TARİH 07.10.2015 FRANFURT'TA PKK İLE DAYANIŞMA GECESİ

“Fraport Arena” adlı salonda 4 Ekim 2015 tarihinde “Dayanışma Gecesi” adı altında düzenlenen toplantıda teröristbaşı posterleri, PKK paçavraları ve “Biji Serok Apo” tezahüratları altında konuşan Demirtaş'ın HDP'sinin PKK ile dayanıştığı çok açık bir biçimde sergilendi. 

PKK'nın kayıplarından şehit olarak bahseden Demirtaş , "şehitlerine" şükranlarını sunduğu  konuşmasında, Türkiye'deki görevlerinin, Ortadoğu'da yaşananlarla paralel olduğunu dillendirmiş. “Bugün de Ortadoğu yerinden oynarken, bir kez daha tarih bizim önümüze “ya özgürlük ya kölelik” ikilemiyle fırsatlar sunarken, biz de yerimizde oturacak değiliz elbette.” diyerek aslında HDP'ye “Türkiye partisi” sıfatını zorla yapıştırmak isteyenleri yalanlıyor. 

“Yüzyıl öncesinde kendi vatanımızı, kendi ülkemizi, topraklarımızı, bize zindana çeviren anlayışa karşı yüzyıl sonra işte rövanş için sahnedeyiz.” diyerek konuşmasını sürdüren Demirtaş, asıl hedeflerinin Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet olduğunu, Cumhuriyet'e karşı rövanş duygusuyla hareket ettiklerini, sahneye bunun için çıkartıldıklarını çok açık ve net bir ifadeyle dile getirmiş.

Halkımız ifadesi ile "Kürt halkından" bahsettiği anlaşılan Demirtaş, “Halkımız tarih sahnesinde. Her yerde böyle, Kobani'de böyle, Afrin de böyle, Cezire'de böyle, her yerde böyle, Sine de, Bağadad de böyle, Amed'de, Van'da, Şırnak'ta, Cizre, Nusaybin, Varto, Yüksekova'da böyle…” sözleriyle  Kobani ile başlatılan sürecin, ülkemizin güneydoğu bölgesini de içine katan bir büyük Kürdistan projesi olduğunu görmeyen gözlere sokuyor, duymayan kulaklara haykırıyor. 

Amerika'nın ünlü Ortadoğu uzmanı, kürtçülük destek ve geliştiricisi CIA tetikçisi Henri Barkey Kobani olayları sırasında katıldığı bir panelde  “Kobani’nin kuşatması ne kadar uzun sürer ve direniş ne kadar devam ederse, o kadar güçlü bir Kürt kimliği ve Kobani oluşacaktır.”  demişti. Barkey'e göre, “IŞİD’in Kobani’yi kuşatması ve PYD’nin güçlenmesi; tüm dünya ve özellikle bölgedekiler için büyük anlam taşımaya ve sembol haline gelmeye başlamıştı. IŞİD için Kobani’yi almak önemli ancak Kobani için sonuç ne olursa olsun Kürtler için kazanım olacak.” Her ulusun hafızasında önemli bir sembol varsa bunun Iraklı Kürtler için Halepçe Katliamı’nda yaşanan trajedinin olduğunu söyleyen Barkey, “Kobani, ikinci bir Halepçe olabilir” diye eklemişti.

 Demirtaş'ın Frankfurt'taki konuşması, Barkey'in bir yıl önce söylediklerinin devamı, yani emperyalizmin yazdığı senaryo sahneleniyor ve herkes rolünü yerine getiriyor.

Terörle mücadele tarihini katliam tarihi olarak dillendiren ve Avrupa'da Türkiye'nin kürtlere  katliam yaptığı yalanı ile destek bulmaya çalışan Demirtaş, aynı zamanda gelecek kuşakların beyinlerine kin, nefret ve ayrılık tohumları da ekiyordu. 

“Her gün çocuklar, gençler, siviller katlediliyor. Dünyanın gözü önünde, sözde “terörle mücadele” adı altında topyekün bir halkla mücadele ediliyor.” diyerek bugün yürütülen terörle mücadeleye nasıl baktığını, HDP'nin terörü nasıl değerlendirdiğini ortaya koymuş. HDP'ye göre yaşananlar terör değil, halkın  özgürlük savaşı, ölen teröristler şehit ve yine onlara göre emniyet güçlerimizin yürüttüğü terörle mücadele, halkın katliamı…

 “Selocan” diye Türk milletine şirin çocuk olarak sunularn Demirtaş'ın pulları Frankfurt'ta dökülmüş ve kendisinin, dolayısıyla partisinin misyonunun ne olduğunu açıkça ortaya koymuş: Cumhuriyeti yok etmek ve Türkiye'yi bölmek. 

