledi. Her iki şehirde de, Halk Evleri’nde müzik dersleri verdi. Müzik cemiyetlerinde yaylı tambur, THM topluluklarında bağlama çaldı. 14 yaşında yaptığı ilk profesyonel bestesinin adı: Ruhumda Titreyen Sonsuz Bir Alevsin’di. Batı müziği yapan orkestralarda saksafon üfledi. İstanbul Konservatuvarı sınavlarına girip kazandı. Burada 4 yıl okuduktan sonra ayrıldı.

Askerliğinde bahriyeliydi; Savarona gemisinde yaptı. Geminin küçük orkestrasında saksafon çalmayı sürdürdü. Unutamadığı hatırası da vardı: Güvertede talihsiz bir kaza geçirmişti; başına demir çubuk çarpmıştı. 17 gün komada kalmış; sonra gözlerini açmıştı. Ölseydi; ya denize atılacak, ya da Libya yakınlarında bulunan gemiden karaya çıkarılıp gömülecekti.

orhangencebay3.jpg

Ankara ve İstanbul radyolarının sınavlarına katıldı ve kazandı. TRT İstanbul Radyosu’nda 10 ay kadar çalışabildi; istifa edip ayrıldı.

Şarkı söylemek, şarkıcı diye anılmak istemedi. Beste yapmak, saz çalmak, söz yazmak, aranje yapmak düşüncesindeydi. Başkaları seslendirsin; ama Orhan Gencebay imzasını taşıyan eserler dinlenilsindi. Müziğin mutfağında çalışmayı/terlemeyi severdi. ‘Albüm yap!’ diyenlere de kızardı. Aşırı ısrara, başının etinin yenmesine dahi tahammül etti. Sazını konuştururken bütün ustalığını gösterirdi. Ama sahnede tek başına şarkı söylemek, zor sanattı; mahcubiyetini yıkamazdı. Her zaman utangaçtı. Bazen çok, bazen az; ama daima biraz…

1966’da Türkiye çapında düzenlenen bağlama çalma yarışmasında dereceye girdi. Arif Sağ ve Çinuçen Tanrıkorur diğer başarılı isimlerdi. İstanbul müzik piyasasında daha çok bağlama sanatçısı diye tanındı. Nuri Sesigüzel, Muzaffer Akgün, Ahmet Sezgin ve Şükran Ay gibi çok sayıda sanatçının bağlama grubunda yer aldı. Besteleriyle de adından söz ettirdi; Sevemedim Karagözlüm, Sabır Taşı, Koca Dünya… vb. gibi besteleri çeşitli sanatçılar tarafından okunmaya başlandı.

İlk Plağı: Başa Gelen Çekilirmiş idi…

Çevresinin plak doldurma, albüm çıkarma tekliflerini hep geri çevirdi. Ama kaderin oyunu çok şıklıydı. Moda Müzik’in sahibi Mahmut Tezcan ünlü ses sanatçıları Yıldız Tezcan ve Müşerref Akay’ın eşi! ile arası iyiydi. Unkapanı’ndaki büroya arada bir uğrardı. Her seferinde de aynı öneriyle karşılaşırdı: Bir albüm yapalım! Bir gün, yine bir ziyaretinde tavla oynayacaklardı. Tezcan; hemen şartını öne sürdü: ‘Beni yenersen, sana takım elbise alırım. Seni yenersem, bana 45’lik plak yaparsın!’ Şartı gönülsüz kabul etti; fakat yenilmekten kurtulamadı. Sözünde durdu; iki ay geceli gündüzlü çalıştı ve albümü çıkardı: Sensiz Bahar Geçmiyor / Başa Gelen Çekilirmiş… Albümleri birbirini izledi; yeni şirketler ve yeni teklifler havada uçuştu. Sevenler Mesut Olmaz ile ilk, Hor Görme Garibi ile de ikinci patlamasını gerçekleştirdi.  Ama hepsinin ardından gelen, Bir Teselli Ver / Yorgun Gözler 45’liği ile şöhreti ülke sınırlarını aştı. 1969 yılı uğurlu gelmişti: Bestekâr/sazende kimliğinin yanı sıra yorumculuğu ile de kitlelere ulaştı. Hor Görme Garibi, Severek Ayrılalım, Ben Eski Halimle Daha Mesuttum, Ümit Şarkısı, Sevenler Mesut Olmaz… vb. gibi parçaları geniş halk kitlelerinin dilindeydi.

