Hüsamettin Ertürk'ün ifadesine göre Erzurum, devrimin şerefini Manastır ve Selanik'in elinden alabilirdi. Bu ölçekte büyük ayaklanmalara sahne olan Anadolu'da İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) sanılandan çok daha güçlüdür. Özellikle liberal çevrelerin Hürriyet Devrimi'ni 'tepeden inme', küçük ve elit bir sınıfın eseri, yahut 'askeri darbe' olarak konumlandırmasının gerçeğe aykırılığı 190608 Anadolu isyanlarına bu isyanların İTC'yle olan bağına bakıldığında anlaşılabilir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti, Anadolu'da örgütlenme kararı aldıktan sonra iki tip örgüt kurdu. Bunlardan birincisi merkezden gönderilen kadrolara kurdurulan gizli hücreler diğeri ise istibdat yönetimi tarafından Anadolu vilayetlerine sürülen Jöntürkler tarafından kurulanlardır. Hangi tipte olursa olsun bu örgütler Anadolu'daki halk isyanlarıyla bağlantılıdır hatta önemli bir kısmına liderlik etmiştir.
1906 Ocak ayında Kastamonu'nda başlayan ayaklanmada belediye seçimleri boykot ediliyor, vali görevden alınıyor ve postane işgal edilerek saray telgraf yağmuruna tutuluyor. Ayaklanmanın önderleri, işe başlamadan önce ordudan, halka müdahale etmeyeceklerine yönelik söz alıyor. Gerçekten de ordu, Kastamonu ayaklanmasına müdahale etmiyor ve ayaklanma başarıya ulaşıyor.
Aynı yıl Erzurum'da başlayan ayaklanma ise çok daha geniş çaplı, günlerce süren ve kanlı olaylarla devam eden bir örnektir. Bu ayaklanma doğrudan İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne bağlı Durak (Sakarya) Bey ve Hüseyin Tosun Bey gibi liderler tarafından yönetilmiştir. Bu isimlerin öncülüğünde şehrin tanınmış aydınlarından ve eşrafından kurulu 'Canveren Komitesi' İTC'nin yerel bir uzantısıdır. Ayrıca yine Erzurum'da Paris'teki cemiyet merkezinden talimat alarak gelen Tıbbiyeli Emin ve Baytar Recep Beyler sıkı bir kitle çalışması yapmıştır. Erzurum Postanesi'nde yurt dışndan gönderilen özgürlükçü yayınlar halka ulaştırılmaktaydı. Ayaklanma hükümetin geri adım atmasıyla ve zorlukla yatıştırılabildi. Ayaklanmayı yerinde incelemeye gelen Hükümet Araştırma Komisyonu'nun vardığı sonuç önemlidir: 'Olaylar bir merkezden örgütleniyor.'
Yine aynı dönemde, Trabzon'da İTC tarafından şehir özgürlükçü afişlerle donatılyor, halk hareketli ve bu harekete karşı çıkan Garnizon Komutanı'na cemiyetin emriyle suikast düzenleniyor. Diyarbakır'da istibdat rejiminin silahlı gücü olan Hamidiye alaylarına karşı isyan eden halkı İTC yönlendiriyor. Ziya Gökalp'in etkili olduğu bu olayda telgrafhane basılıyor ve şehir dört günlüğüne isyancıların kontrolüne geçiyor. Sivas'ta ekmek talebiyle ayaklanan kadınları, Uşak'ta halı fabrikasını basan atölye emekçilerini görüyoruz.
Ankara, Aydın, Muğla ve Konya'da da benzer ayaklanmalar birbirini izliyor. İTC özellikle Batı Anadolu'da örgütlenmeye özel önem veriyor. Bilhassa Balkanlarda başlatılacak hareketin bastırılması için buradan gönderilecek birliklere ihtiyaç olacağını bildikleri için Anadolu'daki askeri birliklerde de çalışma yürütülüyor. Dr. Nazım, İzmir'de tütün tüccarı kimliğiyle subaylar üzerinde siyasi çalışma yapıyor. Daha sonra, Balkanlarda hürriyet hareketi isyan niteliği alınca, sultan bu birlikleri asilerin üzerine göndermek isteyecek ancak başarısız olacaktı.
1908 Devrimi'nin halk dinamiği hem Anadolu'da hem de Balkanlarda oldukça güçlüydü ve İTC'yle sıkı bir ilişki içerisindeydi. 2. Jöntürk Kongresinde, ekonomik meselelerin devrimci hedeflere yöneltilmesinin gerekliliğine ilişkin bir karar da alınmıştı.
İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkezi Umumi Üyeleri
TEMMUZ DEVRİMİ
İngiltere'nin Osmanlı Devleti nezdindeki Büyükelçisi Lovvther şöyle yazıyordu:
O güne kadar, devrimin ne zaman yapılacağına ilişkin bir kesinlik yoktu. O gün yapılacağı, kesinlikle tahmin edilmiyordu; 27 Eylül'de, sultana bir yaş günü armağanı olarak verileceği yolunda yaygın bir kanı vardı. Öyleyse, birdenbire patlak vermesinin nedeni neydi? Bunun yanıtı, Revalde bulunabilir. Reval görüşmesinden yayılan haberler, ateşli devrim yanlılarında, eğer AngloRus planı hayata geçirilirse, Makedonya ile ve belki de bütün Avrupa ile vedalaşacakları düşüncesinin oluşmasına neden oldu. Sultanın buna direneceği düşünülemezdi; eğer vesayet altına girilirse, bu, Avrupanın, Türkiyenin kendi meselelerini çözümlemeye muktedir olmadığım kabul etmesine yol açacaktı. Haklı ve övgüye değer bir hassasiyet söz konusuydu.(Faroz Ahmad'dan aktarıldı.)
1908 yılında devrim artık bir zaman sorunuydu. Anadolu ve Balkanlar birbiriyle yarış edercesine istibdat rejimine karşı hareketlenmiş, ayaklanmış, örgütlenmişti. Devrimin kıvılcımı ise siyasal bir sorun nedeniyle çakılacaktı: Reval Görüşmeleri.
İngiliz Kralı ve Rus Çarı'nın Avusturya'nın Balkanlarda artan etkisine set çekmek ve Osmanlı Makedonyasına tamamen hakim olmak üzere Reval'de görüşmesi haberi 3. Ordu saflarında hızla yayıldı. Cemiyet ve özellikle subaylar buradan çıkacak bir antlaşmanın Makedonya'ya elveda demek olduğunu biliyorlardı. Resneli Niyazi Bey bu görüşmeler üzerine üç gün kıvrandığını söyleyecekti. 3. Ordu subaylarının vatanseverlik duyguları yükselmişti. Bunun üzerine Resneli Niyazi Bey önderliğinde bir grup asker ve milis, 3 Temmuz 1908'de cemiyetin onayıyla dağa çıktı. İsyan bayrağı açılmıştı. Olaylar geri dönülemez biçimde hızlı aktı.
5 Temmuz'da devrimciler Manastır'ı özgürlük afişleriyle donattı.
7 Temmuz'da 2. Abdülhamit'in Niyazi Beyin üzerine gönderdiği 18. Metroviçe Tümeni Komutanı Ferik Şemsi Paşa suikaste uğradı.
8 Temmuz'da cemiyet, bütün yabancı konsolosluklara mektup göndererek Reval Görüşmesi'ne tavır aldı ve memlekette reformlar yapılacak bir özgürlükçü yönetimin kurulacağını bildirdi.
14 Temmuz'da sultanın, isyanı bastırmak üzere Anadolu'dan gönderdiği birlikler, asilere karşı savaşmayı reddetti. Bu sırada Firzovik'te ayaklanan Arnavutlar büyük kitle gösterileri eşliğinde ve İttihatçıların yönlendirmesiyle saraya meşrutiyetin iadesini talep eden yüzlerce imzalı bir telgraf çekti.
20 Temmuz'da Enver Bey de isyan bayrağını açtı.
22 Temmuz'da Niyazi ve Eyüp Sabri beyler, Tatar Osman Paşa'yı dağa kaldırdı.
23 Temmuz günü Selanik'te meşrutiyet ilan edildi. Büyük halk katılımıyla ve top atışlarıyla hürriyet kutlandı. Cemiyet adına Binbaşı Vehip Bey, Yıldız Sarayı'na sultana telgraf çekerek 24 saat içerisinde meşrutiyet ilan edilmezse devrimci kuvvetlerin İstanbul'a yürüyeceğini bildirdi.
24 Temmuz günü çaresiz kalan Sultan 2. Abdülhamit meşrutiyetin iade edildiğini bildiren Bakanlar Kurulu kararını imzaladı.
EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK, KARDEŞLİK, ADALET
Devrim, Osmanlı ülkesine Fransız Devrimi'nin sloganlarıyla eşitlik, özgürlük ve kardeşlikle geldi. Buna adalet de eklendi. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin siyasal hedefi meşruti monarşi yönetimiyle anayasaya bağlı bir rejim inşa etmekti. Bu rejimin toplumsal bir tasarımı da vardı. Ülkeyi oluşturan bütün farklı unsurların devlete bağlılık duygusuyla çalışması ve eşit bir şekilde gelişmesiydi. Özellikle farklı etnik ve dini unsurların kendi cemaat hukukuyla yaşamasının karşısına geçtiler, ve aynı hukuka tabi birleşik bir Osmanlı ulusu yaratmaya çalıştılar. Bu, cemaatlerin küçük feodal saltanatlarının yıkılması anlamına geliyordu. Özellikle devrimden sonra, gayrimüslim cemaatler ayrılıkçı taleplerle İTC'nin karşısına dikilecek ve bu ulusal bütünleşmeye tavır alacaktı. En büyük müttefikleri de şeriatçı müslüman çevreler olacaktı. Burası çok önemlidir, İTC'nin devlet ve toplum tasarımına kimlerin karşı çıktığına bakarak dahi onların tarihselilerici rolünü kavramak mümkündür. Çeşitli aşamalardan geçerek, Hürriyet ve İtilaf çatısı altında toplanacak olan eski rejim artıkları ve yeni muhalifler, gayri müslim cemaatler, dinci gericiler, ve Prens Sabahattin'in temsil ettiği İngiliz destekli liberal ve 'federatif Osmanlı' yanlılarıydı. İttihat ve Terakki ise daha fazla ulusal bütünleşme, merkezi yönetim ve yukarıdan aşağı çağdaşlaşma hamlelerini savunan, devletçi bir milli iktisat programı yanlısı ulusal bağımsızlıkçı karakterini korudu. 1908'den sonra bütün çatışma bu siyasal ve ekonomik başlıklar çerçevesinde gelişecekti.