“Bu söylem bize yabancı değil, geçmişte de, geçmişte de, bizleri “yabani” olarak yanımlayıp, bizleri vahşi olarak tanımlayıp topraklarımıza medeniyet getirmeye çalışanlar oldu    Dersim'de oldu, Zilan'da, Ağrı'da oldu; köylerimiz yakılıp yıkılırken, o zaman da demokrasi, medeniyet getirmek istiyorlardı” sözleriyle Demirtaş,  Cumhuriyet düşmanlığını adeta kusmuş konuşmasında.

“Bize dayattıkları ki, sadece bir talihsizlik değil, sadece bir soysuzluk değil, ciddi bir soykırım, katliam tehlikesi ile biz buralara geldik. Yeryüzünden kaldırmak istediler, tarih sahnesinden silmek istediler, “tam da bitirdik, tam da yok ettik” deikleri her dönemden sonra daha güçlü, daha büyümüş, daha görkemli olarak yeniden ortaya çıktık.” sözleriyle Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte Kürtlere soykırım uygulandığını, katliam yapıldığını iddia ederek “Kürtler, kendi vatanını kattılar Türkiye'ye, Kürdistan'ı kattılar Türkiye'ye, daha ne yapsınlar?” saptamasında bulunan bir zihniyetin zorla “Türkiye Partisi” olduğunu iddia etmek, olacağını beklemek, olabileceğini düşünmek akla ve mantığa sığıyor mu? 

Terörle varılmak istenen hedef bu kadar açıkken, silahların bırakılmasından, çözümün siyasette ve TBMM'de olduğundan bahsedenlerin gerçek amaçları nedir bu durumda?

Silahlı terör örgütüne propaganda desteği veren,  siyasi dokunulmazlığını terörü himaye etmek amacı ile kullanan , hatta yerel kamu gücünü de silahlı terör örgütünün yerel otorite sağlaması için kullanan siyasi temsilciler "terörün kitleleşmesi" "terörün legalleştirilmesi"  eylemlerine devam ederken terörle silahlı mücadeleye girişmek "bataklıkta sinek avlamakla" aynı anlam taşımaz mı?

Terörün siyasi bağı koparılmadan terörle mücadelenin başarıya ulaşması söz konusu olamaz. 

Terörle mücadele edenler samimi ise, yasaların emrettiği şekilde " vatanın milleti ile bölünmez bütünlüğüne karşı" üstelik medya yoluyla suç işleyen bu temsilcilerle ilgili yasalardan kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekmektedir.

1 kasım seçimlerinde %13 oy oranı ve 80 milletvekili ile temsil edilmesine olanak tanınan HDP'nin bu desteği nasıl kullandığı açıkça ortadadır. Üstelik HDP'nin  barajı geçmesi, AKP oy kaybetse bile, muhalefetin meclisteki bu 3'lü yapısı, muhalefetin bir iktidar seçeneği oluşturmamasına neden olmaktadır. 

Yani AKP'yi iktidardan uzaklaştırmak gerekçesi ile için barajı geçirtilen HDP, aynı zamanda Türkiye'yi AKP iktidarına mahkum etmektedir.

 Türkiye'nin terörle mücadele konusunda kararlılığını, mecliste terör örgütü ile doğrudan bağı olan siyasi parti istemediğini göstererek de ortaya koyması gerekir.

Dünyanın hiçbir devletinde, demokrasisinde terörle bağlantılı legal bir siyasi parti olamayacağı gibi, Türkiye'de de görevini yapmayan iktidar mensuplarına ders verecek şekilde seçmenin HDP'yi meclis dışında bırakması Türk demokrasisi açısından yaşamsaldır. 