1968’in Gencebay açısından ayrı yeri vardı: Sevemedim Kara Gözlüm adlı bestesi tam 45 sanatçı tarafından plağa okundu. Hiçbir beste, bu kadar çok sayıda sanatçı tarafından aynı yıl içinde seslendirilmemişti. Bir diğer popüler türkü; Hey Gidi Koca Dünya Gam Yükü müsün de bir Gencebay bestesiydi. Zeki Müren, Bedia Akartürk tarafından söylendi.

orhangencebayvesevimemre.jpg

Bir röportajında 1.000’den fazla beste yaptığını, 600 kadarını seslendirdiğini, kalan 500’ün ise hâlâ arşivinde beklediğini/beklettiğini söyleyecekti. Çok da iddialıydı: Dünyanın hiçbir ülkesinde, bu kadar çok sayıda şarkının sözünü kendi yazıp besteleyen ve yorumlayan başka sanatçı yoktu. İfadesine/iddiasına göre rekor; Orhan Gencebay’ındı.

Sinema dünyasını da tanıma fırsatı buldu. Yılmaz Güney’in Kızılırmak Karakoyun filminin müzik direktörlüğünü yaptı. Bunu, Hudutların Kanunu ve Gökçe Çiçek filmleri izledi. Güney ile tanıştığında, 22 yaşında, sanat hayatının daha başındaydı.  Gencebay’a göre Güney; planlı, programlı ve sinemayı yüreğinde hisseden ustaydı. Müzik direktörlüğünü yaptığı film sayısı 100’ü geçti.

Gencebay; 36 filmde başrol oynadı; yüzlerce şarkısını okudu. İlk teklif geldiğinde, filminin rejisörlüğünü Ömer Lütfi Akad’ın yapmasını istedi. Akad da Gencebay’ı kırmadı ve Bir Teselli Ver’i çekti.

Gencebay’ın Müzik Anlayışı TRT Kapısından Giremezdi…

Plakları, kasetleri yüz binlerce satıldı. Ama hayranlarının tüm isteğine karşın TRT Televizyonu’nda program yapamadı. Eski bir TRT çalışanıydı. Kurumun açtığı sınavda çok başarılı olmuş ve yüksek puan almıştı! Eserleri, sansür kurulunda sudan bahanelerle engellendi. Gencebay’ın ilerici tavrına karşılık; TRT’nin yönetimi son derece muhafazakârdı. Şarkılarına peş peşe yasaklamalar getirildi. Özel yılbaşı programlarına çıkmasına, bir veya iki şarkı söylemesine izin verildi. Hak etmediği tavırlarla karşılaştı. Şarkıları inanılması çok güç saçmalıklar sebep gösterilip yasaklandı. İlk kez yılbaşı programına katılınca yer yerinden oynadı. TRT Radyoları Sorumlu Müdürü istifa etti. Sebep belliydi: Gencebay’ın müzik anlayışı TRT’nin hiçbir kapısından içeriye giremezdi/girmemeliydi.

orhangencebay.jpg

Aslına bakılırsa, ekrana çıkma önerisi ilk defa Uğur Dündar’dan geldi. Gencebay; Yaşadığımız Günler programına çıktı. Sonradan talihi açılır gibi oldu: Başka programlara da çağrıldı. O yıllarda şöhreti yakalamak, geniş kitlelere ulaşmak için TRT tek seçenekti. TRT ile iyi geçinmek, muhalefet etmemek gerekti. Bütün müzisyenlerin hayallerini TRT İstanbul Televizyonu’nun yapımlarında yer almak süslerdi. Ama özgürlük tutkusu bütün gönlünü, vücudunu, her hücresini sarıyordu. Bu yüzden de TRT’ye hep muhalif kaldı; ilkelerini objektif bulmadı; sanatını engellediğini düşündü. TRT ile ilişkisi hep parçalı bulutlu/yağışlı hava durumuna benzerdi.

Müzik dünyasından Azize Gencebay ile hayatını birleştirdi. Azize Hanım; o dönemin çok önemli grubu Beyaz Kelebekler Orkestrası’nın eski solistiydi. 1970 yılıydı; bir sene sonra da ilk oğlu Altan dünyaya geldi. Evliliğini sürdüremedi; 1974’de ayrıldılar. Orhan Gencebay; Sevim Emre ile hayat yolculuğunu sürdürdü. Sevim Emre; Türkiye Güzellik Yarışması’nda derece almıştı; sinemada da yükselen grafik yakalamıştı. Ama bir röportajında, ‘Hiç düşünmeden şöhreti terk edip, Orhan Gencebay’ı tercih ettiğini,’anlatacaktı. Gencebay da Emre için, ‘Tanrı katında eşimdir,’ diyecekti.