Osmanlı Devleti'nin çağdaş uygarlığı yakalaması ve büyük devletlerin parçalama planlarına direnerek bağımsızlığını elde etmesi hedefiyle çalışan İttihatçılar milli devletler çağına girerken bilhassa Osmanlıcılık hedeflerinde başarısız oldular. Ancak bir çığır açmışlardı, özgür, başı dik yurtaşlar yarattılar. Bu yurttaşların kendisini bulduğu asıl akım ise Türk milliyetçiliği oldu. Halkçı ve devrimci bir içerikle tanımlanan bu milliyetçilik önce 19081913 arasında rejimi, 1914'ten itibaren ülkeyi koruma mücadelesi içerisinde gelişecekti. Türk milliyetçiliği Osmanlıcı ve İslamcı tortularından da kurtularak 1919'dan itibaren Mustafa Kemal önderliğinde verilen Milli Mücadele'yle birlikte cumhuriyeti kurdu. Dolayısıyla başta Halil İnalcık hocamızdan yaptığımız altıntı aslında İttihat ve Terakki'yi de Hürriyet Devrimi'ni de tek sözcükle özetliyor.
Faroz Ahmad'dan aktaralım, iki yılını Türkiye'de geçiren ve yazılarıyla savaş halindeki (1. Dünya Savaşı, Y.N) ülkeyi ele alan Alman gazeteci Dr. Harry Stuermer'in görüşü: Savaş, devasa entelektüel faaliyetiyle, Türklerin bütün siyasal ve ekonomik kaynaklarını, mümkün olan en yüksek kalkınma seviyesine uygun bir hale getirmiştir. Eğer yararlı ya da zararlı bir niteliğe bürünmüş haliyle modern kesinlik, üstün bilimsel nitelik ve kavrayış yetkinliği ile nitelenen bu mertebeye tanık olursak, şaşırmamalıyız. Onun, şovenist fazlalıklarından kurtulmuş, yeniden sağduyuya ve kendi faaliyet alanına, imparatorluğun özü olan Anadoluya dönmüş geleceğin Türkiyesinin varoluşu için verilen mücadelede şevki olağanüstü yoğunlaştıracağından kimsenin kuşkusu yoktur.
Makedonya'da emperyalist büyük devletlerin hedefleriyle, planlarıyla tanışan İttihatçıların ömrü ülkenin tamamını Makedonya Modeli çerçevesine oturtmaya çalışanlarla mücadeleyle geçecekti. Bunlar emperyalist büyük devletler ve onların yurt içerisindeki uzantısı olan İTC muhalifleriydi. Makedonya modelinin Anadolu'ya uyarlanışı olan Sevr, yine bu devrimciler tarafından geçersiz kılınacaktı.
İşte Hürriyet Devrimi'nin açtığı yolda, ve 1. Dünya Savaşı'nda İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ülkemize kazandırdığı asıl ruh ve siyasal program budur. Vatanın bağımsızlığı ve bütünlüğü ile milletin birliği ve özgürlüğü olarak özetleyebileceğimiz bu program İttihatçı ruhuyla Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuştur.
Geleceğin cumhuriyet Türkiyesini İttihat ve Terakki kadroları yaratmış ve cumhuriyetin önsözü 1908 Hürriyet Devrimi'yle yazılmıştır.
KAYNAKÇA
- Türkiye'de Siyasal Partiler (Cilt1) Tarık Zafer Tunaya, Hürriyet Vakfı Yayınları,1988, 2. Baskı
- 1908 Devrimi, Aykut Kansu, İletişim Yaynları, 2011, İstanbul, 6. Baskı
- 100. Yılında Jöntürk Devrimi, Sina Akşin, Türkiye İş Bankası Yayınları,2010, 3. Baskı
- 1908 Devrimi'nin Halk Dinamiği, Zafer Kars, Kaynak Yayınları, 1997, İstanbul
- İttihat ve Terakki'nin Gelişiminde Osmanlı Balkanlarının Rolü 'İhtilal Makedonya'dan Başlar', Ercan Uyanık, Yeni Türkiye Dergisi 66/2015
- Anadolu'da İttihat ve Terakk Cemiyeti, Halil Akkurt, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:2