Çağdaş Ulusal Çizgi Haber analiz

Dicle EROĞUL Neriman FİDAN

 DEMİRTAŞ'IN İBRETLİK FRANFURT KONUŞMASI:

  

HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın, Almanya'nın Frankfurt kentinde 4 Ekim 2015 tarihinde yapmış olduğu Anayasa ve siyasi partiler yasasına göre baştan başa bir suç olan  konuşma metni:

Değerli kardeşlerim, saygıdeğer halkımız, genç arkadaşlarım, kadın arkadaşlar,

Bir kez daha burada, Frankfurt'ta olanca coşkusu, cesareti ve heyecanı ile bu salonu dolduran siz yiğit halkımız, hepiniz hoşgeldiniz, bı salonu şerefle, onurla doldurdunuz. Hepinizi sevgiyle, saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Dün Stuttgart'ta, bugün burda Frankfurt'ta bir kez daha ortaya çıktı ki, bu halkı zulümle, bu halkı terörle, bu halkı IŞİD barbarlığıyla, faşizmle teslim almaya çalışanlar, karşılarında sadece kahramanlaşmış, yiğitleşmiş bir halk gerçeği görecekler. Stuttgart'la Frankfurt, işte bunun işareti, bunun fotoğrafı..

Sizler yıllardır Avrupa'da, özellikle de Almanya'da, Almanya'nın dört bir köşesinde halkının özgürlük mücadelesini yüreğinde taşıyarak, bir an bile ondan kopmadan, ülkenin sıcaklığından bir an bile uzaklaşmadan son derece fedakar, cefakar, emektar bir mücadele yürüttünüz. Bundan dolayı özellikle partimiz adına, halkımız adına Almanya'daki bütün yurtsever halkımıza, bütün dostlarımıza, HDP bileşenlerine ayrı ayrı şükranlarımı, ayrı ayrı yediden yetmişe herkese teşekkürlerimi sunuyorum.

Gerek burada, gerek Türkiye'de Kürdistan'ın her bir köşesinde, Türkiye'nin her bir şehrinde ve metropolünde inadına ve ısrarla ilkelerimizin, özgürlük davamızın, bir halkın onur mücadelesinin arkasında yılmadan durduğunuz için bugün buralardayız. Ben hep söyledim, yürekten inarnarak ta tekrarlamak istiyorum. Bakın bugün, onbinlerle bu salonda isek, bizler onbinlerle buraları doldurup aynı duygu etrafında birleşiyorsak ve bizler burada, bu sahnede, bu kürsüde, bu mikrofonda konuşabiliyorsak, halkımızın yiğit evlatları, özellikle de halkımızın kahraman şehitleri sayesindedir. Onları minnetle, şükranla anıyorum. Şehit ailelerimize, değerli ailelerimize, özellikle buradan sevgilerimi, selamlarımı iletiyorum.

Değerli kardeşlerim, tarihi önemli, kritik dönemler bizler açısında vazgeçilmez görevleri layıkıyla yerine getireceğimiz süreçlerdir. Bugün de Ortadoğu yerinden oynarken, bir kez daha tarih bizim önümüze “ya özgürlük ya kölelik” ikilemiyle fırsatlar sunarken, biz de yerimizde oturacak değiliz elbette. Yüzyıl öncesinde kendi vatanımızı, kendi ülkemizi, topraklarımızı, bize zindana çeviren anlayışa karşı yüzyıl sonra işte rövanş için sahnedeyiz. Halkımız tarih sahnesinde. Her yerde böyle, Kobani'de böyle, Afrin de böyle, Cezire'de böyle, her yerde böyle, Sine de, Bağadad de böyle, Amed'de, Van'da, Şırnak'ta, Cizre, Nusaybin, Varto, Yüksekova'da böyle… İşte tarih karşımıza bir kez daha “ya köle olacaksın” dediği anda “hayır biz özgür olacağız, özgür bir halk olacağız” diyerek çıktığımız saatlerdir. Tarih karşısında bu defa inşallah mahçup olmayacağız. İnşallah bu defa hem halkımızı, kendi vatanında, topraklarında özgür kılıp, hem de bütün halklarla, kimliklerle, inançlarla eşitçe yaşamanın huzurunu, eşitçe yaşamanın güvenini hissedeceğiz. HDP, bu inanç üzerine, bu anlayış üzerine inşa edilmiş gerçek bir halk partisidir. Elbette Türkiye'nin en yeni partisi ama en köklü, en devrimci miraslarını devralmış, bütün o ilerici damarları kendinde buluşturmuş Türkiye'nin en eski partisiyiz. Kuruluş itibarıyla 3 yılımızı doldurduk ama yüzyıllık köklü mücadelelerin mirasıyla, emeğiyle yürüyoruz. Geçmişte, tarihte, yakın zamanda emekle, devrimci mücadeleyle, ilerici duruşuyla, bugün HDP'nin denizine su taşıyan bütün nehirlere de selam olsun. Geçmişte mücadele etmiş her bir arkadaşımıza, yoldaşımıza selam olsun.