Love Story (Aşk Hikâyesi) Filmi Hayatını Değiştirdi…

Gencebay; Sevim Emre ile tanışmasının detaylarını anlatmıştı. Sevim Emre; 1963 Türkiye Güzellik Yarışması Birincisi’ydi. Bir yıl sonra Beyrut’ta yapılan Avrupa Güzellik Yarışması 4.’süydü. Eskişehir doğumluydu; tipik Tatar yüz hatlarına sahipti. Yeşilçam’da şöhret basamaklarını tırmanıyordu. Gencebay, Emre’yi ilk kez fotoğraflarından gördü/tanıdı; etkilendi. Karşılaştıkları günü de en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordu. Hayatında ilk defa albenisi çok yüksek kızla karşılaşmıştı. Sevim Emre’yi görünce; ‘Aman Allah’ım! Aya mı bakıyorum yoksa yıldıza mı?’ dediğini anımsıyordu. Sonra tanıştılar; karşılıklı saygı/sevgi çerçevesinde arkadaşlıkları ilerledi. Arkadaştılar; ilişkileri, ağabey/kardeş şeklinde başladı. Ama sevgi kafeste durmazdı. Gencebay yalnızdı; gönlünde fırtınalar esiyordu; bir dost eline ihtiyaç duyuyordu. Emre de yardımını esirgemedi; arkadaşlık sevgiyi, sevgi beraberliği ve sonuç da mutluluğu getirdi. Orhan Gencebay; Sevim Emre’yi sinemaya Love Story (Aşk Hikâyesi) filmini izlemeye götürdü.

alimacgrawreanoneallovestory1.jpg

Love Story (Aşk Hikâyesi) bir sahne

(Başrollerinde Ryan O’neal ve Ali MacGraw oynuyordu.  Kavuştukları halde ölümün ayırdığı iki sevgilinin dramı anlatılıyordu.) Filmin ortasına doğru bakışları birbirine kilitlendi. Filmin sonunda ikisi de kararlıydı; hayatın bütün yükünü beraber omuzlayacaklardı.

Sevim Emre daha ilginç bir hikâye anlatacaktı. Gencebay’ı tanımadan önce bir falcıya kahve falı baktırmıştı. Falcı bakışlarını gözlerinin içine dikip diyecekti ki: ‘Karşına kaya gibi sağlam, güçlü ve etkileyici bir adam çıkacak…’ Orhan Gencebay’ı ilk gördüğünde içinden; ‘İşte falcının söylediği adam!’ diye geçirecekti. Kaya gibi kuvvetli/etkileyici adam: Gencebay’dı.

Pek çok şarkısını Sevim Emre için yazacaktı. Bir parçasında diyecekti ki: Aşkta cimrilik olmaz sevgilim / Aşk ilgiyle büyür, doymaz sevgilim...

40 yılı geçen müşterek hayatlarından püf noktaları da sunacaktı. Aralarında gürültü patırtı olmazdı. Her konuda aynı düşünmeseler de, aynı çatı altında yılları geçti. Basit kıskançlıklar çoktan aşılmıştı. Sevim Emre’nin sesi de güzeldi. Bir dönem Türk Sanat Müziği assolistliği yapmıştı. Orhan Gencebay’ın bestelerini ilk dinleyendi; şüphesiz ilk değerlendiren… Gencebay’a göre; Emre’nin beğenisi üst düzeydeydi; her şeyi kolay sevmezdi. Hatta itirafta da bulunacaktı: Emre’nin çizdiği sınırlar içinde yaşıyordu ve hayatından da gayet memnundu.