Bugün, bugün varız, varız çünkü bize “siz yoksunuz” dedikleri zamanlarda asla buna boyun eğmedik. İnsanlık onuru, etten, kemikten ibaret değildir. Biz düşüncemizi, irademizi, varolma nedenimizi, kendi ana dilimizle, kültürümüz, kimliğimizle, tarihimizle, geçmişimizle birlikte varolma nedenimizi hiçbir zaman unutmadık. Bize dayattıkları ki, sadece bir talihsizlik değil, sadece bir soysuzluk değil, ciddi bir soykırım, katliam tehlikesi ile biz buralara geldik. Yeryüzünden kaldırmak istediler, tarih sahnesinden silmek istediler, “tam da bitirdik, tam da yok ettik” deikleri her dönemden sonra daha güçlü, daha büyümüş, daha görkemli olarak yeniden ortaya çıktık. Kendi küllerinden kendini yaratan, yeniden var eden bir halk olarak her seferinde ortaya çıktık. İşte bugün Frankfurt, işte bugün sizler, kendini küllerinden vareden, yangın yerinden çıkıp dimdik duran bir halkın nasıl olduğunu gösteriyorsunuz.

Değerli arkadaşlarımi burada sadece 1 Kasım vesilesiyle, burada sadece sandık, seçim meselesiyle, elbette bulunmuyorum. Biliyorum ki ben buraya gelsem de, gelmesem de sizle sandığa gideceksiniz. Sizler zaten bu varlık süreçlerine fedakarlıkla, gerçekten üzerinize ne düşüyorsa, her daim yaptığınız için HDP var, hareket var. Sizlerin , buradaki onbinlerle aynı yürek, aynı sevdayla birarada duruşu, bugün ülkeye büyük bir moral veriyor, coşku veriyor, dosta düşmana “işte bakın biz bitmedik, tam tersine dünyanın her yerinde çok daha güçlü bir şekilde ayaktayız demek için buradayız. Rojava'da DAİŞ'e karşı, işte Frankfurt'tan söylüyoruz, siz Rojava'da kahraman evlatlarımıza, yiğit gençlerimize karşı yürüttüğünüz barbarlık ve tecavüz savaşında yenildiniz. Bak Frankfurt işte bugün Kobani'dir, bak Frankfurt Cezire'dir, Afrin'dir; orda saldırdığın her değer dünyanın her yerinde daha güçlü savunuluyor. Senin Kobani'de yerle yeksan etmek istediğin insanlık, senin orda diz çöktürmeye çalıştığın insanlık, sanma ki sadece orada ayaktadır, bak Franfurt aynı zamanda burada Kobani ruhuyla biraradadır. DAİŞ şunu bilmeli, IŞİD bilmeli ki, kazanan insanlık olmuştur.

Ha keza Türkiye'de AKP zihniyeti, AKP'nin dayatmacı, tekçi, faşizan anlayışıyla, “ben bu halkı seçim iradesini, sandık iradesini tanımayarak yok etmeye çalışırım” diyen anlayış, Cizre'de diz çöktürmeye çalıştığın anlayış, Cizre'de yoketmeye çalıştığın, Nusaybin'de yoketmeye çalıştığın, halkının en büyük kahraman evladının karşısında dimdik durarak özgürlüğü savunduğu her yürek bak burada da atıyor. Sanma ki Cizre yalnızdır, sanma ki Nusaybin yalnizdır, bak dünyanın her yerinden onbinler Nusaybin'e, Cizre'ye, Silvan'a, Sur'a, Varto'ya, Yüksekova'ya selam gönderiyor.

Günlerdir, aylardır sokağa çıkma yasağıyla, katliamla karşı karşıya insanlarımız. Her gün çocuklar, gençler, siviller katlediliyor. Dünyanın gözü önünde, sözde “terörle mücadele” adı altında topyekün bir halkla mücadele ediliyor. Halkın sadece bir talebi var; “ben vatanımda onurlu, özgür bir halk olarak yaşamak istiyorum”; bu talebe karşılık tankla, topla, copla, gazla aylardır bir katliam yürütülüyor. Ülkenin başbakanı, cumhurbaşkanı, utanmadan, sıkılmadan “biz orada demokrasi operasyonları yapıyoruz” diyorlar, “oralara demokrasi götürüyoruz” diyorlar. Bu söylem bize yabancı değil, geçmişte de, geçmişte de, bizleri “yabani” olarak yanımlayıp, bizleri vahşi olarak tanımlayıp topraklarımıza medeniyet getirmeye çalışanlar oldu. Dersim'de oldu, Zilan'da, Ağrı'da oldu; köylerimiz yakılıp yıkılırken, o zaman da demokrasi, medeniyet getirmek istiyorlardı. Zannediyorlar ki medeniyetin, tarihin doğduğu Kürdistan, Mezopotamya toprakları, onların faşizm adı altında bize sundukları sözde medeniyete ihtiyaç var. 

Kusura bakmasın, AKP yöneticilerine sesleniyorum, siz demokrasi ve medeniyet görmek istiyorsanız, Yüksekova'ya gidin, Cizre'ye gidin; oraya demokrasi ötürmek için değil, siz insanlık görmek istiyorsanız Ağrı'ya, Diyadin'e gidin, yaralı askerleri omuzlarında taşıyanlardan, gidin onlardan insanlık öğrenin. Ama siz barbarlık görmek istiyorsanız, Şırnak'a gidin, katledilen bir genci panzere bağlayarak yerde sürükleyen anlayışı görün. Sizin vereceğiniz derse ihtiyacımız yok. Sizin yalanlarla, hilelerle, bir kez daha bu halkın katliamını yapıp yokedeceğinize dair, asla ve asla, bütün dünyaya verdiğiniz mesaj yanlıştır, yalandır.

Burada, Frankfurt'ta bir kez daha tekrarlıyorum; bu hükümet gidicidir, geçmişte hangi hükümetler, ırkçılığa, faşizme sarıldıysa; geçmişte hangi hükümetler insanlık değerlerini ayaklar altına aldıysa, gittiler. Bunlar da gidecekler, emin olun. Bakın şu saatte, biz burada konuşurken, ülkenin cumhurbaşkanı, şu anda Strasbourg'da konuşuyor; ne diyor biliyor musunuz topladığı insanlar; “sakın ola ana dilinizi unutmayın” diyor; “ana dilinden, tarihinden vazgeçen, insanlığından vazgeçer” diyor. E cumhurbaşkanı denen adam, bunu ülkende de söylesene; gidip bunu Kürtlerin yüzüne de baka baka söylesene. Sen kendi ülkende “ana dilde eğitim” isteyeni, terörist olarak, bölücü olarak anşatıyorsun. Avrupa'ya gelince, “aman ana dilinizi unutmayın”; unutmayın, tabii Avrupa'da da unutmayın, Amerika'da da unutmayın ama kendi öz vatanınızda, ana vatanınızda hele hele hiç unutmayın. Dilinize, kültürünüze her yerde tabbi ki sahip çıkın. İki yüzlülüğü bırakarak, bu çifte standardı bırakarak, özellikle Türkiye'de Kürt halkının, inancı nedeniyle yok sayıla, ezilen Alevi halkının, Süryani'nin, Ezidi'nin hakkını teslim edin. Bizim ülkemiz sanki demokraside büyük bir çıta oluşturmuş ta, kendisi çıkmış Avrupa turuna, Avrupa'ya demokrasi dersi veriyor. Ya senin ne olduğunu bütün dünya alem biliyor. Sen devekuşu gibi boynunu, başını kuma gömüyorsun ama her yerin dışarda, senin haberin yok farkında değilsin.

Diyorlar ya “Kürtler, Türkiye'de ne istiyor?” Bak burda tane tane anlatayım, “Kürtler bu ülkeye ne kattı?” diyenler, iyi duyun; Kürtler, kendi vatanını kattılar Türkiye'ye, Kürdistan'ı kattılar Türkiye'ye, daha ne yapsınlar? Kürtler, kimsenin cebinden malını, parasını istemiyor. Kendi hakkını istiyor, hakkını, kendi topraklarında binlerce yıllardır yaşadığı ata dede yurdundaki onur hakkını istiyor; bu da zor değil, bir özgürlükçü anayasayla Türkiye'deki bütün kimlikleri kardeşçe, eşitçe birarada yaşatabiliriz.