Kervan Müzik’i Yaşar Kekeva İle Beraber Kurdu…

Orhan Gencebay; 1972’de Yaşar Kekeva ile ortak Kervan Plak Şirketi’ni kurdu. Kardeşi Burhan Gencebay da yanındaydı. Kervan Plak kısa sürede büyüdü: Erkin Koray, Ajda Pekkan, Muazzez Abacı, Ferdi Özbeğen, Ahmet Özhan, Semiha Yankı vb. gibi dönemin çoğu yıldızını bünyesinde topladı. Gencebay ile Kekeva’nın ortaklığı 1978’e kadar sürdü. Şirket Orhan ve Burhan Gencebay’a kaldı; günümüze kadar geldi. Aynı yıl, 1978’de Yarabbim adlı plağı beklenilenin çok üstü ilgi gördü; yurt içi ve dışında satış rakamlarını katladı, erişilmesi güç rekorlar kırdı.

Ama TRT başta pek çok müzik çevresinden Gencebay için yapılan eleştiri aynıydı: Arabesk müzik yapıyor; arabeskçi. Orhan Gencebay ise, bütün eleştirileri/hor görmeleri bıkmadan usanmadan cevapladı:  eserleri Türk müziğinin devamıydı. Günümüzün çağdaş dinamizmiyle harmanlıyordu. Klasik, Jazz, Rock, Batı gibi bütün türleri/teknikleri kullanıyordu. Kendini bildiğinden beri müzik üzerine çalışıyordu. Arşivinde çok ciddi sayıda klasik müzik ve Jazz koleksiyonunun en seçkin parçaları kayıtlıydı. Anlayışına göre müzikte; arabesk, özgün, pop gibi kategoriler bilimsel olarak yoktu. Sadece şekiller mevcuttu. Pop denilen olgu, güncel müzikti. Klasik müzik de pop olabilirdi. Sevilebilir; pop sayılabilirdi. Yaptığı çalışmanın adı ‘arabesk’ değildi. Yaptığı müzikte halk müziğinden sanat müziğine kadar çok geniş yelpazeden etkiler/esinlenmeler görülebilirdi. Adriyatik’ten Çin’e kadar geniş coğrafyada aynı sesleri işitmek, yankıları duymak mümkündü.

Arap müziğinden eser çalma iddiası da çok çirkin yakıştırmaydı. Sanatın her dalında etkilenme olabileceği gibi hislenme de mümkündü. Suçlama getirenlere cevabı açıktı: ‘İddialarını ispatlarsalar müziği bırakacağıma şeref sözü veriyorum!’ Bu söz ilk kez 1979’da verildi; fakat hiçbir iddia sahibinden ses çıkmadı.

orhangencebayilkplakfotograflarininbirisinde.jpg

Müzikle 24 Saat İç İçeydi; Rüyasında Bile Beste Yapardı…

Gencebay; kendisini felsefeci diye tanımlardı. Cennet ülkemizde dil, din, cins, ırk farklılıklarımız vardı; ama ayrımı yoktu. Ayrım olması da mümkün değildi. Çünkü yaşadığımız coğrafya çok zengin kültürlere ev sahipliği yapmıştı; tarihî hoş görüye sahipti. Alevilik, Bektaşilik bizim özümüzdü; Türk’ün öz felsefesiydi.

Gece yarısında rüyasında bile beste yapabilirdi. Başucunda mutlaka sazı dururdu. Gece zamansız uyanıp hemen not alırdı. Orhan Gencebay; sabah erken saatlerde 06.30 ila 07.30 arasında… kalkardı. Sabahleyin mutlaka kahvaltı edilirdi; çay, sofranın vazgeçilmeziydi. Sabah kahvaltısı ve akşam yemeği evde Sevim Hanım’la yenirdi. Akşam yemeği için Orhan Bey’in gelmesi beklenirdi. Orhan Gencebay; kapının daima Sevim Emre tarafından açılmasını ve terliklerinin verilmesini beklerdi. 45 yıldır bu rutin süre gelmişti. Bakla dışında hiçbir yemeği ayırmazdı; Sevim Hanım’ın pişirmesini isterdi. Gencebay’a göre; kadın erkeğin bir adım gerisinde duracaktı. Çünkü erkek hep yorulan ve dışarıda mücadele edendi.

Gencebay; günde 15 saat kadar çalışırdı. Yakın çevresinin değerlendirmesine göre; sabırlı ve iyimserdi. Çalışma hayatında ciddiydi ve sözünde dururdu. Olağanüstü bir fıkra repertuvarına sahipti; çoğunluğu da Karadeniz fıkraları…

Son dönem sanatçılarından Tarkan’ı ve Hande Yener’i beğenirdi. Tarkan’ı akıllı ve çok güzel çalışmalar yaptığına inanırdı. Hande Yener’in çok değişik ve farklı ses tınısı olduğunu düşünürdü; yorumunu severdi. ABD’li müzik insanı Kurt Cobain’in hayranıydı; bestelerinde ilginç yapı ve sihir karıştığına inanmıştı. Bir röportajında, ‘Cobain’in ölüm haberini aldığında ağladığını,’ söyleyecekti.

Siyasilerle İyi Dostluklar Kurdu …

Türk siyasetinin önemli isimleri/liderleri ile de arası çok iyiydi. Süleyman Demirel ile yakın dosttu; ‘Babamın yadigârıdır,’ derdi. Bülent Ecevit’in de candan dostuydu; zaman zaman bir araya gelip sohbet ederlerdi. Alparslan Türkeş’le de tanışma ve defalarca sohbet etme imkânı bulmuştu; saygısını ve sevgisini vurgulardı. Turgut Özal’la sık sık Çankaya’da buluşurdu; sanatla ilgili konuları konuşurlar ve istediği her türlü yardımı alırdı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la tanışıklıkları çok eskilere dayanırdı; ifadesine göre 40 yıllık dosttular. Çok sevdiğini tekrarlardı. Eski bakanlardan Mehmet Ali Yılmaz’ın da yakın dostu/arkadaşıydı. Gencebay’ın yakın dost çevresinde Karadeniz kökenlilerin ayrı/farklı yeri tartışılmazdı. Yılmaz Ulusoy ile de çok samimiydi. Ünlü sanatçı Arif Sağ 55 yıllık arkadaşıydı.

Sağlıklı beslendiğine inanırdı. Gençliğindeki kadar spor yapmasa da, hâlâ sporcu vücuduna sahipti. Body building, atletizm, atıcılık ve jimnastik çalışmıştı. Her zaman moralini yüksek tutardı. Hafif dansları severdi; gençlik yıllarında Cha Cha Cha, Twist yapardı. Tango da çok başarılıydı.

Genellikle spor giyinmeyi sevdi. Bir davete katılacaksa takım elbise giyerdi. Hiç hazır elbise almadı. Uzun süredir spor yaptığından hiçbir hazır kalıp vücuduna uymazdı. Özel terzisi zevkini ve ölçülerini bilirdi; istediği gibi dikerdi. Kot pantolon giymeye bir türlü alışamadı. Pantolon paçaları daima genişti; dar paçaları sevmezdi. Lacivert ve tonları tercihiydi. Modayı takip etmez ve uymazdı. Yaz kış bot giyerdi.

orhangencebaysavaronagunlerinden1.jpg

1999’da Kültür Bakanlığı’nca Devlet Sanatçısı İlan Edildi…

İki oğul babasıydı. Büyük oğlu Altan Gencebay; ilk evliliğinden olandı. Küçük oğlu Gökhan ise Sevim Hanım’la beraberliklerinin ürünüydü. Altan Gencebay; aile şirketi Kervan Müzik’de müzik direktörüydü. Babasının müzik kulağına, bilgisine ve yorumuna sahipti; ama solistliğe özenmemişti.

Orhan Gencebay 1999’da Kültür Bakanlığı’nca Devlet Sanatçısı ilan edildi. Resmi rakamlara göre 60/70 milyon adet kaset, plak vb. trajına ulaştı. Ancak korsanlarının tam rakamı bilinemiyordu; resmi üretimin en az 2 katı olabileceği tahmin ediliyordu. Ulaşılan rakam dünyanın en önemli trajlarına karşılık geliyordu.

2002 yılında bir bankanın bankamatik kartı reklamında oynadı. 2010’da ise bir telefon operatörü reklamlarında göründü.

Gencebay son olarak bir deodorant reklâmı ile adından söz ettirdi; çokça eleştirildi. Ama aynı fikirde değildi. Yine bir röportajında; ‘Güzel bir reklâmdı. İnsanlar her zaman temiz olmalılar; kendilerini temiz tutmalılar. Pişman değilim,’ diye son noktayı koyacaktı.

Orhan Gencebay; Türk müziğinde bir ekoldü; tarzı, besteleri üzerine yüksek lisans ve doktora tezleri yazıldı/hazırlandı. Gerçek müzik insanıydı; ama içimizden birisi gibi davranacak/görünecek kadar da mütevazıydı.

ALİ HİKMET İNCE

SİYASETCAFE.COM